Çok Önemli Bir Mektup

Uzun zamandan beri beklediğim bir mektuptu. Postaya verildiğini biliyordum ancak, elime ne zaman geçeceğini bilmiyordum. Oturduğum semtte posta dağıtımı biraz sorunlu olduğu için mektubun elime geçip geçemeyeceği konusunda endişeliydim. Her akşam eve gelir gelmez ilk önce "Mektup geldi mi?" diye sorar, sonra "Selamün aleyküm" derdim. Hanım ve çocuklar bu sorumu o kadar kanıksadılar ki "Mektup gelmedi, aleyküm selam" şeklinde cevap verir oldular. Sonraki günlerde ise çocuklar için bir yarış vesilesi oldu bu mektup meselesi. "Babama mektubun gelmediğini önce kim söyleyecek?"ti yarışın adı. Benim eve geldiğimi anlar anlamaz ikisi birden içeriden koşarak kapıya gelirler ve "Mektup gelmedi" diye bağırmaya başlarlardı. Ben ilk seferinde çocuklardaki bu telaşı görünce bana müjde vermek için koşuşturduklarını düşünmüş ve bayağı bir sevinmiştim. Meseleyi anlayınca üzülmüş, benim üzülmem hanımı da üzmüştü.

Bu yarış işi çocuklar için dünyanın bir numaralı meselesi haline geldi. Başlangıçta kapıdan girince söyleme yarışı daha sonraları daha da ileri gitti. Merdivenlerden çıkarken yukarıdan bana seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Bu sefer daha dış kapıdan girer girmez öğrenmeye başlamıştım mektubun gelmediğini. Öğrenince de bir adımda birkaç basamak atlayarak çabucak çıktığım üç kat bana üç yüz kat gibi gelirdi. Yavaşlar, tırabzanlardan tutunarak yaşlı ve hasta bir adam gibi, bana saatler sürmüş gibi gelen bir yolculuktan sonra eve girerdim. Hanım benim bu durumumu gördükçe çok üzülür, tüm engellemesine rağmen çocuklara mani olamazdı.

Sonraları bu duruma da alıştım. Artık aşağıdan zile basınca merdiven boşluğunda yankılanan "Baba mektubun gelmedi" bağırışları bana çok sıradan gelmeye başladı. Birkaç gün sonra bu bağırışların komşuları rahatsız edeceklerini düşünerek gizlice çıkmaya başladım eve. Kendi evime hırsız gibi giriyordum adeta. Mektup işi binada herkesin derdi olmuştu. Çocuklar sayesinde tüm komşular biliyorlardı benim önemli bir mektup beklediğimi. Bazen merdivenlerde karşılaştığım komşular bana mektuptan bahsedecek gibi oluyorlar, daha sonra bilmediğim bir sebepten dolayı vazgeçiyorlardı. Kısa bir selamlaşmadan sonra hızla ayrılıyordum. Çok sonra öğrenecektim bana neden soramadıklarını. Meğer yüzüm o kadar üzgün ve ümitsiz bir haldeymiş ki, çaresiz bir hastalığa yakalanmış bir hastaya hastalığından bahsedilmediği gibi, hatırlatıp üzmemek için bana mektuptan hiç bahsetmiyorlarmış. Böyle anlayışlı komşularım olduğu için sevinmeli miyim bilmiyorum. O günlerde binamızın temel meselesi ne akan çatı idi, ne de kilidi bozulduğu için gece-gündüz açık duran dış kapısı. Herkesin tek düşüncesi beklediğim mektubun bir an önce gelmesi ve benim bu sıkıntılı halden kurtulmam, tekrar eski neşeli halime dönerek herkesi sevindirmemdi.

Bu arada bizim çocuklar artık otomatikleri yakmadan yukarı çıktığım için gelişimi fark edemiyorlardı ama yarıştan vazgeçecek görünmüyorlardı. İşi daha da ileri götürdüler. Akşamları beni balkonda beklemeye başladılar. Havaların soğuk olmasına aldırış etmeden bana seslerini duyurmak ve ilk önce söyleyebilmek için beni orada bekler oldular. Anneleri çocukların hasta olmalarından korktuğu için bu sefer onları sokağa çıkacaklarmış gibi giydirmeye başladı. Daha sonra kavga etmemelerine mani olmak için hanım da onlarla bebaber beklemeye başladı. Üşüyünce o da sırtına bir şeyler alınca bizim evin hali görülmeye değerdi. Karanlıkta beni fark eder fark etmez "Baba mektup gelmedi" diye bağırmaya başlardı ikisi birden. Tabi önce söyleme yarışı seslerini olanca gücüyle çıkmasına vesile olurdu. Hangisine şaşıracağıma şaşırırdım. Sokağa çıkacakmış gibi hazırlanmış bir şekilde balkonda beni beklemelerine mi, tüm mahallenin duyacağı şekilde bağırmalarına mı, yoksa beni mahalleye rezil etmelerine mi? Allah'ınızı severseniz içine düştüğüm şu duruma bir bakar mısınız?

Birkaç gün sonra mahalleli de alıştı bu duruma. Hatta o kadar ileri gitti ki bu bekleme işi birkaç gün sonra çocuklarla benim aramda geçen bu uzaktan yüksek ses ve el-kol hareketleriyle sağlanan haberleşmeyi daha iyi görebilmek için balkonlarına çıkanların sayısı artmıştı. Niye bu insanlar balkonlarına çıkar ki? Acaba bizim ailenin temâşâlık bir hâl alan durumunu seyretmek için mi, yoksa binadaki komşularımız gibi, mektubun gelip gelmediğini merak ettikleri için mi? Eğer ikincisi ise artık mahallenin de bir sorunu haline gelmiş olmalıydım.

Aslında bu durumdan şikâyetçi değildim. Bir kere artık gizlemek için uğraşmak zorunda kalacağım bir olay kalmamıştı. Çocukların çevreye rahatsızlık vermelerine de üzülmekten kurtulmuştum. Onların bu hali mahallenin kızacağı bir durum olmaktan öteye geçip paylaştıkları müşterek bir merak olmuştu. Öte yandan bu durum beni mahallenin en popüler insanı yapmıştı. Eski Türk filmlerinden farkı yoktu yaşadıklarımın. Birbirlerine kavuşmak isteyen gençlere yardım etmek için seferber olan mahallilinin yardımseverliliği ve hamiyetperverliği bu sefer bir başka şekilde tezahür ediyordu. Mektubuma kavuşmamı benden çok onlar istemeye başlamıştı.

Mahalle esnafı da haberdardı bu durumdan. Onlar da komşular gibi bana bir şey sormaksızın hâlimden mektubun gelip gelmediğini anlamaya çalışırlardı. Ekmek isterken sesimin hafif ve titrek çıkması fırıncının mektubun gelmediğini anlamasına yetiyordu hemen. Ondan sonra para alırken ve para üstü verirken yetim ve kimsesiz bir çocuğa ekmek verir gibi müşfik davranışı, beni üzmemek için büyük bir özen göstermesi gözümden kaçmıyordu. Ancak ben bu durumdan şikâyetçi değildim. Böylece çabucak dışarı çıkabiliyordum. O aralar kimseyle sohbet edecek durumda değildim çünkü. Teker teker tüm esnafın bana nasıl davrandıklarını anlatmama gerek yok. Hepsi fırıncıya benzer şekilde davranıyorlardı. Bir anda mahallelinin üzerine titrediği, üzmemeye çalıştığı birkaç günlük ömrü kalmış bir hasta gibi oldum. İlgi benim de hoşuma gitmeye başlamıştı. Bazen, acaba bu mektup hiç gelmese daha mı iyi olur, diye düşündüğüm de olurdu.

Bu işin şirazeden çıkmaya başladığını top oynayan çocukların arasından geçerken anladım. Beni görünce oyunlarını bıraktılar, bana dönerek saygı duruşunda bulunur gibi sahalarından geçmemi beklediler. Araba geçerken bile top peşinde koşmaktan vazgeçmeyen şu yaramazlardaki hale bakar mısınız? Veya benim içine düştüğüm durumun vehametine.

Neyse, daha fazla lafı uzatmayayım. Sanırım içinde bulunduğum ahval ve şeraiti biraz olsun izah edebilmişimdir. Bu hâl içindeyken yine mahalleye girdiğimde yine bizimkileri balkonda bağırırken gördüm. Ben her seferki gibi yürümeye devam ettim ama onlar her seferki gibi birkaç kez bağırdıktan sonra susmadılar. Arkalarında duran anneleri ise bana elindeki zarfı gösteriyordu. Ne kadar sevindiğimi ben anlatamam o anda ama siz tahmin edebilirsiniz. Yıllar sonra gördüğü sevgilisine, annesine veya yavrusuna kavuşmak için koşanlar gibi bir an önce mektubu açıp okumak için eve doğru uçmaya başladım. Bu arada balkonlarında bizleri seyredenlerin yanında pencerelerini açıp bağıranlar, sevinenler ve alkışlayanlar olmuş. Ben o sevinç halinde fark edememişim.

Nerdeyse bir aya yakın bir zamandan beri beklediğim mektuba kavuşmanın heyecanı ve sevinci geçince hanıma, mektubun ne zaman ve nasıl geldiğini sormak aklıma geldi. Kapının önünde yere atılmış bir halde bulduğunu söyleyince çok şaşırdım. Bunu imza karşılığında birisinin eline vermeleri gerekiyordu. Çünkü iadeli-taahhütlü bir mektuptu. Böyle olmamalı, bunu atmamaları lazım, diye düşündüm. Ertesi gün eve dönerken yolda yan binada oturan komşuyla karşılaştım. Mektubumun geldiğine çok sevindiğini söyledi. Ben de teşekkür ettikten sonra mektubun nasıl geldiğini anlattım. Gülmeye başladı bizimki. Meğer hanım çocukları okula götürdüğü esnada postacı gelmiş. Bizimkileri evde bulamayınca komşu benim bu mektubu beklediğimi ve benim için çok önemli olduğunu bildiği için postacıdan imza atarak almış. Sonra da binanın hiç kapanmayan dış kapısının altından atmış.

Benim kafam iyice karıştı bu işe. Bari size sorayım. Şimdi, siz benim yerimde olsanız, komşunuza, uzun zamandan beri beklediğiniz çok önemli bir mektubu sizin adınıza aldığı için teşekkür mü edersiniz, yoksa böylesine önemli bir mektubu alıp hiç kapanmayan kapının altından attığı için kaybolma ihtimalini düşündükçe kızar mısınız?





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

Ramazan ilahileri

Nureddin Cerrahi "Terk Ehli" Sözüyle Ne Kast Etmiştir?

31:25 "Eğer Bilmiyorsanız İlim Sahiplerine Sorun Ayetini Nasıl Anlamalıyız?

34:45 "Zikir İnsanı Diri Tutar" Sözünden Ne Anlamalıyız?

38:40 Hz. Pir Hasan Sezai'nin Nutk'u Şerifi

57:40 "Semadan Sırrı-ı Tevhidi" İlahinin Yazılış Hikayesi

ismailgulec.net