Sadece koçlar, develer kurban olmaz

Kurban insanlık tarihi kadar eski, köklü. Semâvî olsun, olmasın tüm din ve inançlarda olan bir ibadet kurban.

Kitaplarda yazılanlara göre Allah’a sunulan ve kabul edilen ilk kurban Habil’in kuzusu. Kardeşinin kurbanı, yani Allah’a yaklaşmak için sunduğu hediyenin kabul edilip kendisininkinin kabul edilmemesini kabullenemeyen Kabil, kardeşini öldürür. Olayı Kuran’dan dinleyelim:

“Onlara Âdem’in iki oğlu hakkındaki haberi gerçek olarak oku. Hani her biri birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. -Kurbanı kabul edilmeyen-, ‘Seni öldüreceğim’ demişti. O da, ‘Allah sadece müttaki olanlardan kabul eder. Andolsun sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da ben seni öldürmek için elimi uzatmam. Ben âlemlerin rabbinden korkarım. Ben dilerim ki sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenesin ve cehennem halkından olasın. Zalimlerin cezası budur’ dedi. Nefsi kendisini kardeşini öldürmeye yöneltti ve nihayet onu öldürdü.”

Kurbanı kabul edilen, ilk kurban oldu. Değinip üzerinde durmadan konumuza devam edelim.

İkinci kurban: Hz. İsmail

Bir diğer kurban İsmail peygamber. Hikâye uzun, biz yine Kuran’dan özetleyelim:

Bunun üzerine kendisine akıllı ve iyi huylu bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik. Çocuk, babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki: “Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşaallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.” Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca, “Ey İbrâhim!” diye ona seslendik; “Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş oldun.” İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz. Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı. Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. (Saffat 101-107)

Hâbil’in kabul edilen kurbanı bir kuzu idi. Eskilerin rivayetlerine göre o kuzu büyüdü, koç oldu ve gelip İsmail’i kurtardı.

Üçüncü kurban Hz. İsa

Hz. İsa, odalarında yer bulamadıkları bir hanın ağılında, kuzuların arasında dünyaya geldi. O yüzden Hristiyanlar onu, “Allah’ın kuzusu (Agnus Dei)” olarak isimlendirir. Vaftizci Yahya’nın Hz. İsa’yı gördüğünde söylediği “İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!" (Yuhanna I729) Hristiyan inancında Hz. İsa, insanlığın günahlarından kurtulması için kendisini kurban etmiş, böylece insalık büyük günahtan kurtulmuştur. Dolayısıyla tüm insanlık ona karşı borçludur.

Hz. İsa’nın “Tanrı’nın kuzusu” olarak isimlendirilmesinin nedeni Yahudilerin dini bayramlarında tapınakta kuzular kurban etmesi ve Hz. İsa’nın ağılda kuzularla birlikte doğmasıdır.

Peygamberimizin babası Abdullah

Peygamberimizin büyük büyük dedesi Hz. İsmail, Allah tarafından gönderilen bir koç ile kurtulurken babası Abdullah ancak 100 deve ile kurtulabilmişti. Malumunuz, peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib, zemzem kuyusunu yeniden ortaya çıkarıp onarırken Kureyş’in kimi önde gelen liderleri onu tek oğlu olduğu için zayıf görmüş ve aşağılamıştı. Onların bu sözlerinden çok incinen Abdülmuttalip on erkek çocuğa sahip olduğu takdirde birini kurban edeceğini söyledi. Onuncu oğlu Abdullah da dünyaya gelince rüyasında kendisine verdiği söz hatırlatılır. Kurban edilecek çocuğu belirlemek maksadıyla oğulları arasında kura çeker, kura o günkü oğullarının (veya aynı anadan doğanların) en küçüğü Abdullah’a çıkar. Başta kardeşleri, halaları, Kureyş’in önde gelenleri olmak üzere herkes itiraz eder. Çözümü bir kâhinde bulurlar. On deve karşılığında ok çekilir. Ancak onuncu çekilişin ardından Abdullah çıkar ve 100 deve karşılığında kurban edilmekten kurtulur. Hz. Peygamber, “Ben iki kurbanlığın çocuğuyum” derken hem babasını hem de büyük ceddi Hz. İbrâhim’in oğlu İsmâil’i kastediyordu.

Allah’ın bir koç ile yaptığını kulları 100 deve ile yapar. Bu da bir diğer konuşulması gereken konu. Ama mevzu bu değil.

Bir kurban da bizden: İsmail Ma’şûkî

Meşhur kurbanlardan biri de Aksaraylı Pir Ali’nin oğlu İsmail Ma’şûkî’dir. Sarı Abdullah Efendi’nin anlattığına göre, Irakeyn Seferi’nden dönerken Aksaray’a uğrayan Kanûnî Sultan Süleyman, Pîr Ali’yi ziyaret eder ve kendisine birçok mülk ve mezra bağışlamak ister. Ancak Pîr Ali bu cömert teklifi kabul etmez. Bunun üzerine Kanunî, Pir Ali’nin oğlu İsmâil’i İstanbul’a götürmek için izin ister. İlk teklifi kabul etmeyen Pîr Ali “Oğlumun ismi İsmâil’dir, hak yoluna kurban olmaktan dönmez” der ve ikinci teklifi sanki olacakları biliyormuş gibi gönülsüzce kabul eder.

Oğlunu İstanbul’a gönderdikten altı ay sonra Pîr Ali vefat eder. İsmâil Ma‘şûkī ise verdiği vaazlarla halkın büyük ilgisini çeker. Sadece halkın değil, bir kısım hocaların da dikkatini çeker ve onların düşmanca ithamlarına maruz kalır. Bu işin sonunun iyi olmayacağını fark eden Kanûnî, İsmail Ma’şûkî’ye memleketine dönmesini tavsiye eder. Ancak İsmâil, kaderinden kaçamayacağını bilir ve vaazlarına devam eder. Onu suçlayanların iddiaları sonucu verilen fetva ile İsmâil Ma‘şûkī’nin katline ferman çıkar.

Elbette kurban olanlar bu isimlerle sınırlı değil. Ben sadece aklıma ilk gelenleri yazdım. Bu kadar İsmail’den bahsedince aklıma Yunus’un şu ilahisi de geldi.

İsmailim, hak yoluna
Canımı kurban eylerem

Çünkü bu can kurban imiş
Koçu, kurbanı neylerem

Bayramınızı tebrik ederim.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net