Asaf Han'ın "Ararız" redifli şiiri

Notlarımı karıştırırken İran Adana Konsolosu Âsaf Han’a ait bir şiir buldum. Enderun Kitabevi’nde çıraklık yaptığım yıllarda bir hocamızdan dinleyip not almışım ancak kim olduğunu yazmamışım. Mahmut Kaya hocamızdan duymuş olma ihtimali geliyor aklıma. Şiire geçmeden önce Âsaf Han hakkında bilgi vermek isterdim. Maalesef hakkında pek bir şey bilmiyorum ve yaptığım kaba araştırmada pek bir şey öğrenemedim. Öğrenebildiğim tek şey Adana konsolosluğu yaptığı yıllarda Türklerin çıkarlarını koruduğu ve malî destek sağladığı, Fransızların işgalinden sonra Adana’dan ayrılıp Konya’ya gittiği ve sıkıntı yaşadığı, Ankara Hükümetinden yardım istediği, durumunun düzeltildiği ve bir maaş bağlandığı. Fransızlar çekildikten sonra eski görevine dönmek için çaba gösterir ancak muvaffak olup olmadığına dair bir şey öğrenemedim. Adının sonu Han ile bitmesinden İran’ın köklü ailelerinden birine mensup olduğunu düşündüğüm Âsaf Han hakkında bilgi vereceğini düşünerek paylaşıyorum. Ararız Halk dermân arıyor derdine, biz derd ararız Hâtır-ı kerem ile her yerde dil-i serd ararız Perver-i şitâb-ı harîm-i melekût olsa nigâr Bizce hâssiyeti yok yâr-ı cihângerd ararız Bakmayız nâz ile perverde olan gül-bedene Devr-i eyyâm ile pejmûrde rûh-i zerd ararız Merdliğinden dem uran gördüğün ebnâ-yı zamân Merdum-ı dîde de olsa yine nâ-merd ararız Zevk-i vahdet ile kesretden olup âzâde Rûh-ı cemıyyete isyân ederek ferd ararız Şiirden de anlaşılacağı üzere Âsaf Han’ın rind bir tarafı var. Şiiri açıklayınca ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak. Halk derdine derman ararken biz kendimize dert ararız. Merhamet ve ihsanın hatırı ile her yerde haşin ve hoyrat gönül ararız. İlk mısra çok açık. Biz kimseye benzemeyiz diyor şair. İkinci mısrada ise iyi davranmak, lütufla muamele etmek için merhametsiz, öfkeli, kimsenin pek görüşmek istemeyeceği gönle sahip olanları aradığını söylüyor. Burada dil-i serd ile hem haşin ve öfkeli gönül sahipleri kastedilmiş olabilirken aynı zamanda hakikatten habersiz, kendini işe güce kaptırmış, dünyadan başka bir şey düşünmeyen kimseler de kastedilmiş. Kerem ve iyilikle, güzel sözlerle o sert kalbi yumuşatmaktan bahsettiğini anlıyoruz. Sevgili melekut aleminin mukaddes mekânında büyütülmüş olsa da bizce bir kıymeti yok, biz cihanı dolaşan bir dost ararız. Bu beyit ilk beyti açıklıyor. Herkes melekler arasından yetişmiş bir güzelin peşinden koşarken şair nerdeyse kafasını bile çevirmez. O insanlar arasında yetişen, sıradan, derdi olan bir dost aramaktadır. Çünkü onun halinden ancak böyle biri anlar. Dost, dostun halini bilendir. Dolayısıyla sadece güzelliğini düşünen ve onu korumak için yaşayan, güzelliğiyle beğenilmek isteyen biri şairimiz için hiç önemli değildir ve böyle biri ile ömür geçmez. Ona derdini ve düşüncesini paylaşacağı, dünyayı bilen bir dost lazımdır. Naz ile büyütülmüş o gül bedenli güzele bakmayız. Zamanın geçmesi ile perişan olmuş sararmış bir yüz ararız. Bu beyit bir önceki beytin açıklamasıdır. Melekler arasından gelen güzelin binbir naz ile, özen ile büyütüldüğünü söylerken aynı zamanda niçin istemediğini de açıklar gibidir. Ömrünü ve vaktini bir güzelin nazını, kaprisini çekerek geçirmek istemeyen şair feleğin sillesini yemiş birini arar. Böyle derken kendisinin de geçen zaman içinde türlü dertler ve belalara düçar olduğunu ifade etmiş olur. Gül yüzlülük neşeyi ve mutluluğu ifade ederken sararmış yüz hastalık ve derdi ifade eder. Şairimizin yüzü gül gibi olmadığı için kendisini anlayacak birini arar. Yahut zaten mutlu olan birini daha çok mutlu etmenin bir anlamı yoktur. Mutsuz ve hasta birini bulup onu iyileştirip mutlu etmektir gayesi. Böyle anlarsak şairimizin kâmil bir insan olduğunu da düşünebiliriz. Adamlığından, dürüstlüğünden bahsedilen zamanın çocukları göz bebeği de olsa biz yine mert olmayanları ararız. Şair, çevresinde iyiliğinden, dürüstlüğünden ve adamlığından bahseden kimselerin olduğunu söyledikten sonra aradığı kimseyi söyler. Na-mert olanlar. Namertlik makbul bir şey değildir. Eğer ilk mısrayı kinayeli bir şekilde adam olmadığı halde adamlığından bahsedenleri kastettiğini anlarsak namert ile gerçek adamları kastetmiş olduğunu düşünürüz. Yok ilk anlama göre düşünecek isek bu sefer yine kâmil biri olarak namertleri iyileştirmek ve adam yapmak için aradığını düşüneceğiz. Vahdet zevki ile kesretten kurtulduk. Herkesin aksine kendisi olan kimseyi ararız. Şair son beyit ile aslında ilk dört beyti açıklar. Şairin gözünde mert de namert de birdir. Güzel ve mutlu insan da mutsuz ve perişan da birdir. Birbirlerinden farkı yoktur. Çünkü o vahdet zevkini almıştır ve dünyaya bu gözle bakar. Böyle olunca da kesretin farklarından kurtulur, hepsinin aynı şeyin farklı tecellileri olarak görür. Her şeyin zıddıyla kaim olduğunu düşünerek her ikisinin da olması gerektiğini ve bunun doğal olduğunu söyler. İkinci mısrada ise kalabaklar arasında fark edilmeyen, sıradan insanlar yerine kendisi olmayı başarmış birilerini arar. Onun için makbul ve muteber kimse ferd olmayı yani kendini bilip insan olmayı başarmış olanlardır. Âsaf Han’ın rindmeşrep olduğunu düşünmemizin sebebi budur efendim.



Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

İstanbul Camileri ve İstanbul Beyefendileri

İstanbul Camileri kitabı nasıl ortaya çıktı?

İbrahim Hilmi Tanışık kimdir? Kültürümüz için önemli sayılabilecek ne tür işler yaptı?

Tanışık arşivinde başka şeyler de var mı?

Adnan Özyalçıner ile başlıyor. İsmi pek bilinmeyen biri. Büyüdüğü ortam, kitap merakı, Ömer Seyfettin’e olan tutkusu.

Ahmed Nezih Galitekin’in önemli özelliği

Gavsi Bayraktar: Bir İstanbul beyefendisi

İstanbul beyefendisi tavrı nedir?

Önder Küçükerman’ın dikkat çeken özelliği ve dedesi Kitabî Hamdi Bey

İsmi pek bilinmeyen bir sanatçı: Ruşen Dora ve onun gözünden dedesi Ahmed Celaleddin Dede

Şevket Kokal’ın en önemli özelliği sanırım İstanbul’un kuşçuları. İstanbul’daki kuş pazarından ve bu pazarın müdavimleri

İbrahim Akın Kurtoğlu kimdir?

Yunus Emre'yi ne kadar tanıyoruz?

Yunus Emre’nin yaşadığı dönem içindeki yeri nedir? Yunus Emre ümmî miydi, okumuş muydu? Birden fazla Yunus var mı? Varsa Yunus Emre’nin şiirlerini diğerlerinden ayırt etmek mümkün mü? Yunus Emre’nin Türkiye Türkçesi ve Türk edebiyatı için önemi nedir? Yunus Emre Divanı’nın birçok neşri varken siz yeni bir yayın yaptınız. Sizin çalışmanızın öncekilerden farkı nedir? Yunus Emre’nin beslendiği kaynaklar nelerdir? Bu çalışma ile Yunus Emre hakkında bilmediğimiz bir şey öğrendik mi veya düzelttiğiniz yaygın bir bilgi var mı? Vahitpaşa yazma nüshası ile başladınız. Neden bu nüshayı tercih ettiniz? Çalışmanın önemli bir kısmını sözlük oluşturuyor. Sanırım bu sözlüğü mevcut sözlüklerdeki anlamlarını karşısına yazarak hazırlamadınız. Sözlüğün özelliğinden ve öneminden bahseder misiniz?

ismailgulec.net