Hakiki ‘Sahte Diploma’yı konuşmalıyız!

Türkiye birkaç günden beri sahte diploma davasını konuşuyor. Meselenin çarpıtılarak sunulması bir yana tarih boyunca bu tür sahtekarlıklar hep oldu, bundan sonra da olacak. Diğer konularda yapılan sahtekarlıklardan farkı olmayan adlî bir vaka olarak değerlendirilebilir. “Yakalandıkları ve diplomaları iptal edildiği” sürece de bir sorun olmaz, ülkeye bir zarar vermez. Özellikle 2010’larda sonra hızla hayatımıza giren ve bize dayatılan yaşam tarzının sonucu toplumsal çürümüşlüğümüzün tezahürlerinden biri der, geçeriz.

Ancak meselenin farklı bir boyutu daha var. O boyuta geçmeden önce cevap vermenizi istediğim bir sorum var. Bu soruyu savcı ve polisten önce toplum sahte diploma ile iş yapanların yetersiz olduğu görüp sahtekâr olduklarını anlasaydı sormazdım. Maalesef savcı ve polis marifetiyle anlayabildik.

Üniversiteye gitmeden para ile satın alınan bir diploma ile bir meslek yapılıyorsa ve muhatapları bilgi, beceri ve yetkinlik bakımından bir eksiklik görüp adamın sahtekâr olduğunu anlamıyorsa o mesleği öğrenmek için üniversiteye gitmeye gerek var mı?

Bu soru ile amacım diplomanın aslında sanıldığı kadar değerinin kalmadığına dikkatinizi çekmekti. Diplomanız olduğu için bilmezsiniz, bildiğiniz için size o diplomayı verirler. Tartışmamız gereken konu yüzlerce üniversitenin verdiği yüzbinlerce diplomayı öğrenciler gerçekten hak ederek alıyorlar mı? O diplomayı gerçekten bildikleri için mi aldılar?

Diploma nedir?

Diploma TDK Sözlük’te:

Bir kimseye herhangi bir okulu veya öğrenim programını başarıyla tamamladığını, bir derece veya ünvanı kullanmaya hak kazandığını, bir iş, sanat veya meslek dalında çalışabilme yetkisi elde ettiğini belirtmek için bir öğretim kurumu tarafından düzenlenip verilen resmî belge; icazet, icazetname, şehadetname.

şeklinde tarif edilir. Kelimenin aslı Yunanca, oradan Latinceye geçmiş. Sözlük anlamı “ikiye katlanmış belge” olarak geçiyor. O dönemlerde önemli yazılı belgeler katlanmış parşömenlere yazıldığı için bu isim verilmiş. İki özelliği var. Yazılan metnin imparator tarafından verilmesi, diğeri de yazıldığı nesnenin katlanması.

Orta çağlara gelindiğinde Roma İmparatorluğu yıkılıp krallar devri başlayınca diplomayı verenler de değişti: Kral, prens ve kilise.

O zamanlarda diploma kimi ayrıcalıklar ve haklar verildiğini beyan eden belgelerdi. 12. asırdan itibaren üniversiteler kurulmaya başlayınca mezun olanlara da ayrıcalıklarını ve haklarını gösteren diploma verilmeye başlandı.

Diploma kelimesi zaman içinde tanıklık etmek anlamı kazandı. Diploma, “Evet bu belgede adı geçen kişiye şu hakkı verdim” anlamında bir nevi yazılı tanıklıktı. Hatta bu tanıklık kimi diplomaların alış-verişlerini törene dönüştürmüş, yeminler eşliğinde tanıklık gerçekleştirilmeye başlamıştı. Böylece diploma bir statünün resmî kanıtı olmaya başladı. Zaman içinde katlanmış resmî belge kral, papa veya bir soylunun verdiği hak ve imtiyazlara tanıklık eden belgeye dönüştü. Üniversite söz konusu olduğunda, mezun olan öğrencinin statüsünü ispat edebileceği bir kanıta döndü. Diploma üzerinde ismi yazılı kişinin üniversitede okuduğuna, başarılı olduğuna ve mezun olmaya hak kazandığına tanıklık ediyoruz, demekti.

Üniversitede de hocaların ve kurum idaresinin şahitliğinin yazılı hale getirilerek kalıcılığının sağlanması için diploma verilmeye başladı. Eğitim diploma ile belgelenmek üzere kurgulanmaya başlandı.

Bizdeki karşılığı İcâzetnâme

Bizim eğitim sistemimizde mezuniyet belgesi Batı’daki üniversitelerden farklı idi. En büyük fark kurumun yerini şahısların almasıydı. Batı’da diploma üniversite kurumu tarafından verilirken Osmanlı eğitim sisteminde hoca tarafından verilirdi. İcazetname adı verilen bu belge ile talebe yetkilendirildiği konularda çalışabilirdi. Aşağı seviyeli medreseden bir üst seviyedeki medreseye geçerken talebeye bir nevi transkript mahiyetinde olan temessük adı verilen bir belge verilirdi. İcâzet bu belgeden farklı idi.

İcazetnameler dersten ve hocadan mezun olmak üzerine idi. İcazetname almak için talebe, görmüş olduğu derslerden sıkı bir imtihan olur, başarılı oldukları takdirde icazetname almaya hak kazanırdı. Daha sonraki dönemlerde hoca öğrencinin ilim alanında yetkin olduğuna şahitlik ettiği için verdikleri belgeye diploma ile aynı anlama gelecek şekilde şehadetname denilmeye başlandı.

İcazetnameler ilk dönemlerde küçük bir risale biçiminde olurdu ve öğrencinin o mezun olana kadar aldığı tüm dersleri ve hocalarının adı yazılırdı. Bir nevi transcript idi. Son dönemlerde risale şeklinden vazgeçilip tomar şeklinde verilmeye başlandı. Bu haliyle de bir belgeye dönüştü.

Diploma ile icazetname arasındaki fark verende idi. Birinde bir kurum verirken diğerinde hoca verirdi. Osmanlı sisteminde talebelerin hangi medresede okuduğu değil hangi hocalardan ders aldığı önemliydi. İcâzetnâmelerde hoca silsilesine özellikle vurgu yapılmasının nedeni buydu. Süleymaniye, Fatih veya Ayasofya medreselerinden birinden mezun olan öğrenci bilmesi gerekenin %90’nını bilmeden asla o icazetnameyi alamazdı.

Söz buraya gelmişken bir soru daha soralım. Acaba herhangi bir üniversiteden mezun olan bir öğrenci, bilmesi gerekenlerin yüzde kaçını biliyordur? Mezun ettiği öğrencilerinin yüzde sekseninin bilmesi gerekenlerin yüzde seksenini bildiğine tanıklık edecek aramızda kaç hoca var?

Tekrar başlığa dönelim. Bugün temel sorunumuz öğrencilerimizin, öğrencisi olduğu programın yetkinliklerini kazanmadan mezun olmasıdır ve maalesef bunu denetleyen bir kurumun olmamasıdır. Doğru dürüst okula gelmeden, hocaların hoşgörüsü, arkadaşlarının yardımı ile sistemin açıklarından da istifade edilerek alınan diplomalar sizce sahte değil midir?

Bildiğine tanıklık edemeyeceğimiz ve kefil olamayacağımız öğrencilere verdiğimiz diplomalar sahtedir. Asıl korkmamız ve endişelenmemiz gereken husus budur.

Unutmayın keramet ne kavukta ne de diplomada.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

İznik Medresesi ve Davud-ı Kayseri

İznik bizim için neden değerli?
Kitabın kapak resmi bize ne anlatıyor?
İznik Medresesi ne zaman ve nasıl kuruldu?
Vakfiyesinde neler var?
Bu medresede kimler ders verdi?
Davud Kayserî müderris olarak neden seçildi?
Davud-ı Kayseri dışında kimler ders verdi?
Davud-ı Kayserî hangi gelenekte yetişti?
İznik medresesinin Konya medreselerinden bir farkı var mı?
İznik medresesi Osmanlı medrese geleneğinde ilk olması dışında bir başka etkisi var mı?
İznik medresesi önemini ne zamana kadar korudu?
Bursa, Edirne ve İstanbul’dan sonra İznik medresesi hangi seviyede kalıyor
Medresenin ders müfredatı

Şifa-i Şerif

Eserin tam adı ve önemi
Müellifi Kadı İyaz kim?
Niçin yazıldı?
Eserin muhtevası
Kaynakları
İslâm Dünyasındaki Yeri
Osmanlılarda Şifâ geleneği
Niçin okutulur?
Şifahanlık geleneği
Şerhleri ve tercümeleri

ismailgulec.net