Can özünden besmeleyi çekince her şey yanar

Sözleri Abdürrahim Karakoç’a bestesi Ekrem Çelebi’ye ait;

Can özünden besmeleyi çekende
Dil yanmazsa ben yanarım sultanım
Hak uğruna bir sefere çıkanda
Yol yanmazsa ben yanarım sultanım

Türküsünü dinlerken aklıma nedense hep Mevlid’in tevhid bahri gelir ve o bahri dinler gibi türküyü dinlerim. Neden düşündüğümü izah edeyim, haklı olup olmadığıma siz karar verin.

Malum, rebiyülevvel, yani Mevlit ayındayız. Ben, Mevlid’in bizim kültürümüzdeki yerini şekerin içindeki çaya benzetiyorum. Şekerin çayın içinde erimesi gibi kültürümüzde erittik. Çaya baktığımızda şekeri göremiyoruz ama içildiğinde tadını alıyoruz. Mevlid’i de asırlardan beri dinleye dinleye iliklerimize kadar sindirdik, kültürümüzün her zerresine işledik, ancak dikkatlice baktığımızda anlıyoruz. Abdurrahim Karakoç’un türküsüne de Mevlid’in kokusu ve tadı gizlenmiş gibi.

Karakoç şiirine adetâ besmele çekerek başlamış. Ancak ağız ucuyla söylenen bir besmeleden bahsetmiyoruz. Can özünden çekilen bir besmeleden bahsediyoruz. Ben, can özünden besmele çekmekten hazanda yaprakların düştüğü gibi günahları düşüren aşk ile söylenmesini anlıyorum.

Besmele çekmek

Besmele, atalarımızın “Bismillahirrahmanirrahim”e verdikleri isim. “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla” anlamına gelen bu sözü inananlar bir işle başlamadan önce söylerler. Kuran-ı Kerim’de, Hz. Süleyman’ın Belkıs’e gönderdiği mektuptan bahsedildiği ayette geçer: İnnehü min Süleymane ve innehü bismillahirrahmanirrahim. (Mektup Süleyman’dan gelmekte, rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla başlamaktadır. Neml 29)

Peygamberimiz de yazdırdığı tüm mektuplara ve yaptığı işlere Allah’ın adını anarak başlardı ve Allah’ın adı ile başlanmamış her işin güdük, yani bereketsiz ve verimsiz olacağını söyleyerek bize de bir işe başlamadan önce Allah’ın adını anmamızı öğütlemişti. Ediplerimiz ve şairlerimiz, besmele ile başlayarak eserlerini süslerken hattatlarımız da yazdıkları besmeleler ile duvarları süslemişler.

Şiirde ve güzel sanatlarda yüzlerce örnek bulunabilir. Benim şeker ile kastettiğim böyle bir şey değildi. Benim kastettiğim şey şu ninnide geçen besmele idi:

Ninni der uyuturum
Besmeleyle büyütürüm
Ne yapalım böyle durum
Ninni yavrum ninni

Bir anne, kucağındaki bebeğini uyuturken onu besmele ile büyüteceğini söylüyor.

Besmeleyle uyanır
O nurlara boyanır
Buna can mı dayanır
Ninni yavrum ninni

Bu ninnide ise bebeğin besmeleyle uyanmasından bahsedilir. Bir anne, çocuğunu besmeleyle uyutup ve besmeleyle büyütmesi gerektiğini kimden öğrendi acaba?

Besmeleyle büyütülmüş olduğunu şiirlerinden anladığımız Abdürrahim Karakoç’un meşhur şiirini hatırlayalım.

Can özünden besmeleyi çekende
Dil yanmazsa ben yanarım sultanım
Hak uğruna bir sefere çıkanda
Yol yanmazsa ben yanarım sultanım

Karakoç, ninnide söylenilenleri bir adım daha ileri taşımış ve bize besmelenin nasıl olması gerektiğini de hatırlatmış. Şimdi Mevlid’in besmele ile ilgili olan kısmının hatırlayalım:

Allâh adın zikr idelim evvelâ
Vâcip oldur cümle işde her kula
Allâh adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ider Allâh ana

Allâh adı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya anın sonu

Her nefesde Allâh adın di müdâm
Allâh adıyla olur her iş tamâm

Bir kez Allâh dise aşk ile lisân
Dökülür cümle günâh misl-i hazân

İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen
Her murâda irişür Allâh diyen

Aşk ile gel imdi Allâh diyelim
Derd ile göz yaş ile âh idelim

Sizce de Süleyman Çelebi bu beyitlerinde bize can özünden besmele çekmeyi tarif etmemiş mi?

Benim iddiam şu. Anneler çocuklarını besmele ile uyutup besmele ile büyütmeyi, Abdürrahim Karakoç can özünden besmele çekmek gerektiğini ulemanın kitaplarından değil, Süleyman Çelebî’nin Mevlid’inden öğrendi. Ninnide ve şiirde ilk bakışta Mevlit ve Süleyman Çelebi’yi görmeyiz ancak biraz düşününce o sözlerin altında ve içinde Mevlid’i görürüz. Çayın içindeki şeker ile kastettiğim buydu.

Allah tadımızı bozmasın, kimsenin bozmasına da izin vermesin. Bizleri ismini anmaktan alıkoymasın. Amin.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net