Demir Baba

Çeşme

Girişi geçip zemini taşlar döşenmiş avluya adım atınca karşımızda türbe, sol tarafımızda suları az ötedeki dereye karışan ve önünde suları her zaman aynı derece olan bir havuzu olan bir çeşme, sağ tarafta da eve çıkan merdivenler karşıladı bizi. O yorgunluğun ardından hemen çeşmeye uzandım doğal olarak Elimize yüzümüze su çaldıktan ve birkaç yudum içtiken sonre kendimize gelince çeşmenin taş duvarlarına kazılarak yazılan isimleri farkettim. O taşları kazıyıp isimleri nasıl yazdın be arkadaş! Sonradan bu sorunun saçmalığını ben de farkettim. Ferfat’a dağlar deldiren aşk bir taşa bir ismi mi kazıtamayacak? Çeşmeden biraz uzaklaşınca da önüne sonradan yapılmış üzeri kiremitle örtülü ahşap bir çatısı olan saçak yapıldığını farkettim.

Menkıbeye göre Demir Baba, parmaklarını şimdi suyun çıktığı taşa sokmuş, parmağının deldiği yerden de su fışkırmış. O günden beri su akıyor çeşmeden. Böyle bir menkıbesi olan çeşme olur, önünde de havuz bulunursa ne olur? Ne olacak, küçük havuza para atılarak dilek tutulur. Kâğıt parayı kastetmediğimi söylememe gerek yok sanırım.

Türbe

Kendimize gelince hemen karşımızdaki türbeye doğru yürüdük. Kendi taşından kemerli ve çıkıntılı iki kanatlı kapısı olan girişinin üzerinde La havle velâ kuvvete velâ kudrete velâ izzete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm yazılmış. Kazınmış mı desem yoksa! En üstte saçağın hemen altında ise Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikar yazılı.

Türbe iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm kare planlı dıştan külaha benzeyen sekiz yamaçlı sivri piramit şekilli çatılı içeriden kubbe görünümlü ana binadan birkaç basamak düşük zemini olan giriş. Mumlukların bulunduğu girişin tavanında basit süslemeler var. Girişin iki tarafında bir metreden fazla derinliği olan iki pencere var. Pencerelerin demir şebekelerinin nasıl olduğunu tahmin edebilirsiniz. Çaputlar adeta perde olmuş pencerelere. Biz zamanlar burada kitaplık da varmış.

Burayı geçince üç taş basamakla çıkılan sandukanın olduğu yedigen planlı ana yapıya geliyoruz. İki tarafı Tanrı Horos tapınağının kalıntıları olduğu söylenen büyükçe iki kaya üzerine irili ufaklı düzgün kesme taşlardan inşa edilen yüksekçe bir yapı burası. Kubbeye kadar yüksekliği on metreden fazladır, az değildir. Duvarlarında çeşitli yüksekliklerde ve büyüklükte beş penceresi var. Kubbeden aşağı doğru sarkıtılmış bir avize aydınlatıyor içerisini. Duvarlar ve kubbelerde tezyinat var ama pek gösterişli değil. Dikkatimi çeken ortasında kırmızı noktalar olan müsenna vavlardan oluşturulmuş çiçek motifi. Dikkatlice bakınca bunun bir sima olduğunu farkediyorsunuz. Ayrıca Arap harfleriyle Allah Muhammed Ali yazısı var. Kubbenin ortasi ve çevresi ise kırmızı ve yeşil renkli boyalarla yapılan stilistik çiçek motifleriyle süslenmiş. Yapılmış mıdır bilmiyorum ama sadece bu türbedeki taş üzerindeki kabartma bezeklerle ve süslemelerle ilgili bir tez yapılabilir.

Girişe göre hafif eğri duran geniş ve 3.5-4 metre uzunluğunda, yeşile boyanmış beton üzerine örtülen yeşil örtülerle sanduka yapılmış. Bir zamanlar toprakmış ancak farklı dönemlerde farklı amaçlarla tahrip olunca bu halini vermişler sanırım. Baş tarafında şahide yerine konulan taş da sonradan bırakılmış gibi duruyor. Bir zamanlar on iki mumlu büyük bir şamdan varmış ama ben göremedim. Onların yerine daha küçük metal birkaç mumluk var.

Sandukanın üstüne o kadar şey bırakılmış ki yeşil örtüler bile görünmüyor. Çoğu kadınlar tarafından bırakıldığını tahmin ettiğim eşyalar arasında başörtüsğ, etek, atlet, çorap, tespih, saç bağı, toka  ve isimlerini bilemediğim daha birçok şey var. Duvarlarda ise Hz. Ali’nin resimleri ile duvar halısı asılmış. İçeride sandukanın arkasındaki köşenin iki tarafındaki mumlar duvarı karartmış. Duvarlarda hafif süslemeler de var. Resim ve kabartma figürlerle süslenmiş. Türbe duvarında bazı taşların üzerinde ancak sanat tarihçilerinin açıklayabileceği kimi kabartma süsler var.

Türbede görülen iki husus var ki söylemezsem çatlarım. İlki mekândan kaynaklanan aşırı rutubetli hava. Örtüler hep nemli ve duvardaki ve tavandaki süslemeler zarar görmüş. İkincisi ise girenlerin gözüne sokulur gibi bırakılan bağış kutusu. Bağışların önemini biliyorum ve bulunmasına itiraz etmiyorum ama insanların kutsal kabul ettikleri bir mekân içinde oranın havasını bozacak şekilde konulmasına itiraz ediyorum.

Misafir evi

Türbeden çıkınca hemen karşımızda olan ahşap eve geçtik. İki katlı ve iki odalı bu yapının bir odası görevliye tahsis edilmiş, diğeri ise küçük bir müze. İçinde Demir Baba’nın demirden papuçlarının taklidi, efsanesini anlatan üç resim ve birkaç açıklama levhası ile Demir Baba’ya ait olduğu söylenen mintan gömlek gibi özel eşyalar sergileniyor. Bir zamanlar türbede Demir Baba’nın pirinçten mamul demir ayakkabıları, kılıcı, sancağı, büyük çakısı muhafaza ediliyormuş. Şimdi galiba şehirdeki bir müzede.

Burada 1970’lere kadar meydan evi, aşevi, kurban kesim yerleri, mihman evleri ve ahırlar ve bir de cami varmış ama yıkılmış. Belki günün birinde yeniden yapılır, çevre nasıl olsa müsait.

Arabayı park edip tekrar binene kadar bir saaten fazla bir zaman geçiyor. Üstelik inilen ve tırmanılan merdivenleri düşündüğümüzde bu ciddi sağlık sorunları olanlar için sıkıntı yaratabilir. O kadar zahmet çekip aşağıya inince insan dinlenme ve rahatlama ihtiyacı hissediyor. Aşağıda bir yerlere mutlaka bir tuvalet ve abdest alma yeri yapılmalı. Su sorunu olmadığına göre türbe dışında bir yere pekâlâ yapılabilir. Bir de çöpler. Maalesef ziyaretçilerin bir kısmı bu konuda pek hassas davranmıyorlar. Bu görüntüler Demir Baba’ya ve onun makamına yakışmadığı gibi bizlere de yakışmıyor.

Arabaların park ettiği meydanda piknik yapanlar vardı ve içilen biralar eşliğinde göbek havası çalınıyordu. Alışık olmadığımız bir durum.

Demir Baba kim?

Hakkında kaleme alınan velayetnameye göre Demir Baba 16. asırda Deliorman'da yaşamış keramet sahibi ve olağan üstü hallere ve güçlere sahip bir gazi erendir. Akyazılı Sultan’ın müridi Turanoğlu Hacı Ali Dede’nin torunu, Zahide Dürdane Bacı’nın da oğlu. Yaşı gelince kendisi de Akyazılı Sultan’ın önce dervişi sonra halifesi olur. Demir Baba seyyiddir ve devrinin kutbudur.

Kubbedeki çifte vavlarPehlivan Baba olarak da bilinen Demir Baba aslanlar güreşecek kadar güçlü kuvvetli, iri yarı imiş. Küffara karşı savaştığı gibi insanlara zarar veren canavarları da yok etmiştir. Pehlivanlar Tekkesi kuracak kadar yiğitliğe önem verirmiş.

O kadar güçlü ve ağır imiş ki demir papuç giyer, geçtiği taşların üzerinde ayak izleri kalırmış. Bizim birkaç kişi zor kaldırabileceğimiz taşları Demir Baba fındık kırmak için kullanırmış. Tabi bu gücü sadece pazularda değil yürekler de aramak lazım.

Tekkeyi ziyaret eden Evliya Çelebi Demir Baba'nın, Hacı Bektaşı Veli ocağına bağlı olduğunu, tekkeye geldiğinde 150 kadar derviş bulunduğunu hem güreş hem de nefislerini terbiye için gayret ettiklerini anlatır.

Asparuh’un mezarı mı?

Bölgede Türk nüfus azalıp Bulgar hakimiyeti başlayınca özellikle bu tür kutsiyet atfedilen yapıların aslında Bulgarlara ve azizlerine ait olduğu iddiaları ortaya çıkmaya başlar. Demir Baba türbesi de bu iddialardan nasibini alır ve 1925 ve daha sonrasında buranın Bulgaristan’ın kurucusu kabul edilen Asparuh’un veya Omertag’ın mezarı olduğunu iddia ederler. İş mahkemeye intikal eder, mezar kazılır ve Demir Dede’nin bozulmamış cesedi ve kefeni görüldüğü halde inanmak istemezler ve sünnetli olup olmadığını kontrol etmek isterler. Elini uzatan üç Bulgarın felç olması üzerine vazgeçerler ve kabul etmek zorunda kalırlar.

Menkıbeleri

Demir Baba ile ilgili olarak o kadar çok menkıbe anlatılır ki iyi bir senaristin elinde çok güzel bir film olabilir. Romanya Voyvodasının damarlarının şişmesine bir türlü çare bulunmaz. Sonunda tekkeye tuz vakfetmesi tavsiye edilir ve derdinden kurtulur.

Demir Baba anlatılanlara göre bir tepeden diğerine bir adımla geçebilecek kadar büyük dev biri imiş. Demir ayakkabı giydiği için yürüdüğü taşlarda bile iz bırakırmış. Moldova halkını rahatsız eden bir ejderhayı öldürmesi de bir diğer menkıbesidir.

Buralar kurak yerlermiş, Demir Baba geldiğinde beş parmağını taşlara sokumuş ve sular fışkırmaya başlamış. Tekkenin yanından akan derenin kaynağı bu sularmış.

Türbe ziyareti

Her türbe gibi buranın da bir ziyaret adabı var. Türbeye girilirken önce eşik öpülür ve sandukanın dört tarafında durularak niyaz edilir, arkaya dönülmeden niyaz halinde dışarı çıkılır. Topluca gelindiği durumda dört köşede niyaza durduktan sonra sandukanın baş tarafına oturur, diğerleri de sırasıyla saat yönünde daire şeklinde yanına oturur. Demir Baba’yı anlatan nefesler okunur, dualar edilir ve sırayla yine arkaya dönmeden selamlayarak dışarı çıkılır.

Bölgede yaşayan Mayıs ayında buraya gelip şehitler günü olarak kutlama yaparlarmış. Burada adaklar adanır, kurbanlar tığlanır, lokmalar dağıtılır ve gülbanklar çekilir. Eskisi kadar sık olmasa da hâlâ devam ettiği söylendi bize.

Türbe ile ilgili inançlar

Türbe ile ilgili oldukça fazla inanç var. Bunda ağaç, su ve taşın birarada bulunmasının da rolü olduğunu söyleyebiliriz. Sırayla yazayım.

Türbenin üzerinde yapıldığı taşların üzerinde bir müddet yatılırsa baş ağrısı gidermiş. Çocuğu olmayan kadınlar da ayaklarını taşın altına sokarlar ve bir müddet beklerlermiş.

Avluyu çevreleyen duvarların üzerinde şeytan gözü olduğuna inanılan iki delik var. Bu deliklerin karşısına geçip gözlerinizi kapattıktan sonra işaret parmaklarınızı öne doğru uzattığınızda parmaklar deliklere gelirse günahsız, gelmezse günahkâr olduğunuz anlaşılıyor. Ben günahsız olduğumu öğrenirsem bununla övünme, günahkâr olduğumu öğrenirsem affedilmeme korkusundan bu işi yapmak istemedim.

İki deliğin olduğu taşın altında oyuk bir taş daha var. Bu oyuğa küçük taşlar atılıyor. Atmadan önce dilekte bulunuyorsunuz, taş oyukta kalırsa dileğiiz gerçekleşecek demek, kalmazsa kalana kadar devam.

Bir de avluda, orta bir yerde ortası delik bir taş var. Dilek taşı. Özellikle hanımların rağbet ettiği bu taşa yüzükler bir mendile bağlanıp taşın delik kısmından geçirilirken dilekte bulunuluyor. Rahatsızlığı olup kurtulmak isteyen hanımlar da eşarp veya tülbentlerini aynı şekilde delikten geçiriyorlar. İçlerinden dertlerinin deliğin bu tarafında kalmasını ve öte tarafa bir şey geçmemesini için dua ederek tabi. Dilek taşından geçen mendilin ne yapıldığını söylememe gerek var mı?

Ayrıca türbe avlusunda orta büyüklükte, üzerinde delik bulunan bir dilek taşı da vardır. Bayan ziyaretçiler yüzüklerini bir mendile bağlayıp dilek taşının delik kısmından geçirerek dilekte bulunurlar. Ayrıca rahat-sızlıklarından kurtulmak isteyen bayanlar, dilek taşının deliğinden eşarplarını da geçirirler.

Demir Baba türbesi veya tekkesi bu haliyle sadece bir resim değil, kalın bir kitap gibi.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bir hadis alimi nasıl yetişiyordu?

İslam Dünyasında İlim Tahsili
08:15 "Ravi" Kitabının Yazılış Serüveni
19:00 Basra, Kufe, Yemen Hadis İlmi İçin Önemli Merkezler mi?
38:00 Hadis Ravisinde Aranan Şartlar Nelerdir?
41:00 Hadis Ravilerinin Yolculukları Nasıl Gerçekleştirildi?
44:00 Türk ve İslam Dünyasında Kervansaraylar
50:00 Hicri İkinci Asırda Hadis Dersleri Nerede ve Nasıl Veriliyordu?
54:00 Hadis Halkaları Nedir?
01:01:00 İslam Dünyasında İlim Tahsili
01:07:00 Hicri İkinci Yüzyılda Hadis İlminde Müzakere
01:22:00 Bir Hadisin Sahih Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılırdı?

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net