Yahya Kemal’e göre dört büyük eser

Modern Türk şiirinin üzerine inşâ edildiği temel direklerden biri Yahya Kemal'dir. Konuşma dilinin edâsını ve sedâsını şiire aktarabilen, Anadolu'da gelişen ve olgunlaşan Osmanlı Türkünün ma'şerî vicdânının sesi olmayı başaran ve kendine has imgelerle diğer şairler arasında kendine müstesna bir yer edinen büyük bir şairdir.

Tarihi olayları ve İstanbul'u, şiirin kalıpları arasına sığdırarak anlatmayı başarabilen bu büyük şairin şiirlerinden birini, en azından bir beytini bilmeyenimiz pek azdır. Şiirlerinden başka, şiir tadında, okunmaya doyulmayan, Türkçenin ne kadar güzel bir dil olduğunu gösteren mensur eserleri de var. Onlardan biri de Edebiyat'a Dair isimli eseridir.

Yahya Kemal'in, Türk edebiyatının muhtelif devirlerine, vezin ve kafiyeye, memleket edebiyatına, tiyatroya, tenkide dair görüşlerini zengin bir dil ve renkli tasvir ile anlattığı bu okunmaya doyulmayan eserin yetmiş sekizinci sayfasında, Türk edebiyatının ve zevkinin dört safhasını gösteren dört büyük eser olduğunu söyler. Bunlar; Fuzûlî'nin Leyla ile Mecnûn'u, Şeyh Galip'in Hüsn ü Aşk'ı, Nedim'den seçme gazeller, şarkılar ve nefeslerden mürekkep tekke şiiri mecmuasıdır.

Neden bu dört eser

Peki neden bu dört eserin ve şairlerin isimlerini zikreder Yahya Kemal? 1000 yıllık Türk edebiyatı tarihinde, binlerce şair ve eser arasından neden bu dört ismi ve eseri öne çıkarır?

Şair, burada, sadece dört edebî eseri sıralamıyor, bize, Türk edebiyatını vücuda getiren bediî zevk ile hissiyât-ı millîyenin dört farklı vechesi olduğunu gösteriyor. Edebiyat, insanı ve hayatı bilme, anlatma sanatı olduğuna göre Yahya Kemal, bize Osmanlı Türkünü ve onu besleyen dört ırmağı da anlatmış oluyor.

Leylâ ile Mecnûn

Doğunun, hatta dünyanın en bilinen, okunan, en güzel aşk hikâyesi. Aşk olmasa edebiyat olur muydu? Sanmam. Çünkü bildiğim, okuduğum tüm şiirler hep aşktan bahsediyor. Ya Leylâ ya Mevlâ aşkı ama mutlaka aşkı anlatıyor şiirler.

Aşkın en güzel ve doğal hâli ise Leylâ ile Mecnûn'da anlatılmış. Doğunun bu büyülü aşk hikâyesini yüzlerce şair kaleme almış ama en güzelini Fuzûlî yazmış olmalı ki yüzyıllardan beri bu topraklarda, Leylâ ile Mecnûn denilince akla hep Fuzûlî gelir. Fuzûlî, Türk edebiyatında, aşkı ve ıstırabı en güzel anlatan şair olarak bilinir. Ve o, bu unvanı boşuna almadı.

Hüsn ü Aşk

Türk edebiyatında ikincisi olmayan eserlerden biri olan Hüsn ü Aşk, Şeyh Galib'in ismini ölümsüzleştiren eserinin adı. Hüsn ve Aşk bir sülûk hikâyesi. Hakikat yolcusunun başından geçenlerin anlatıldığı eserlerin en iyilerinden. Hüsn'e kavuşmak için yollara düşen ve büyük tehlikelerden kurtularak Hüsn'e ulaşan Aşk'ın öyküsü. Eserde kahramanların her biri, bir remz, bir simge.

Baştan sona tasavvufi remz ve simgelerle dolu olan Hüsn ü Aşk'ta; 'Hüsn', hüsn-i mutlak'ı (Allah); 'Aşk', sâliki, dervişi; 'Benî Mahabbet', tarikatı; 'Mekteb-i Edeb', dergâhı; 'Molla-yı Cünûn', mürşidi; 'Sühan', kâmil mürşidi; 'Gayret', mücâhedeyi; 'İsmet', ihlâsı; 'Kalp Kalesi', gönlü; 'Hûşrübâ', nefsi simgeler. Aşk'ın, Hüsn'e kavuşmak için aşmak zorunda kaldığı engeller, kuyu, cadı, gulyabani, harâbe-i gam, deryâ-yı âteş ile diğer tehlikeler, sâlikin kemâlât yolunda çekmesi zorlukları temsil eder.

Hüsn ü Aşk'ı anlamak, tasavvufun ne olduğunu bilmek demektir. Leylâ, bu hikâyede Hüsn'e dönüşür, Mecnûn da Aşk'a. İstikâmet ve hedef, iki hikâyede de aynıdır.

Nedim'den seçme gazeller, şarkılar

Nedim, Türk edebiyatının bu dünyaya bakan yüzüdür. Türk'ün eğlencesini terennüm eden şairdir Nedim. Bize bu dünyanın zevklerini anlatır.

Nedim, aynı zamanda, birkaç yüzyılda inşâ edilen Türk şehrinin şairidir. Şehir deyince de akla İstanbul gelir. Nedim demek, biraz da İstanbul demektir. İstanbul ise Türk medeniyetinin beşiğidir. Şiir de orada, sanat da. İlim de İstanbul'da, irfan da.

Türk edebiyatı biraz da İstanbul demek. İstanbul, Türk'ün doğal ve samimi hisleri ile estetik zevkinin donattığı bir güzel. Nedim de şiirlerinde bu güzeli anlatmış. O yüzden, Nedim'i bilmek demek, İstanbul'u, Türk sanatını ve mimarisini bilmek demek aynı zamanda.

Kendi de bir İstanbul şairi olan Yahya Kemal, okunacak eserler arasında Nedim'i de saymakla kastettiği, Türk'ün eğlenceden ne anladığını ve İstanbul'un nasıl büyük bir medeniyetin beşiği olduğunu göstermek olmalı.

Nefeslerden mürekkep tekke şiiri mecmuası

İlk üç eserde şair ismini verirken, dördüncüsünde şair ismi vermez Yahya Kemal. Nefesler ve tekke şiiri der sadece.

Tekke, Türk'ün, İslâm'ı yaşadığı ve yaşattığı, hayatı, insan olmayı öğrendiği, örfü, âdâb ve erkânı ta'lim ettiği yerdir. Yunus Emre, Niyazi Mısrî, Pir Sultan, Kul Himmet, Hatayî ve daha nice halk ve Hakk âşıklarının dillerinden dökülen nefesler ve ilâhîler olmazsa biz eksik kalırız, anlaşılmayız.

Tekke şiiri, aziz milletimizin Allah ve peygamber sevgisini neş'e içinde terennüm etmesinden başka bir şey değildir. Tekke şairi, Allah sevgisini aşka, dinî bilgiyi irfâna dönüştüren bir bilgedir. Nefesler ise bu tekke şiiri içinde, aşkı en yalın, en tesirli ve en coşkulu anlatan şiirlerdir. Nefesler, ecdâdın, Türkistan'dan getirdiği saf inancını ve coşkusunun sedâsıdır. İlk üçü, Türk'ün Anadolu'da inşâ ettiği medeniyetin ışıltısı ise nefesler ve ilâhîler, kültürümüzün saf hâlidir.

Yahya Kemâl, bu dört eserle bize, aşkı, irfanı, hayatı ve coşkuyu bilmeden, atalarımızın, asırlar içinde Anadolu'da meydana getirdiği kültür ve medeniyeti tanıyamayacağımız ve anlayamayacağımızı söylüyor.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net