Dört kapının dördüncüsü: Mihrâb

Cami, İslam'da ibâdet hayatının merkezini teşkil eder, mihrâb ise caminin merkezini. Çünkü mihrâbın bir anlamı da sadr, yani "bir mekânın en kıymetli yeri" olmasıdır. Ona mihrâb denilmesinin nedeni caminin en kıymetli yeri olduğundan olsa gerek.

Mihrâb, kaynaklarda "İslâm sanatında cami, mescid ve namazgâhlarda kıbleyi ve imamın namaz kıldırırken duracağı yeri gösteren mimari öğe" şeklinde tarif edilir ama ben kısaca imamın namaz kıldırırken durduğu yer diye açıklayayım.

Mihrâbdan bahseden kaynaklarda onun tarihsel gelişiminden ve mimari özelliklerinden uzun uzun bahsedilir. Ancak bu yazıda size, mihrâbın simgesel anlamından bahsedeceğim.

Aziz Doğanay'ın, ilgilisi olanların mutlaka edinmesi gereken, Mimari ve Tezyinî Unsurlarıyla Câmî isimli camileri her yönüyle ele alıp incelediği çok değerli bir kitabı var. Doğanay, eserinde, selâtin camilerin bölümlerini anlatırken dört kapısı olmasından da bahseder.

Tâk kapı

Doğanay'a göre ilk kapı, şehirle camiyi ayıran ihâta duvarları içinde olan tâk kapıdır. İhata duvarları, dünya hayatı ile âhiret yurdu arasındaki sınır gibidir ve Allah'ın evine bu kapıdan adım atılarak girilir. Şehirlerin girişinde bulunan kemerli tâklar ne anlam ifâde ediyorsa bu kapı da câmi için o anlamı ifâde eder. Bize, Allah'ın evine, ibâdet şehrine adım atmak üzere olduğumuzu hatırlatır.

Taç kapı

İkinci kapı ise sınırı yani ihâta duvarlarını geçip içeri girdikten sonra karşılaşılan taç kapıdır. Tâk kapıdan geçilerek caminin dış avlusuna girilmiştir, henüz camiye girilmemiştir. Burası, yani dış avlu, müminin, Allah'ın evine girmek için hazırlık yapacağı yerdir. Şadırvanların dış avluda bulunmasının bir anlamı olsa gerek. Müminler burada abdest alınarak Allah'ın evine girmeye ve karşısına çıkmaya hazırlanır.

Cümle kapısı

Üçüncü kapı, cümle veya kıble kapısı denilen iç avludan harime, yani caminin içine geçilen kapıdır. Kıble kapısı denilmesi, kıbleye bakmasından dolayıdır. Bu kapıdan giren kişi, artık Allah'ın evine dahil olmuştur ve dünya ile ilişkisi artık geride kalmıştır.

Buraya kadar anlatılan kapıları biliriz ama bilmediğimiz bir dördüncü kapı daha vardır. O da mihrâbdır. Evet, mihrâb da bir kapı olarak değerlendirilir. Dünya yurdundan âhiret yurduna geçiş kapısı. Camilerin hazirelerinin, kıblenin hemen önünde olmasının nedeni de budur.

Mihrâb kapısı

Mihrâbın bir anlamı, harp yapılan yerdir. Nefsiyle yaptığı büyük harbi kazanan mümin kendi mihrâbını inşâ etmiş olur. Bu kapıdan geçerek âhiret yurduna, cennete adım atmaya hak kazanır.

Mihrâb, Arafat meydanıdır ve o meydanda oturulmaz, ayakta durulur. Geleneğimizde, namaz vakitleri dışında cemaatle kılınan namazlarda bile mihrâba geçilmemesinin altında yatan nedenlerden biri de budur. Çocukların geçmesine müsaade edilir, hoşgörü ile karşılanır. Çünkü onlar için cennet hâlâ evidir ve oraya girmek çocukların hakkıdır.

Bu kapı, yani mihrâb, gören için bir gün geçeceği eşiktir, varacağı cennetin kapısıdır, Hakk'ın didârıdır. Görmeyen için ise sadece süslü bir duvardır. Nev'î;

Zâhide mihrâb-ı mescid, ârife ebrû-yı yâr

Cilve-gerdir pertev-i nûr-ı Hüdâ her kûşeden

Derken zâhitlerin, âriflerin ve âşıkların mihrâbda ne gördüğünü açıklıyordu.

Sırât-ı müstakîm

Bir caminin tâk kapısı ile mihrâbı arasında dümdüz bir çizgi vardır. Kapıların büyüklükleri farklı olsa da merkezleri aynıdır ve aynı çizgiyi takip eder. Bu bize, kişinin cennete gitmesi ancak sırât-ı müstakîm üzere olduğunda mümkün olduğunu hatırlatır. Sırât-ı müstakîm üzere olmak ise bu dünyadaki en zor işlerdendir.

Kulun, cemâlullah ile şerefyâb olabilmek için mihrâbın sırât-ı müstakîm çizgisi üzerinde olması gerekir. Mihrâbı eğri ise cami olamaz. Eğri mihrâbda da namaz kılınmaz, çünkü kıble yani istikamet yanlıştır. Lütfi Filiz'e göre kişinin mihrâbın doğru olması, Allah'ın ve resûlünün huylarıyla huylanmış olması anlamına gelir.

Mihrâbın görkemli olmasının nedeni

Hz. Peygamber'in namaz kıldığı olağan bir mekân iken zamanla İslâm dünyasının büyümesi ve gelişmesi ile cami içinde müstesna bir yer olan mihrâb, zamanla caminin taşıdığı anlamla örtüşecek şekilde en dikkat çekici köşesi olur. Önce mihrâbın yerini belirlemek için hafif dışarı çıkacak şekilde bir nişe dönüşür. İki kenarında sütunçeler, onların etrafında bordürler, nişlerin kemerli yarım kubbe şeklindeki kavsaralar, üzerinde kitabe ve tepeliği ile âdeta müstakil mimari bir esere dönüşür.

Türkler, mihrâba o kadar itina göstermişlerdir ki bizim selâtin camilerdeki mihrâbların mimari özelliklerini anlatmak sayfalar dolusu sürebilir. Bu süsleri seyretmek ise ayrı bir zevktir. Bursalı Eşref Paşa,

Kâfir ârâyiş-i mihrâbdan olmaz mahzûz

(Kafir, mihrâbın güzelliğinden zevk almaz)

derken sanırım bu hakikate işaret ediyordu.

Selâtin camileri öyle, mahalle camileri farklı mı? Hayır, onlar da caminin en güzel köşesidir ve yöresine göre değişmekle birlikte her zaman çiçek ve bitkilerle süslenir. Meraklarımdan biri de gittiğim şehirlerdeki camilerin ve mescitlerin kapılarını ve mihrâbını ziyaret etmektir. Zaman zaman gördüğüm mihrâbların fotoğraflarını neden çekmediğimi düşünür, hayıflanırım.

"Çok geç kalmadın, bundan sonra çekersin", dediğinizi duyar gibiyim. Neden olmasın?

Ama siz, mihrâbın gördüğünüzden çok daha fazlası olduğunu aklınızdan çıkarmayın.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Hz. Musa yaşadı mı?
Kur'an ve Tevrat'a göre Hz. Musa

Prof. Dr. Hakan Olgun, Mısır efsanelerine göre Hz. Musa ile ilgili anlatılan kıssaların doğruluğunu tartışıyor. Horus başta olmak üzere Mısır mitolojinin temel figürleri üzerinde duruyor.

05:00 Mısır mitolojisi bağlamında Hz. Musa

12:00 Kur'an kıssalarının mahiyeti

42:00 Mısır'ın politik ideolojisi

46:00 Kadim Mısır'ın Ma'at doktrini'nin toplum üzerindeki etkisi

51:00 İbranilerin Mısır'daki tarihsel varlığı

58:00 Kur'an ve Tevrat'ta Hz. Musa

01:25:00 Hz. Musa ve Çoban kıssası

Özer Ravanoğlu'nun Türkistan Hatıraları

Uzun yıllar Kırgızistan ve Kazakistan'da bulunan Özer Ravanoğlu'nun hatıralarını anlattığı programda değinilen konulardan bazıları şunlar:

Orta Asya bozkırında bir ülke: Kırgızistan

10:00 Orta Asya'daki mimari eserlerin yapım süreçleri

20:00 Yiğitbaşı Murat ve Beş Arkadaşının hikayesi

40:00 Ahıska Türklerinin yaşadığı zorluklar

55:00 Kültür ve Sanatta Kırgızistan

01:21:00 Türk dünyasının ünlü yazarı: Cengiz Aytmatov

ismailgulec.net