Kimin duvarı daha kuvvetli: Buğday mı, Labirent mi?

Labirent de Buğday da temelde aynı şeyi söylüyor. Dünyayı büyük bir tehlike beklemektedir. Yok olmamak için büyük mücadele verilmekte, büyük şirketler bu konuda aralıksız araştırmalar yapmaktadır. Buğday’da tehlike su ve toprak kirliliği yani çevre iken Labirent’te insanların bağışıklık sisteminin başa çıkamadığı hızla yayılan ve insanlığı tehdit eden bir virüstür. Her iki filmin kahramanları bu iki büyük sorun karşısından mücadele veriyorlar. İkisinde de korunaklı alanlar var ve bu korunmuş şehirlerin dışında yaşayan insanlar yaşam mcüadelesi vermenin yanı sıra şehre girmeye çalışıyorlar. Şehir aynı şekilde birinde elektirik duvarı ile çevrili iken diğerinde bir ortaçağ kalesinin etrafındaki surları andıran duvarlarla çevrili. Ok ve mancınığın yerini modern silahlar almış sadece. Buğday'da şehir dışına çıkmaya çalışan biri var, Labirent'te ise şehre girmeye çalışanlar. 

Sadece korunmuş bölge dışındakiler hayatlarından endişe etmiyorlar, şehirdekilerde de büyük bir kaygı ve korku var. Buğday’da şehre kusursuz bir genetik yapıya sahip çocuklar kabul edilirken Labirent’te bağışıklık sistemi virüse karşı güçlü olan genç ve çocuklar kabul ediliyor.

Kabul edilen gençler doğal olarak araştırmaların nesnesi yani kobay olarak kullanılıyor. Bir nevi modern kurbanlar, insanlığı kurtarmak için feda edilen masumlar. Binlerce yıl önce tanrıların gazabını dindirmek için sulara, dağlara, ormanlara, canavarlara kurban edilen genç erkek ve kızlar bu defa bilimsel araştırmalara kurban ediliyor. Demek ki insan binlerce yıldan beri hiç değişmiyor.

Buraya kadar benzerliklerini sıralamaya çalıştım. Peki Semih Kaplanoğlu Labirent’i veya Labirent’i çekenler Semih Kaplanoğlu’nu mu taklit ettiler? Hayır tabi ki. Bunu söylemeye çalışmıyorum. “Peki o zaman ne demek istiyorsun?” diye sorabilirsiniz. Anlatmaya çalışayım.

Fark soruna getirilen çözüm yolunda. Buğday bize çözüm yolu olarak insanın kendini tanıması, doğayla barışık yaşaması ve Hakk’ı bilmeye götüren yolları bulmayı öneriyor ve ancak bu şekilde kurtuluşa ereceğimizi söylüyor. Bunu da Musa ve Hızır kıssası üzerinden yapıyor. Çözümü Kuran’da ve tasavvufta arıyor. Labirent’te de Buğday’daki  kadar belirgin bir çözüm önerisi gösterilmiyor ama satır aralarında da iyi bir Hristiyan olmak çözüm olarak gösteriliyor. İnkültürasyonu çok başarılı bir şekilde görüyoruz bu filmde. Film insanın şeytanla mücadelesi aslında. Şeytan ve ruhunu şeytana satan insanlarla saf, temiz, arkadaşlık duygusu, merhamet, vefa, sadakat, ferağat gibi dini kavramların karakterler üzerinden gösterildiği bir kıyamet sahnesi. Ama bizim kıyametimiz değil, İncil’de anlatılan kıyamet.

Teresa üzerinden anlatabilirim kastettiğim şeyi. Teresa aslında iyi bir insan, ahlaklı ve dürüst. İnsanlığı gerçekten kurtaracağına inanıyor. Arkadaşlarının kendisini yanlış anlamaları ve ihanet ettikleri pahasına inandığı işi yapıyor ve sevdiği insanın kendisinden nefret etmesine neden oluyor. Ama ruhunu şeytana satan biri değil Teresa. Kendilerine ihanet ettiğini düşündüğü arkadaşlarına yardım ediyor ve onları kurtarıyor. Bunu yaparken de kendisini feda ediyor, belki de iyi niyetle de olsa yaptığı hatanın bedelini ödüyor. Rahibe Teresa gibi o da hayatını inandığı şeye adıyor.

Ve son sahne. Kurtulanların yeni bir dünya kurmaya çalışmaları. Sanki Hz. İsa Lut gölü kenarında veya dağda kendisini dinlemeye gelenlerle konuşuyor. Verilen mesajlar kardeşlik ve sevgi üzerine.  Kiliselerde koroların söylediğini hatırlatan müzikler de filmin vermek istediği mesajı alttan destekleyecek mahiyette. Ayrıca bir de kendilerini kurtaracak gemi inşa etme meselesi var ki Nuh Peygamberi hatırlamamak mümkün değil.

Özetle Buğday modern insanın buhranını yine insanı kurtarmakla çözmeye çalışıyor. Labirent ise insanlığın sorununu yeni bir toplum yaratarak çözmeye çalışıyor.

İnsan düzelmeden toplum düzelmez vesselam.

Not: Bu yazıyı iki filmin birbiriyle karşılaştırılmayacak kadar farklı amaçlarla ve farklı kitlelerle çekilmiş olduğunu bilerek yazdım. 





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Klasik Türk musikisi nereye gidiyor?

02:00 Türk Musikisi Nereye Gidiyor?
06:15 Yüzünü Kaybeden Musiki
13:00 Klasik Türk Musikisi'nin Tarih Boyunca Geçirdiği Değişim ve Dönüşümler
14:00 Notasız Bir Musiki Asırlar Boyunca Nasıl Devam Edebilir?
16:00 Klasik Meşk Usulü Nasıl İcra Ediliyordu?
20:30 Notasız Bir Musiki Asırlar Boyunca Nasıl Devam Edebilir?
23:30 Ünlü Bestelere ve Bestekarlara Dair Hikayeler
27:30 Türk Musikisinde Yeni Bir Makam Bulmak Mümkün mü?
35:00 Türk Musikisi Nereye Gidiyor?
40:30 Klasik Türk Musiki Tarihinden Bestekarlara Dair Hikayeler

Neşet Ertaş'ı Türkülerinden Tanımak!

Neşet Ertaş'ın Yaşamı Boyunca Sırtını Yasladığı "Gönül Dağı"
"İsim Sorunu, Bir Cisim Sorunudur"
Sazını Ve Sözünü Kendine Yoldaş Edinen Neşet Ertaş'ın Dünyası
Türküleriyle Anadolu'nun Hüzünlü Ve Neşeli Sesini Dünyaya Duyuran: Neşet Ertaş
Osmanlı Batılaşması Musikiyi Nasıl Etkiledi?
Neşet Ertaş'ın Gönlünde Neler Saklıdır?
"Neşet Ertaş, Hikmet Ehli Bir Şahsiyettir"
"Musiki, Şükrün İfadesidir"
"Zahide" Türküsünün Hikayesi
Bir Çilenin Terennümü: Neşet Ertaş'ın Gurbet Türküleri

ismailgulec.net