Meşhed: İran’da kutsal bir şehir

Şiiler İmam Rıza’nın Me’mun tarafından zehirlenerek öldürüldüğüne inandıkları için şehit olarak kabul ederler. Şehit edildiği yer veya şehitin bulunduğu yer anlamında da Meşhed adı kullanılır türbe için. Türbe zamanla kadim şehir Tus’u unutturup bu adla anılmaya başlanır.

Bölge birçok ordu tarafından işgal edilip yağmalandığı için türbe de bunlardan zarar görür. Değişik dönemlerde farklı nedenlerden dolayı tahrip olan türbe Gazneli Mahmud tarafından tamir edilip sağlamlaştırılır. Gariptir 1161’de Tus’u yağmalayan Oğuzlar türbeye dokunmazlar.

Bir sunni olan Timurî Şahruh ve hanımı Gevher Hatun türbeyi imar ederler ve güzelleştirirler. Etrafını okullarla donatırlar. Bu medreselerde birçok alim ve şair yetişir. Büyük Türk şairi Ali Şir Nevayi de Meşhed İmam Rıza Medresesinde tahsil görmüştü. Meşhed’e kanallarla su getiren de Ali Şir Nevâyî idi.

Meşhed asıl gelişimi Safavilerin İran’a hakim olmasında sonra görülür. Nadir Şah döneminde de başkent olur. El değiştirmeler, işgaller, tahripler, imarlar derken geçen yüzyılın başında şehir tekrar İran’ın eline geçer ve Horasan eyaletinin merkezi olur. Günümüzde ise türbe etrafındaki medreseleri kütüphaneler, mescitleri işliklerle bayağı bir büyümüş. Bir de çok ince ve güzel bir işçilikle tezyin edilen kapılar. Burayı tam manasıyla bir günde gezmek pek mümkün görünmüyor. Hele bir de rehberiniz yoksa kaybolma ihtimaliniz bile var. 

Burada her şey türbe üzerine kurulu. Bütün caddeler büyük yollar türbeye çıkıyor. Senenin on iki ayı dünyanın dört bir yanından adeta hacca gider gibi buraya geliyor Şiiler. O yüzden devamlı kalabalıkmış. Hele Haziran-Temmuz ayları gelince iki kişinin yan yana yürümesi mümkün olmayacak kadar kalabalık oluyormuş.

Her kutsal ve kutsallaştırılmış mahalde olduğu gibi İmam Rıza Türbesinin etrafı da bu işten ekmek parası kazanmak isteyenlerin akınına uğramış. İnsanoğlu ne kadar garip, kutsal saydığı bir yeri kutsallığın tam zıddı olan kapital ile çevreliyor ve buradan gelir elde ediliyor. Kaçınılmaz acı gerçek.

Bu şehrin rengi siyah. Kadınların kıyafetlerinden midir nedir sanki siyah bu şehrin doğal rengi olmuş. Belki bunda İmam Rıza için tutulan matemin de etkisi var. Acaba siyah mı matemi hatırlatıyor, matem mi her yeri siyah gösteriyor bilemedim.

İlginç olan Şii olmalarına rağmen Arapların hemen farkedilmeleri idi. İmam Rıza’nın her sokağında hissedildiği bir yerde bile Persepolis ve Şehnâme’nin varlığını sürdürmesi ilginç bir tezat gibi geldi bana. İran milliyetçiliğini İmam Rıza’nın türbesi bile ortadan kaldıramadıysa başka hiçbir şey ortadan kaldıramaz.

Türbe dışında da camiler var ve hepsini türbeye benzetmeye çalışmışlar. Tezyinatı biz camilerin içine yaparız. Burada ise tezyinat camilerin girişinde ve camiin büyüklüğüne göre çok renkli ve gösterişli olabiliyor.

Meşhed Tahran’dan sonra çok temiz ve bakımlı geldi bana. Modern bir şehir, binalar yeni, caddeler geniş, kaldırımlar temiz, ağaç ve çiçeklerle süslü. Artık nasıl bir yer görmeyi düşündüysem çok şaşırmıştım. Sonra da niye o kadar şaşırdığıma şaşırdım.

Yol kenarlarında iki şey çok dikkatimi çekti. Caddeleri, sokakları şehit resimleri olan bilboardlar ile doldurmuşlar. Biz cadde ve sokak ismi veririz şehitlerimize. Burada resimlerini asıyorlar. Büyük binalarda da İmam Humeyni ve Ruhanî’nin resimleri asılı. Resmin bu kadar yaygın ve görünür olması bize doğal olarak çok farklı geldi. İkinci dikkatimi çeken şey ise bulvarlara, geniş caddelerin ortalarındaki yeşil alanlara çok renkli cıvıl cıvıl heykeller kondurmaları. Bu heykelleri görünce anladım ki biz hiç bir zaman İranlılar gibi heykel yapamayacağız. Bizde de şehir girişlerinde o şehri sembolize eden nesne ve eşhasın heykelleri olur ama bir ucubeden başka bir şey benzemez. Belediye başkanı olsam İran’dan heykeltıraş getirir, şehrin sembolü artık ne ise ona yaptırırım.

Her büyük şehir gibi Meşhed’de de trafik var ama asla Tahran kadar kalabalık değil. En azından akıyor. Aslında türbe civarını saymazsak trafik var denemez.

İranlılar için bağın, bahçenin, ağacın ne kadar önemli olduğunu buraya gelince anladım. Yol kenarlarında su kanalları tarafından beslenen ağaçlar ve ağaçların etrafına serpiştirilmiş çiçekler yetmiyormuş gibi şehrin ortasında kocaman bir park yapmışlar. O parka gidip oturmak, yemişlerden yemek, içmek, sohbet etmek buradaki insanların rutini olmuş. Doğal olarak çok sakin ve sabırlı insanlardı gördüklerim. Hayat Türkiye’de sanıldığının aksine çok dingin ve rahat burada. Hele tanımadıkları birine bile yumuşak ve uzatarak ağa-yı men veya can-ı men demeleri bize ne kadar da uzak geliyor.

Gördüklerini anlattın, biraz da yediklerinden bahset dediğinizi duyar gibi oluyorum. Peki biraz da ondan bahsedeyim.

Burada yemek et ağırlıklı. Lokantalar çok ve kebap çeşitleri bizdeki kadar yok belki ama olanları çok lezzetli ve porsiyonları büyük. Eğer vaktiniz varsa şehrin dışında sulak ve yeşil bir semtte dizi dizi dizilen et lokanlarına da gidebilirsiniz. Kuzu pirzolaya şişlik diyorlar ve çok lezzetli idi. Yanında tahdik adında yumurtanın sarısı ile kavrulan safranlı pirinç getiriyorlar. Pilavları bizim pilavlar kadar yağlı olmadığı için daha fazla yeniliyor. Ancak yerken dökülen pilavlarla açlık sıkıntısı çeken bir ülke halkı doyabilir.

Kuruyemiş çeşitleri çok zengin ve çok lezzetli. Sanırım hâlâ organik buralarda ve gelirken getirebildiğim kadar getirmeye çalıştım. Hurma ise bambaşka. Burada yediğim bir hurma var, dolapta saklanıyor ve serin serin yeniyor. O ana kadar yediğim en lezzetli hurma idi. Gelirken de getirdim ve misafirlere bir taneden fazla vermedim. Ne yazık ki buna rağmen bitti.

Sadece kuruyemişler değil, yaş yemişler de lezzetli idi. Kavunlar ve karpuzlar o kadar tatlı idi ki neredeyse şeker komasına girecektim. Ve bizim hıyar olarak bildiğimiz salatalık. Burada ne kadar değerli imiş meğer. Misafirlerine muz, portakal, elmanın yanında salatalık da ikram ediyorlar. Fena da olmuyor doğrusunu söylemek gerekirse.

Enavıçeşit kuruyemiş ve baharatın satıldığı Torgabe adında bir yer gittik. Meşhed’in en güzel yerlerinden birinde idi. Safran dahil birçok şey aldık. Uçakta kilo sınırı olmasa idi herhalde valiz valiz alırdım.

Burada ayaküstü yemek yenen ve genellikle Türkler tarafından işletilen çayhaneler var. Çayhane burada bir kültür, bir gelenek. Her gelenek gibi o da değişmeye başlamış. Mesela artık el sanatları ürünlerinin satıldığı yerler olmaktan çıkıp müze gibi tefriş edilmeye başlanmış.  Artık aşıklar türkü söylemiyormuş eskisi gibi. Hezardastan çok meşhur olmuş. Ama gittiğimizde sadece bir masa vardı ve sahibi eskisi gibi kalabalık olmamasından şikayet ediyordu. Sanırım ondan sonra bu gibi yerler tarihteki yerini alacak.

Ha unutmadan söyleyeyim. Burada tuvaletler çok temiz. Özellikle girişteki askılıklar çok kullanışlı. Bizde kapı arkalarında bir askılık oluyor ama elinizdeki asılmayacak şey olursa zor durumda kalabiliyoruz. Burada öyle değil, hem asabilir, üst tarafına da elinizdekileri koyabilirsiniz.

Meşhed her haliyle görülmeyi ve gezilmeyi hak eden bir şehir. Umarım sokak hareketleri şehrin güzelliklerini tahrip etmez.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

Ramazan ilahileri

Nureddin Cerrahi "Terk Ehli" Sözüyle Ne Kast Etmiştir?

31:25 "Eğer Bilmiyorsanız İlim Sahiplerine Sorun Ayetini Nasıl Anlamalıyız?

34:45 "Zikir İnsanı Diri Tutar" Sözünden Ne Anlamalıyız?

38:40 Hz. Pir Hasan Sezai'nin Nutk'u Şerifi

57:40 "Semadan Sırrı-ı Tevhidi" İlahinin Yazılış Hikayesi

ismailgulec.net