Arı Kovanına Çomak Sokmak

Timaş Yayınları Hatırat Kitaplığı serisinden Ahmet Yaşar Ocak Kitabı Arı Kovanına Çomak Sokmak başlıklı bir kitap yayınladı (Temmuz 2014). Haşim Şahin'in hazırladığı ve sorularıyla yönlendirdiği kitap bir söyleşi ve alt başlığı da Taşra Kökenli Bir Tarihçinin Sıradan Meslek Hayatı. Yazıya bu alt başlığa itiraz ederek başlayayım. Taşra Kökenli sözü oldum olası itici gelmiştir bana. Neden kökenli deriz, anlamam. Doğrudan taşralı diyebiliriz. Kaldı ki Ahmet Yaşar Ocak İstanbul ve Strasburg Üniversitelerinde eğitim görmüş biri olarak taşralı da sayılmaz. Kitabı okuduğumuzda sadece meslek hayatı değil, çocukluk, aile, doğup büyüdüğü yerler, tahsil hayatı da var. Aslında bu alt başlığa gerek var mıydı, bilmiyorum. Madem koyma ihtiyacı hissetmişler, bence Taşralı Bir Müverrihin Sıradışı Hayatı olmalıydı.

Konuya altbaşlığa getirdiğim bu eleştiriyle başlayınca kitap hakkında olumsuz düşündüğümüz zehabına kapılanlar olabilir. Peşinen söyleyeyim, hiç sıkılmadan ve elimden bırakmadan üç gün içinde çok büyük bir keyifle okuduğum güzel bir çalışma olmuş. Soru-cevap olmasına rağmen okuyanı hiç sıkmayan bir akıcılıkta, kitabi bir dille konuşan birisini dinliyormuş gibi kendisini hissettirmeyi başaran bir söyleşi olmuş. Hoca'mızın diline, zihnine, idrakine, tahlil yeteneğine, ifade gücüne hayranlığımızı ifade etmezsem kendimi kötü hissederim. Bu arada Haşim Şahin'i de tebrik ediyorum.

Benim dikkatimi çeken bir hususu sizlerle paylaşayım. Halil İnalcık Hoca'nın kitabını okurken de görmüştüm. O da edebiyatla çok yakından ilgilenmişti. Kemal Karpat Hoca da yaşadığı toprakların kültürü ve edebiyatıyla yakından ilgilenen bir şahsiyetti. Ahmet Yaşar Ocak Hoca da roman ve sinema ile tutku derecesinde ilgili. Galiba büyük tarihçi olmanın yolu edebiyatttan geçiyor. Zaten tarih de bir nevi kurgu değil mi? Tarihçiler bulabildikleri belgelerle kendilerine göre makul ve kabul edilebilir bir şekilde tarihin bir dönemini yeniden yazmıyorlar mı?

Ahmet Yaşar Ocak'ın bu kitabına verilen bu ismin ne kadar doğru olduğunu kitabı baştan sona okuyunca daha iyi anladım ve bu ismi kim koyduysa çok isabet ettiğini söylemeliyim. Yazdıklarının bir hülasası mahiyetinde olan cevapları bir çok kişinin ve kesimin zihin konforunu bozacağını, en azından rahatsız ettiğini söylersek abartmış olmayız. Örnek olarak bir cümle vereceğim.

Osmanlılarda devlet İslam'ın da üstündedir, ama İslam devlete hâkim değildir; Osmanlı siyasal sisteminde bunu görmek lazımdır. Çünkü devlet onu istediği şekilde kullanabilme gücünü elinde bulunduruyor. Bunun sayısız örnekleri var. (s. 395)

Şimdi en hafifinden bu sözlere karşı çıkmayacak, itiraz edecek kimse yoktur, diyebilir miyiz? Hoca, kimbilir bu düşüncesinden dolayı kimler tarafından ne şekilde eleştirilmiş, ne hakaretlere uğramıştır. Bunun gibi daha bir çok örnek verebilirim kitaptan.

Aslında Hoca bu türden eleştirilerin geleceğini biliyor. Arı kovanına çomak sokan neler olacağını bilmez mi? Ne var ki bu tür netameli konuları çalışmak her babayiğidin harcı değil. Sadece iyi bir tarihçi olmak yetmiyor, aynı zamanda mangal gibi bir yürek istiyor. Hoca'da belli ki ikisi de var.

Söyleşi doğal olarak Ocak Hoca'nın doğup büyüdüğü yerlerle başlıyor. 1950'lerin Yozgat'ını Hoca'nın yaşadığı çevreden öğreniyoruz. Bu yönüyle bir şehir tarihi aslında. Meşhur Yozgatlıları, kültür, ticaret, eğitim hakkında bir çok şeyi Hoca'nın gözünden anlamaya çalışıyoruz. Hoca bize adeta dönemin Yozgat'ının renkli bir resmini çiziyor. Bunda herhalde sineme ve edebiyata olan ilgisinin epey bir katkısı olsa gerek.

Ve bu bölümü bitirince Hoca'nın tarih araştırmaları için söylediğini ben de onun için söyleyeyim. Yozgat, Hoca'nın kaderi olmuş. Hoca Yozgat'ta değil de, Trabzon'da doğup büyüseydi bu konuları çalışır mıydı, emin değilim.

Hoca, kitabında Yozgat'tan başka dönemin siyasi tartışmalarını, İmam-Hatip okullarını ve yapısını, İstanbul'u, Yüksek İslam Enstitüsünü, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü, Strasburg'u ve Fransa'daki Türkoloji çalışmalarını tüm samimiyetiyle, eksileri ve artıyla bizimle paylaşmış. Ayrıca Ercüment Kuran, Nejat Göyünç, Osman Turan ve daha bir çok tarihçiyi bize kendi bakış açısından tanıtıyor.

Sohbet, tahsil hayatından çalışma hayatına ve çalışma alanlarına geçince biraz değişmeye Hoca'nın sesinin tonu zaman zaman yükselmeye başlıyor. Oldukça titiz, düzenli ve çalışkan olduğu her halinden belli olan Hoca gördüğü saçmalıklar ve tenbellikler karşısında biraz kızar gibi oluyor ve eleştirilerini kimseyi incitmemeye çalışarak yapıyor. Onun eleştirilerinden sırasıyla üniversite, ilahiyat fakülteleri, tarih bölümleri, akademisyenler ve öğrenciler nasibini alıyor. Hoca'nın eleştirilerinde haksız olduğunu düşündüğüm bir örnek bile veremem. Üniversite içinde olan biri olarak hem eleştirilerinin doğruluğunu biliyorum, hem de bir kısmını üzerime alıyorum.

Bu yönüyle de kitap aslında Türkiye'deki akademiyanın eleştirisi. Hoca'nın kızgınlığı da biraz buradan geliyor. O kadar yanlış ve bilime ters şeylerle karşılaşmış, bilimsellikten uzak hamasi o kadar makale, kitap ve bildiri okumuş ki Hoca gibi mükemmeliyetçi, titiz, çalışkan ve dürüst birisinin kızmaması mümkün değil.

Ocak Hoca'nın çok güzel tahlilleri var kitapta. Iren Melikoff'un Türk tarihçiliğine katkısını ve onu diğerlerinden ayıran özelliğini tek cümlede ifade etmesi sanırım meramımı ifade etmeye yardımcı olur.

Alevilik ve Bektaşilik gibi her bakımdan çok zor bir konunun ideololik ortamdan çıkarılıp bilimsel Alana intikal ettirilmesinde en büyük katkıyı sağlayan bir bilim insanı (s. 212)

Hoca'nın tarihçiliğini farklı kılan özelliklerden bir diğeri çalıştığı olayların cereyan ettiği mekanları gezmesidir. Bunu Halil İnalcık Hoca'da da görmüştüm. Doktora tezi olan Babailik üzerine çalışırken, Baba İlyas'ın isyan öncesi izlediği güzergahı, Kırıkkale yakınlarındaki Balışeyh'tan başlayarak sırasıyla Mecitözü, Amasya, Turhal yolu üzerinden Baba İlyas'ın türbesinin bulunduğu Çat Köyüne, tekrar Amasya'ya ve Baba İlyas'ın Konya'yı ele geçirmeye giderken izlediği yolu koca bir yaz boyunca bazen otobüsle, bazen bir kamyon üzerinde gezmiş, kitaplarda okuduklarını gözünde canlandırmaya çalışmış, olayları daha iyi anlamak için oralarda durmuş, düşünmüş. Ben Hoca'nın sinema ve roman merakının bu işlerde kendisine çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda genç tarihçilerin de bu tür bir çalışmaya iltifat etmeye başladığını görmek hiç şüphesiz bizleri ümitlendiriyor.

Bu kitap aynı zamanda kendilerine çalışacak konu arayanlar için bir hazine. Özellikle doktora döneminde olan genç tarihçi arkadaşlara yol gösteren, kendisinin yılların verdiği tecrübe ile gördüğü ve üzerinde çalışılması gerektiğini söylediği konular o kadar fazla ki, bu kitaptan onlarca tez konusu çıkabilir.

Bugün bir çok öğrenci arkadaşımız, kimi hocalarının neredeyse on-on beş yıldır aynı ders notlarını okutmakla eleştirirler. Ocak Hoca bu yönüyle de hocalara örnek oluyor:

Ders verirken prensibim şudur. Ben her yıl yapabildiğim, ulaşabildiğim ve okuyabildiğim kadarıyla yeni yayınları takip etmeye çalışarak kendimi yenilemeye gayret ederim. Yapılan tartışmaları da dikkate alarak aşağı yukarı her yıl dersin muhtevasını yenilemeye, zenginleştirmeye çalışırım. (s. 230)

Allah aşkına söyleyin, acaba bügün kaç hoca böyle yapıyor? Alanıyla ilgili kitaplara bile para verip almaktan aciz hocaları görünce insan ne diyeceğini bilemiyor.

Hoca'nın bir diğer özelliği derslerinde kendisine yapılan itirazlara hiç kızmaması, gençlerin, özellikle ideolojisine yürekten inananların psikolojisini bilerek davranması. Oldum olası öğrencileriyle tartışan, onları aşağılayan ve cehaletle suçlayan hocalara karşı sıcak olamadım. Hangimiz öğrenciliğimizdeki gibi düşünüyoruz şimdi? Sonradan değişeceğini bildiğimiz şey için neden kavga edelim?

Bugün elimde yetki olsa herhangi bir sosyal bilim alanında akademik hayata adım atan her müptediye bu kitabı okuturum. Hele tarihçi ise kitabı okumayanlara sınavlara başvuru hakkı bile vermezdim.

Bu kitap Hoca'nın şahsında bizlere, iyi bir tarihçinin nasıl yetiştiğini tafsilatlı bir şekilde anlatıyor. Eğer öğrenci iseniz, tarihçi iseniz, akademisyenseniz, siyasetçi iseniz bu kitabı mutlaka okumalısınız. Eğer bunlardan biri değilseniz akıcı bir üslupta temiz bir Türkçe ile yazılmış güzel bir kitap okumak istiyorsanız yine bu kitabı okumalısınız. Okuyunca bana hak vereceksiniz.

Tekrar Ahmet Yaşar Ocak'a, Haşim Şahin'e ve Timaş Yayınlarına bizi böyle güzel bir kitapla buluşturdukları için hem teşekkür, hem de tebrik ediyorum.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bir hadis alimi nasıl yetişiyordu?

İslam Dünyasında İlim Tahsili
08:15 "Ravi" Kitabının Yazılış Serüveni
19:00 Basra, Kufe, Yemen Hadis İlmi İçin Önemli Merkezler mi?
38:00 Hadis Ravisinde Aranan Şartlar Nelerdir?
41:00 Hadis Ravilerinin Yolculukları Nasıl Gerçekleştirildi?
44:00 Türk ve İslam Dünyasında Kervansaraylar
50:00 Hicri İkinci Asırda Hadis Dersleri Nerede ve Nasıl Veriliyordu?
54:00 Hadis Halkaları Nedir?
01:01:00 İslam Dünyasında İlim Tahsili
01:07:00 Hicri İkinci Yüzyılda Hadis İlminde Müzakere
01:22:00 Bir Hadisin Sahih Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılırdı?

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net