Bosna Gezi Notları

Geçtiğimiz günlerde sekiz gün boyunca Bosna-Hersek’in en batısından en doğusuna, en kuzeyinden Saraybosna’ya kadar dolaşma imkânı buldum. Bu seyahatler esnasında dikkatimi çeken hususları maddeler halinde sıralayayım. Sekiz günde bir ülkeyi yakından tanımak mümkün değil, bunu biliyorum. Dolayısıyla tam manası ile Bosna’yı yansıtamamış olabilirim. Yazdıklarımdan yola çıkarak Bosna hakkında genel bir kanaate varmak gibi amacım ve iddiam yok. Yapmaya çalıştığım şey sadece benim gözlemlerim ve dikkatimi çeken hususları paylaşmak.

Bosna savaşının mahiyetini tam olarak anlamamışım. Srebrenitsa’yı biliyordum, ancak neredeyse her köyünde bir şehitlik olduğunu bilmiyordum. Özellikle camilerin önlerinde bulunan anıtlarda o köyden şehit olanların isimleri yazılı. Bazen de yol kenarında şehitler adına yapılan şadırvan veya ona benzer yapıların üzerinde yazılmış. Tüm ülke şehitlik olmuş, haberimiz yokmuş. Bosnalıların vermiş olduğu mücadeleyi daha iyi anladım. Öncelikle bunu ifade edeyim.

Bosna’da mezar taşları baş ve ayak tarafına dikilen iki uzun taştan oluşuyor. Mezarlar arasında da ağaçlar bulunmuyor. Dolayısıyla özellikle köy girişlerinde, yüksek tepelerde, yamaçlarda bulunan mezarlıklar beyaz taşlardan bir orman gibi hemen fark ediliyor. Müslüman olmayanların mezar taşları siyah ve geniş. Girdiğim köyün Sırp ve Boşnak olup olmadığını mezar taşlarına bakarak anlamak mümkün.

Bosna Hersek, dağlar arasında, her tarafı nehirlerle dolu, yemyeşil bir ülke. Bizim Karadeniz’i andıran ülkenin Bihaç tarafı ile Sırp tarafı Banya Luka yolu üzeri ve çevresi geniş ovalar gördüm. Onun dışında dolaştığım yerler hep birbirine yakın dağlar arasında idi.

Bosna-Hersek kantonlardan oluşuyor. Eğer tabelalarda üstte Latin harfleri yazılmış ise Boşnak bölgesinde, Kiril alfabesi varsa Sırp bölgesindesiniz demektir. Hırvat kantonuna girmediğim için oradaki durumu bilmiyorum.

Bosna-Hersek’e gidenler Saraybosna, Travnik, Mostar’a gidip geliyorlar. Oysa görülecek Jajce, Maglaj, Bihaç gibi birçok şehir daha var.

Bosna taşrasında otelden daha çok evler otel olarak kullanılıyor. Kaldığım ev oteller de üç yıldızlı otellerden daha aşağı değildi.

Yollar

Saraybosna-Zenica ile Banja Luka-Gradiska ve Zagreb’e giden yol dışında otoban görmedim. Onun dışındaki yollar gidiş-geliş olmak üzere çift şerit idi. Köy ve kasaba merkezlerinden geçtiği için de hız sık sık 30-40’a düşüyordu. Normal hız ise genellikle 60, bazı yerlerde 80 idi. Dolayısıyla bir yerden bir yere ne kadar sürede gideceğinizi km’ye bakarak anlamak mümkün değil. Bosnalılar da bu minvaldeki sorularımıza şu kadar km yerine şu kadar saat sürer, diye cevap veriyorlardı. Hızın 60 veya 80 olması demek o hızla gideceksiniz anlamına gelmez. Önünüze çıkan arabanın hızı kadar hız yapabilirsiniz. Bir kamyon veya tırın peşine düştüğünüzde sollamak yolun durumundan dolayı kolay olmadığı için yolculuk süresi biraz daha uzayabiliyordu.

Yollar, bu kadar dağlık bir ülkeye göre düzdü. Özellikle bir ırmak yatağı üzerine yapılan yollar coğrafyaya göre düz olması beni şaşırttı. Dağların üstünden aşılan yollar ise kıvrım kıvrımdı.

Köy yollarında araba kullanmak çok zor. Yollar ancak bir arabanın geçebileceği genişlikte. Karşıdan bir araba geldiğinde yoldan çıkıp toprak veya çimene çıkıp yol veriliyor. Bazen o kadar dar ki arabalar neredeyse birbirine değecek gibi oluyor. Bir de yokuş olunca geçişler daha da zorlaşıyorlar.

Cuma ve cumartesi günleri mesafeler daha da uzuyor. Sebebi düğünlerin bu günlerde yapılması ve konvoy halinde düğüne gidilmesi.

Evler

Büyük şehirler hariç apartman görmedim. İçinden veya kenarından geçtiğim köy ve kasabalar en fazla üç katlı evlerden oluşuyordu ve evler birbirine bitişik değildi.

Evlerde dikkatimi çeken muhtelif model ve renklerde panjurlar oldu. Neredeyse panjursuz ev yoktu. Pencere önleri ile balkonlar birbirinden alımlı ve dikkat çekici renklerdeki çiçeklerle süslenmesine bayıldım. Kimi balkonların ve merdivenlerin korkuluksuz olmasının sebebini anlayamadım.

Yemekler

Bosna’da yemek demek börek ve cevabi demek. Her yerde fırın anlamına gelen pakeralar var. Buralarda ıspanaklı, peynirli ve kıymalı börekler var. Börek denilince kıymalı anlaşılıyor, ıspanaklı veya peynirli için pita diyorlar. Börekler çok lezzetli. Özellikle küçük yerlerde, bir aile tarafından işletilen ve bir hanım tarafından börekler ev böreğinden farksız. Fırından yeni çıkmış haline tesadüf ederseniz normal yediğinizin iki katını yersiniz.

Şaşırdığım husus börekçilerin sabahtan akşama kadar açık olması ve akşamları da börek yenmesi. Kadınların da en az erkek kadar böreğe düşkün olması. Bosna’da da erkekler hafif göbekli. Ancak obez denilecek kadar şişman görmedim. Bunda yenilenlerin etkisi olsa gerek.

Begova (bey) çorbasına bayıldım. Şehirlere göre farkı değişiyor. Jajce’de yediğim çorba sulu ve meyanesiz veya terbiyesiz iken Briçko taraflarında yediğim daha meyaneli idi. Ben sulu olanı daha çok beğendim. Lezzet veren çorbaya atılan baharat idi.

Bosnalılar kahve ve çayı bana göre çok şekerli içiyor. Cezvesiyle gelen kahve tepsisinde boş fincan, şeker, bal ve lokum da bulunuyor. Bir cezveden üç fincan kahve çıkıyor.

Bosna’ya has birkaç yiyecek daha söyleyeyim. Kurutulmuş et kahvaltı ve sandviç için ideal bir lezzet. Bosna sucuğu bizim sucuklardan farklı tadıyla denenmeyi hak ediyor. İsli peynir ve kelle peynirini andıran peyniri peynirseverlerin mutlaka tatması gereken tatlardan. Bosna’ya mahsus mayonez de farklı. Kaymak ve ajvarı zikrederek bu bahsi kapatayım.

Camiler

Bosna’da büyük şehirlerde Osmanlı döneminden kalan camiler bildiğimiz klasik üslupta iken yeni yapılan camiler çok farklı. Birbirinden farklı çok cami gördüm. En az on farklı minare tipi vardı. Sadece Sanski Most’ta dört minareli bir cami gördüm. Onun sebebi de yaptıran hayırseverin dört çocuğu için dört minare yaptırması imiş. Bunun dışında camiye göre oldukça uzun minareler vardı. Tek minare olmasına karşın üç şerefesi olanlar da vardı.

Camilerin içi oldukça sade. Sadece kubbe ve kubbenin kasnak içine gelen kısımda birtakım ayetler veya zikir cümleleri yazılı. Duvarlar ve diğer kubbeler düz beyaz badanalı. Kalem işi nakış neredeyse hiç yok.

Camilerin içi çok aydınlık. Bunun nedeni yan yana duran ince ve uzun pencereler. Vitray kullanılmadığı için cami içinde herhangi bir renk cümbüşü de yok. Duvarların beyaz badanalı olması aydınlığı da daha kuvvetlendiriyor.

Camilerle ilgili iki sıkıntı yaşadım. İlki namaz vakitleri dışında kapalı olması. İkincisi de abdest alınacak yerler. Şadırvanlar görünüm olarak klasik formda ancak abdest almak pek kolay değil. Oturma yerleri ile musluk arası en azından benim abdest alacağım şekilde orantılı değildi. Cami şadırvanlarına bu gözle bakılıp şadırvanların ufak müdahalelerle rahat abdest alınacak hale getirilmesi gerekiyor.

Her caminin tuvaleti olmadığını veya içeride olduğunu, cami kapalı olduğu zaman kullanılamadığını da hatırlatmalıyım. Eğer namaz kılıyorsanız mümkün mertebe abdestli dolaşmakta fayda var.

Bosna camilerinde gördüğüm bir diğer özellik kimi camilerin aynı zamanda bir tekke olması idi. Zikir, namazdan sonra camide yapılıyor. Tabi ki her camide değil.

Bosna’da gördüğüm bir diğer farklılık kadın cemaat idi. Vakit namazlarda da kadınlar camiye geliyorlar.

Bosna’da gördüğüm en yaygın tarikat Nakşıbendîlik idi. Ancak bizdeki Nakşıbendîlikten biraz farklı olduğunu söylemeliyim. Ehl-i beyt sevgisi ve Hz. Ali muhabbetinin çok belirgin olması aklıma gelen ilk fark.

Türbelerin kapısı demir kapılarla kilitli idi. Pencereler de ya tamamıyla demirle kapatılmış ya da demir şebeke ile korunmuş idi. Bunun nedeni en ufak bir olayda ilk saldırılan yerlerin türbelerin olması.

Bizdeki İHL’lerin mukabili sayılabilecek birkaç medresenin içine girdim. Maalesef bizdeki gibi orada da irfanî ve hikemî bilgi ile estetik üzerinde çok durulmadığı hissine kapıldım. İnşallah yanılıyorumdur.

Köyle ve kasabalarda dikkat çekecek kadar Arap gördüm. Özellikle Kuveyt’ten Bosna’ya özel bir ilgi varmış ve yazları neredeyse çoluk çocuk gelip Bosna’da geçiriyorlarmış. Bunda Bosna’nın yem yeşil olması, Müslüman bir ülke olması ve Bosnalıların samimi ve sakin hallerinin büyük etkisi var.

Yazının başında ifade ettiğim gibi yukarıda sıraladıklarım benim dikkatimi çeken hususlar. Bosna’nın tamamı için genelleyerek bir kanaate varmak doğru değil. Bir kanaat serdedecek kadar uzun süre bulunmadığım için yanılma ihtimalim yüksek. Yazdıklarımı İsmail’in gördükleri olarak değerlendirmenizi istirham ederim.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Evlerimiz ve Sosyal Otizm ile Beyin Çürümesi

İnsan beyni bulunduğu mekandan olumlu veya olumsuz etkilenir mi?
Bir mimari mekan olarak ev veya yuvanın diğer mimari mekanlardan farklı mıdır?
Ev veya konut mimarisinde geçmişten bugüne neler değişti?
Bir mimari yapı, içinde yaşayanlara aidiyet ve güven hissi verebilir mi?
Bir konut nöromimari açından en çok kimi etkiler? Çocukları mı ebeveyni mi?
Sosyal otizm ve otistik mekan. Bir konut nasıl otistik olabilir?
E sendromu ile mekan arasında bir ikişki var mı?
Bir mekan veya ortam nasıl zenginleştirilir?
Biyofilik tasarım nedir?
Doğanın şifacı elinden nasıl yararlanabiliriz?

Mevlithanlık ve Mevlit okuma adabı

Bir mevlithan nasıl yetişir?
İyi bir mevlithan olmak için neleri bilmek gerekir?
İdeal bir bir mevlit merasiminde kimler olmalıdır?
Âşirhanlar, tevşihhanlar, mevlidhanlar, duahanlar
Mevlit okuma usulü nasıl?
Tevşih, kaside, ilahi, naat ve aşr-ı şerif okunmasının nedeni nedir?
Okunan tevşihler, ilahiler neye göre kim tarafından seçilir?
Camilerde okunulan mevlit ile tekkede okunan mevlit arasında bir fark var mıdır?
Meşhur mevlithanlar ve özellikleri

ismailgulec.net