Öğrenci merkezli eğitim kötü mü?

Bir hocamızın sosyal medyadaki paylaşımlarında gördüm. Hocamız, öğrenci merkezli üniversite denilmesinden rahatsız olduğunu ve doğru bulmadığını ifade etmiş. Yazdıklarından, öğrenci merkezli olmayı öğrencinin isteklerini, seviyesini, dileklerini odağa almak olduğunu anlıyoruz. Hocamız, dersin öğrenciye göre ayarlanmayacağını, öğrencinin dersin seviyesine çıkması gerektiğini, dersin bilim merkezli olması gerektiği, hoca veya öğrenci merkezli olamayacağını, sınıfın başarısızlık oranının yüksek olmasının hocanın suçu olamayacağını söylüyor. Öğrencinin müşteri, hocanın da satıcı gibi değerlendirmesinden de haklı olarak rahatsız olduğunu ilave etmiş.

Hocamızı isyan etmek noktasına getirecek kimi eleştirilerine katılmamak mümkün değil. Sosyal medyayı bir tehdit gibi kullanıp istediğini yaptırmanın zevkine bir kez varanların durması mümkün olmuyor maalesef. Kimi üniversite yöneticilerinin sosyal medyada şirin görünmek arzusu ile işin aslına bakmaksızın ve mesai arkadaşlarının rahatsız olacağını düşünmeden öğrencinin taleplerini koşulsuz karşılamanın bizi getirdiği nokta burası maalesef.

Ancak hocamız, tüm yanlış uygulamaların müsebbibi olarak öğrenci merkezli eğitimi görmekle kanaatimizce biraz haksızlık ediyor.

Öğrenci merkezli eğitim

Öğrenci merkezli eğitimin temel felsefesi öğrenciyi dersin içine katmak, öğrencinin aktif olarak öğrenme süreçlerinin içinde yer almasını sağlamaktır. Hocanın anlatıcı, öğrencinin dinleyici olduğu ve sadece not aldığı sistem yerine hocanın metot öğrettiği öğrencinin de öğrendiği metodu kullanarak bilgiye ulaşabildiği, öğrendiğini göstermesini amaçlar. Geleneksel eğitimde hoca merkezdedir, öğrenci merkezli eğitimde ise hoca-öğrenci birlikte, hatta hoca biraz daha geridedir.

Geleneksel eğitimde hoca bilgiyi aktarır, öğrenci merkezli eğitimde bilgiye ulaşma yollarını gösterir, öğrenci ulaşmaya çalışır. Hoca da öğrenci sıkıştığında yardımına koşar.

Geleneksel eğitimde öğrenci dinler, öğrenci merkezli eğitimde ise katılır, dersin bir parçası olur.

Geleneksel eğitimde ders bilgidir, öğrenci merkezli eğitimde ise bilgi yetmez, beceri de gerekir.

Geleneksel eğitimde öğrenci bilgiyi ezberler veya öğrenir, öğrenci merkezli eğitimde bilgiyi kullanır, yeni bilgilere dönüştürür.

Geleneksel eğitimde sınavlar zamana göredir ve bilgi ölçülür, öğrenci merkezli eğitimde ise sürece yayılır ve öğrencinin ne kadar öğrendiği farklı yöntem ve tekniklerle yaptıklarından ölçülür.

Geleneksel eğitimde değerlendirme birtakım kriterlere göredir, öğrenci merkezli eğitimde ise öğrencinin gösterdiği bireysel gelişime ve gayretine göredir.

Geleneksel eğitimde ders öğretim araçları sınırlıdır, tekrar ve ödevle yürütülür. Öğrenci merkezli eğitimde ise iletişim, katılım, birlikte çalışma, teknoloji kullanımı, bilgiye erişim yollarının çeşitliliği ve erişilen bilginin sunumu değer kazanır.

Öğrenci merkezli eğitimde öğrenciden meraklı olması, program dahilinde çalışabilmesi, kendi kendine araştırabilmesi, karşılaştığı sorunu çözebilme, bunu da başkalarıyla birlikte yapabilme becerisi ve öğrendiklerini de kullanabilmesi beklenir. Eğitim sadece okulda ve derste olmaz, günün her saatine, haftanın her gününe yayılır. Eğitim okul içinde başlar ama okulla sınırlı değildir, okul dışına taşar, dışarıda da devam eder. O yüzden AKTS sistemi kullanılır.

Öğrenci müşteri değildir

Hocamız öğrenci müşteri değildir, derken çok haklı ve bu ifadeden tüm hocalar rahatsız. Öğrenci gönlü hoş tutulması gereken bir müşteri değil, olmamalı. Hocamızın, öğrencilerin özellikle tembellerin kendi ihmallerini ve başarısızlıklarını örtmek için birtakım taleplerde bulundukları ve bu taleplere olumlu cevap verilmesi konusundaki isyanına katılmamak elde değil. Ancak şahsi tecrübelerden yola çıkarak öğrenciler hakkında genelleme yapmasına katılamayacağım maalesef. Ya öğrencilerin hocaları ders performanslarına göre değerlendirecek olsalardı halimiz nice olurdu? Bizi hoca olduğumuza utandıracak örnekler bulmakta zorluk çekmezlerdi. O yüzden genel kaideler üzerinden gitmekte faide görüyorum.

Öğrenci merkezli sistemde ben dersi anlatırım, ödevi veririm, yapan yapar, yapmayan kalır, şeklinde bir düşünce olamıyor maalesef. Eğer bir sınavda öğrencilerin büyük bir kısmı kalıyorsa veya herkes yüksek not alıp geçiyorsa o sınavda bir sorun var demektir. Eğitimbilimciler, ya sorular yanlıştır ya öğrenciler yanlıştır ya da öğretilen metot yanlıştır, diyorlar bu durumda. Ben sordum, bilselerdi, yapsalardı deyip işin içinden çıkamıyoruz. Sebeplerini aramak gerekiyor.

Derse devamlı geç gelen, dersi doğru dürüst anlatmayan, anlatmadığı ve öğretmediği yerlerden soran, ödev verip başka da bir şey yapmayan, öğrencileri aşağılayan, hakaret eden, yetersizliğini öğrenciden çıkaran, öğrencilere siyasi ve ideolojik görüşlerini kabul ettirmeye çalışan ve notları da buna göre veren hocayı öğrenci şikâyet etmesin de ne yapsın? Dolayısıyla müşteri demek rahatsız edici ama öğrenci memnuniyeti de önemli.

Dünyada kandırılması en güç kesim öğrencilerdir. Her öğrenci hocasının nasıl olduğunu bilir. Öğrenciliği esnasında anlamayan ise mezun olduktan sonra kesin anlar. Samimi bir şekilde dersini anlatan, öğrencinin öğrenmesi için elinden geleni yapan, adil not veren ve öğrenciye adam gibi davranan hocaları sevmeyen öğrenci görmedim. İçinde yaşadığımız çağın öğrencisi biraz nazlı. Bize de bu naza katlanmak düşüyor galiba.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net