Şeb-i Arus bu kadar güzel anlatılabilir

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım 1950’lerden kalan bir radyo kaydını paylaştı. Paylaşılan birçok video pek dikkatimi çekmez ve izlemem. O videoyu da şöyle bir açıp ne olduğunu gördükten sonra kapatacaktım. Ancak dinlemeye başladığım konuşma öyle sardı ki videoyu birkaç kez dinlemekten kendimi alamadım.

Refi Cevat Ulunay’ın şeb-i arus münasebetiyle yaptığı bir radyo konuşması olan videoda yapılan konuşmanın metnini aşağıda vereceğim. Ama öncesinde o konuşmayı yapan Refi Cevat Ulunay’ı (1890-1968) kısaca tanıtayım.

Aslen Seydişehir kökenli olup Konya’ya yerleşmiş bir ailenin çocuğu olan Refi Cevat Ulunay, Mevlâna Celaleddin Rûmî soyundan gelen bürokrat bir babanın oğlu olarak Şam’da dünyaya gelir. Veled Çelebî İzbudak, Mekteb-i Sultanî ve Mülkiye mezunu olan Ulunay’ın amcasıdır. Bahâriye Mevlevihanesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’ye intisap eden Refi Cevat Ulunay, sekte-i kalpten 4 Kasım 1968’de vefat eder ve vasiyeti üzerine Mevlâna Türbesi karşındaki Üçler Mezarlığı’na (Konya) defnedilir.

Daha çok gazeteci ve eleştirmen olarak bildiğimiz Refi Cevat’ın roman, hatıra, gezi yazısı, inceleme-eleştiri türünde yayınlanmış birçok eseri var. Refi Cevat’ı yetiştiren muhit aile, mektep ve devrin entelektüel ortamıdır. Aşağıda metnini verdiğim metnin arkasında böyle bir birikim olduğunu öncelikle belirtmiş olayım.

Eskilerin metn-i revân dedikleri türden yazıyı okuyunca, özellikle kaydı dinleyince daha iyi fark edeceğiniz bir şey daha var. Refi Cevat’ın Türkçesinin güzelliği. Radyo kaydını enstrümansız icrâ edilen bir musiki parçasını dinler gibi, bir şerbeti yudum yudum içer gibi dinledim. Ahenkli, selîs, muhkem olduğu kadar vâzıh da olan metni telaffuzdaki incelik ve tonlamadaki özen kulaklarımıza ötelerden gelen bir nağme gibi yankılanıyor. Konuşma, neler kaybettiğimizi yüzümüze öyle bir çarpıyor ki düşündükçe kahroluyor insan. Daha üzücü olan şey ise kaybettiğimizi kazanmak üzere yapıldığı söylenen şeylerin bizi daha da uzaklaştırması.

Konuşmada beni büyüleyen bir diğer unsur metinde dile getirilen düşünceler. Mevlana’nın rıhletini bu kadar veciz ve beliğ ifade etmek bugün maalesef pek mümkün değil. İki sayfalık bu metni anlamak demek Osmanlı dönemi kültür ve edebiyatını anlamak demek. Beni abartmakla itham konusunda acele etmeyin. Kararınızı lütfen metni okuduktan sonra verin.

Refi Cevat Ulunay’ın yaptığı konuşmanın metnini veriyorum.

Sayın dinleyenlerim,

Büyüklüğü cihana sığmayan Mevlâna Celaleddin-i Rumî hakkında huzurunuzda gıyâben birkaç söz söylemek cür’etinde bulunduğumdan dolayı avf ü re’fetinize dehalet ediyorum.

Mevzu o kadar büyük, o kadar geniştir ki onun azameti yanında bu naçiz benliğimin eriyerek hiçe münkalip olacağını zannediyorum. Fakat mahlukât haddini bilmez. Bir karınca dahi güneşin şuaında bulduğu nimeti bir hak telakki eder. Ben de öyleyim. O irfan güneşinden alabildiğim manevi gıda ile huzurunuzdayım.

Mevlâna’yı her sene âlem-i bekâya, daha doğrusu âlem-i likâya irtihâli dolayısıyla anıyoruz. Fakat öyle bir vücûdun rıhleti bir matem olmuyor. Bu geceye şeb-i arûs, düğün gecesi, vuslat gecesi diyorlar. Neden? Büyük Mevlâna bunu Mesnevi’sinin dibâcesini teşkil eden 18 beyitle söylüyor.

Dinle neyden çün şikâyet etmede
Ayrılıklardan hikâyet etmede.

Mevlâna rüzgârların önünde eğilen mütevazı bir kamış parçasını dünyanın en büyük bir sembolü olarak ele almış, bununla vatan-ı aslîsinden ayrılan ruhun oraya olan tahassürünü ifade eylemiş.

Der kamışlıktan kopardılar beni
Nâlişim zar eyledi merd ü zeni

beytinde o vatan-ı asliden ayrılmanın feryadı vardır. İmdi bütün ömrü boyunca bu firakın elemini çeken o kamış parçası mütehassir olduğu vatan-ı aslîye rücû ederse aşıkla maşukun bu telâkisi bir vuslat gecesi olmaz mı? Kaldı ki Mevlâna o vatan-ı aslîye ancak aşk ile vasıl olunacağını bildiği için “Peygamberimizin Allah'a vâsıl olan yolu aşktır. Biz aşktan doğduk, anamız aşktır.” diyor.

Burada Mirac-ı Nebevî’de aklı remz eden Cebrail'in südreye kadar olan refâkatine işaret vardır. Oradan likaullaha götüren refreftir. Yani aşktır. Mevlâna'nın bunun için bütün hitabı aşka yani Allah'a teveccüh edilmiştir. Bu hitapta öyle manevi bir hayatiyet buluyor ki bir gazelinde “Ağzımdaki dilimin senin vasfına dair söylediği sözleri bir ölüye okusam öyle bir hayata erer ki sırtından kefeni atar” diyor.

Mevlâna tarikat mevzuatının, mezhep kayıtlarının fevkindedir. Bunun içindir ki bir kıtasında;

Gene de gel, gene de gel.
Neysen, ne olursan ol gene de gel.
Kafir, mecûs, bütperest dahi olsan yine de gel.
Bizim dergahımız ümitsizlik dergæhı değildir.
Eğer 100 kere tövbeni bozmuş olsan dahi gene de gel

diyor. Onlar nereye geliyorlar? O dergah neresidir? Merkad-i mübârekine yüz sürdüğümüz kubbe-i hadra onun bir cüzü, bir remzidir. Asıl kubbe-i hadra bu kubbe-i minâ-fâm, bu kubbe-i asumândır. Bütün mükevvenât onun türbesidir. Bunun içindir ki Mevlâna Allah'ına “Bir kimse senin ayağınla yürümezse sana nerede erişebilir? Bir gönül senin kanadınla uçmazsa nasıl maneviyat aleminin kuşu olabilir?” diyor.

Mevlâna'nın aşkı öyle bir aşktı ki maşukunun huzuruna çıkacağı zaman onun yüreği vuslat temennâsı ile çarpardı. Diyor ki:

Akşam namazı vakti herkes çerağ uyandırıp taam sofrası kurunca ben yârin hayalini gözümün önüne getiririm. Gam ü nevhaya, ah u efgana koyulurum. Gözyaşlarımla abdest aldığım içindir ki namazım böyle ateşîn oluyor. Ezan sesi gelince gönül mescidimin kapısı tutuşur. O dergâh-ı İlahî’ye nasıl gideyim? O izzet kapısını nasıl çalayım? Zira bende ne takat kaldı ne de akl ü dil kaldı. Ya Rabbi! Bana aman ver. Gönlümü de ihtiyarımı da iktidarımı da sen aldın.

Mevlâna'nın bütün hitabı Allah'adır. Dost, yâr, maşuk, gönül diye hitap eylediği hep O’dur. “Ey gönül, diyor, sen iki cihandan hariç bir hakikat kainatısın. Lâhutî bir cihanın camisin. Her şey sensin fakat her şeyden münezzehsin.”

Bir gazelinde o büyük sembolüne temas ederek “Her ne kadar inleyen çengin sırtı gibi kametim aşk ile büküldü. Fakat gene sen Lemyezel nayinin sedasını benden dinle diyor. Ey güzeller padişahı” diyor. “Senin için ahde vefa etmeye lüzum yoktur. Sen ey yüzü sararmış aşık, sen sabredip ahdına vefa göster.”

Mevlâna yatağa düştü. Memleketin ekâbiri eâzimı sabah akşam iyâdet için huzuruna geliyorlardı. O devrin en büyük hekimleri tedavisiyle meşgul oldular. Fakat hastalığı teşhis edemediler. 672 senesi sonbaharında o marifet-i ilahiye gülü soldu. Hazan güneşi ile irfan güneşi beraber üfûl etti. Mevlâna için gelin gecesi olan bu intikal vazîinden şerifine (en şereflisine), azîzinden zelîline, bayinden gedâsına, bigânesinden âşinasına, tersâsından müminine kadar bir matem oldu. Herkesin kalbi dağlı, sinesi çâk, gözleri nemnâk, gönülleri elemnâk oldu. Bütün Konya ağlıyordu. Nerede gönlü yanık âşıkları varsa “O alemi aydınlatan meşale söndü mü? O güneş gurûb etti mi? Gündüzümüz gece oldu mu?” feryadıyla Konya'yı inlettiler. O gece teçhîz-i tekfini yapıldı. Ertesi günü nâş-ı mübarekini kaldırdılar. Bütün Konya daima hâlâ yanan bu irfan çerağını saf saf güruh güruh takip ediyor.

Muhterem dinleyenlerim. Şeb-i arus hakkındaki konuşmamı pek genç şairlerimizden Bekir Sıtkı Erdoğan'ın bir şiiriyle tamamlıyorum.

Mevlâna'nın kapısında
Ey saadet mülkünün hünkârı Pir
Sende sır var
Sende sekrân kâinatın raksı var

Her giren câhil girer dergâhına
Her çıkan dânâ çıkar.
Ey güzellik sırrının miftâhı dost,
Ey İlâhî nurla şavkalmış bedir
Ey hudutsuz mâverâ
Ey solmayan gerçek bahar.
Söyle esrarın nedir?

Her giren çirkin girer dergâhına
Her çıkan râna çıkar…
Türbegâhın dâima âşıklar evi
Cümle âlem vecd içinde
Cümle âlem Mevlevî…

Yer döner, boşluk döner, âlem döner,
Cümle âlem Şems’in etrafında raks etmektedir.
Bir büyük âyinde tekmil rûzigâr
Bir dönüş başlar ki artık yer ve gök
Hep kaybolur
En güzel mâ’nâ çıkar…

Ey muhabbet pîri dost,
Ey gönüller tahtının sultanı yâr
Sîretin her kalbe sinmiş,
Sûretin her yüzde var.
Sayfa sayfa şerh edilmiş Mesnevî’dir her kapı
Hangi âşık çalsa
İstikbâle Mevlâna çıkar.
Konuşmada bugün artık kullanmadığımız kelimelerin bugünkü karşılıklarını vermeyi düşündüm. Lezzetinin kaybolmasından endişe ederek vaz geçtim. Parantez içinde açıklamasını vermeyi düşündüm, metnin selasetini bozacağından korktum, yapmadım. Sizi birkaç kez sözlüğe müracaata mecbur bıraktığım için afv u re’fetinize dehalet ediyorum.

Metinde geçen “âlem-i likâya irtihâl”, “vatan-ı aslî”, “Peygamberimizin Allah'a vâsıl olan yolu aşktır.”, “aklı remz eden Cebrail” “likaullaha götüren refref”, “tarikat mevzuatının, mezhep kayıtlarının fevkinde olmak”, “Bir kimse senin ayağınla yürümezse sana nerede erişebilir? Bir gönül senin kanadınla uçmazsa nasıl maneviyat aleminin kuşu olabilir?” sözlerini anlamak demek Mevlâna’yı anlamak demektir. Sadece Mevlâna değil, bu topraklarda neşvünema bulan eâzım-ı evliyanın sözlerini yani tasavvufu ve hakikatlerini anlamak demektir.

Şu kısacık metne koca bir kitabı sığdıran Refi Cevay Ulunay’ı rahmetle yâd ediyorum.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Şeb-i Arus nedir?

Şeb-i arus nedir? Neden her yıl anıyoruz?
Sadece akşamı mı ihya edilir? Gün içinde başka bir merasim olur mu?
Sadece Mevleviler için mi önemlidir?
Konya’dan başka bir yerde anma merasimi tertip edilemez mi?
Şeb-i arusta yapılan törenin adı nedir? Hangi isimler yanlış hangileri doğrudur?
Şeb-i arusun manası nedir? İrtihalin düğün gecesi olarak nitelendirilmesinin sebebi nedir?
Diğer piran-ı azizanın irtihalleri için de şeb-i arus kullanılabilir mi?
Şeb-i arus nasıl idrak edilmelidir?
17 Aralık'ta mukabele-i şeriflerin diğerlerinden farkı var mıdır? O güne has bir âyin-i şerif var mıdır?
Şeb-i arus merasiminin ardından okunan gülbankı açıklar mısınız?

İlahi Çizgiler: Hat Sanatı ve Büyük Hattatlar

Hatta İlahi çizgiler denilmesinin nedeni
XVI. yüzyıl Safevî sanatçısı, Talik hattatı Şah Mahmûd Nişâbûrî
Anadolu sahasında yetişen ilk büyük hattatımız Şeyh Hamdullah
Şeyh Hamdullah dışında Türk hattının ekol sahibi hattatları
Farklı hat ekolleri ve aralarındaki farklar
Bir hat nasıl okunur?
Emin Barın Kufi tasarımı
Bir hattı değerli kılan özellikleri
Mezar taşı hattatlığı diğerlerinden farklı mıdır?

ismailgulec.net