Yavuz Bülent Bakiler’in Laleli-Aksaray Şiiri

28 Eylül Pazar günü Türk şiirinin önemli isimlerinden birini, Yavuz Bülent Bakiler’i kaybettik. Onu ve düşüncelerini açıklayan çok şey yazıldı, çizildi. Yakından tanıyanlar şahitlikleriyle onun yapıp ettiklerini, düşünüp söylediklerini paylaştılar. Hakkında konuşacak kadar yakından tanımadığım ve eserleri üzerine değerlendirme yapacak kadar yakın okumalar yapamadığım Yavuz Bülent Bakiler’i gençliğimden hatırladığım bir şiiriyle yâd edeceğim.

Her şeyden önce Yavuz Bülent Bakiler’in şiirinde bir âşığın şiirlerinin tadını aldığımı söylemeliyim. Bunda şiirinde işlediği konuların yanı sıra söyleyişinin de etkisi olsa gerek. Dili, 11’li hece ölçüsü, dörtlükler halinde yazması onu, kanaatimce âşık şiiri etkisinde yazan günümüz şairleri arasında değerlendirmeyi gerektiriyor. Karabağ’dan göç eden bir ailenin Sivas’ta yetişen bir evladı olarak temellük ettiği kültürün şiirine yansımaması da mümkün değildi.

Ben Yavuz Bülent Bakiler’i yazdığı aşk şiirleriyle hatırlayacağım. Aklımda kalan bir şiirini paylaşıyorum:

Yine akşam, yine gurbet, yine başımda efkâr
Ve yine içimde şarkılı sesin
Gözlerimde çizgi çizgi duraklar,
Duraklarda hayâl meyâl sen misin?

Sen misin yan yana gezemediğim?
İnce sitemini sezemediğim,
Sırrını bir türlü çözemediğim,
İçimdeki çetin sual sen misin?

Bu nasıl yürekten söylenmiş makam?
Dinlediğim bütün türkülerde gam.
Lâleli-Aksaray arasında bir akşam,
Dinlediğim tatlı masal sen misin?

Ne derse aldırma şimdi artık el
Gel bir akşam yine türkülerle gel!
İstanbul seninle çok daha güzel
İstanbul'dan güzel hayal sen misin?

Biliyorum seni türküler yaktı,
Türkülü gözlerin ıslak ıslaktı.
Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti
Dolaştıran "Dişi kartal" sen misin?

Yine akşam, yine gurbet, yine başımda efkâr
Ve yine içimde şarkılı sesin.
Gözlerimde çizgi çizgi duraklar
Duraklarda hayâl meyâl sen misin?

(Harman, s. 41-42) Onca şiirin arasında neden bu şiiri aklımda kaldı bilmiyorum. Hayatımın en güzel yıllarının geçtiği Eminönü, Beyazıt, Vezneciler, Süleymaniye ile Laleli ve Aksaray’dan bahsettiği için mi, yoksa Laleli’de bulunan Edebiyat Fakültesi’nden çıkıp arkadaşlarla birlikte nadiren gittiğimiz Aksaray’a doğru yürümelerimize eşlik ettiği için mi?

Şairin sevgilisine yazdığı bir mektup olarak okuduğum şiire ve bende uyandırdığı hissiyata geçmeden önce Yavuz Bülent Bakiler’in başka şiirlerinde de görüğümüz klasik şiirimize dair bir husisiyete dikkatinizi çekerim. Şiiri, başladığı dörtlükle bitirmek. Bizim redd-i matla dediğimiz bu söz sanatını Yavuz Bülent Bakiler redd-i dörtlük olarak uygulamış. Bununla da okurdan şiirin sonunda da tekrar edilen dörtlüğe dikkat etmesini istemiş oluyor.

Şiire Ahmet Haşim’i andırır bir üslupta başlayan şair üç nesneyi sıralıyor: Akşam, gurbet ve efkar. Bununla da içinde bulunmuş olduğu hâli tarif ediyor. Şairin, gurbet elde akşam vakti düşünceli bir halde iken yazdığı şiirin ikinci mısraı efkarın nedenini açıklıyor. Sevgilinin unutamadığı sözleri, şaire şarkı gibi gelen konuşmaları. Kulaklarında sevgilin sesi çınlarken gözlerinin önünde yani hayalinde sevgilin yüzü var. Ancak sevgilinin yüzünü kesik kesik hatırlıyor. Hayal meyal görmesinden ve emin olamamasından onun uzun süreden beri sevgiliyi göremediğini ve gurbette olduğunu anlıyoruz. Bu sürenin uzunluğu takvimlerle ilgili bir şey değil, şaire sevgileden ayrı geçen her anın asırlar gibi gelmesiyle ilgili olduğunu hatırlatalım. Duraklarla bitirdiği mısradan sonraki mısrayı da duraklarla başlaması ve gördüğü hayalin sevgili olduğu halde istifham yolu ile bilmezden gelmesi şiirin anlam dünyasını kuvvetlendiren ve şiiri süsleyen diğer söz sanatları.

Sevgilisini özleyen şair, ikindi dörtlükte sevgili ile geçen zamanlarını sevgiliye hatırlatarak ona seslenmeye ve özlemin yanı sıra sitemini de dile getirmeye devam ediyor. Dörtlüğün ilk iki mısraında sevgili ile yan yana gezerken kendisine yaptığı ince sitemlerini sezemediğini söylerken üçüncü ve dördüncü mısralarda bu durumun içinde bulunduğu efkarlı hâlin nedenlerinden biri olduğunu söylüyor. Sevgili, şairin bir türlü çözemediği ve aklında taşıdığı zor sorudur. Çözememesinde sevgiliyi anlamaması ve bu ilişkinin nasıl devam ettireceğini bilememesi anlamı da vardır. Gurbetin ne zaman biteceğini ve efkarın ne zaman dağılacağını da söylediğini ilave etmeliyim.

Şair üçüncü dörtlükte içinde bulunduğu durumu türkülerden ve masallardan yararlanarak anlatır. Dinlediği her türkü onu yürekten yakalayıp efkarını artırmaktadır. Şairin efkârı ona dinlediği tüm türküleri efkârlı göstermektedir. Veya türküleri artık daha iyi anlamakta, nağmelerin arasında gizlenen gamı ve kederi görebilmektedir. Sevgili sadece dinlediği türkülerde değil, Laleli-Aksaray arasında dinlediği masal da yer alır. Şairin dinlediği her hikaye veya masal ona sevgiliyi hatırlatmaktadır. Gam ve keder yüklü türküler âşıkların, sonu güzel biten masallar sevgililerindir. Âşıklar bu masalları sadece dinleyebilir.

İçinde bulunmuş olduğu durumunun ve hissiyatının anlaşıldığını düşünen şair bu sefer doğrudan sevgiliye seslenir. Başkalarının ne söyleyeceğine dikkat etmemesini söylemesi çevrenin âşık ve sevgilinin kavuşmalarına engel bir hâl olduğunu düşündürüyor. Bu gibi durumlarda sorun genellikle âşıkla ilgili olur. Ya fakir olduğu öne sürülür veya deli olmasından dem vurulur. Şair artık hangi gerekçe olursa olsun sevgilinin nazar-ı dikkate almamasını ve yanına gelmesini ister. İlk dörtlükte akşam ile başlamıştı, sevgilinin de akşam gelmesini isterken gün bitmeden, gece başlamadan gelmesini de istemektedir. Bir gecenin daha sevgilisiz geçmesine tahammülü kalmamış gibi yalvarmaktadır. Niçin ısrarla çağırdığını merak ettiğini düşünerek İstanbul’un sevgili ile daha güzel olacağını ekler. Zaten güzel olan İstanbul, sevgili geldiğinde âşık için cennete dönecektir. Burada sevgili ile İstanbul’u güzellikte karşılaştırmakta ve son mısrada sevgilinin İstanbul’dan daha güzel olduğunu soru sorarak söyler. Sevgili İstanbul’dan bile güzel bir hayaldir. Hayal olan sevgili kavuşmak için çırpınılan bir peri kızıdır.

Gamlı türküler âşığın gamını artırır. Türkü ile gelmesini isterken birlikte dinledikleri veya söyledikleri türküleri hatırlatır. Dolayısıyla türkülerin efkarını artırması sadece sözlerindeki hüzün değil, mesut geçen vakitlerini hatırlatmasıdır. Bu dörtlükte de türkülerin sadece âşığı değil sevgiliyi de yaktığını söylerken türkülere bir güzelleme yapılır. Türkülü gözlerin ıslak olması türkü dinlerken ağladımasına işaret eder ve kendisi gibi üzüldüğünü söyleyerek dolaylu bir şekilde artık üzülmemesini ister. İlk iki mısrada sevgiliden bahseden şair üçüncü mısra ile tekrar kendisinden bahsetmeye başlar. Sevgili uzakta türkü dinleyip ağlarken şairimiz her akşam İstanbul sokaklarında sevgiliyi unutmak veya düşünmek için dolaşmaktadır. Şair şiirimizde görmeye pek alışık olmadığımız bir benzetme yapar. Sevgiliyi dişi bir kartala benzetir. Dişi kartal ile sevgilinin güçlü olmasına göndermede bulunur. Bu güç kendisini sokak sokak dolaştırabildiği gibi iradesinin yurdundan kalkıp gelecek kadar güçlü olmasına da işaret eder.

Şair ilk dörtlüğü tekrar ederek şiirini bitirir.

Yavuz Bülent Bakiler’in şiirini farklı kılan nedir diye sorulacak olsa İstanbul ile türküyü telif etmesi, şiirinde kullanabilmesidir, denilebilir. Şair, İstanbul’da gurbette olan bir âşığı İstanbul sokaklarında türkü dinleyerek ve söyleyerek dolaştırırken Sivas’ı İstanbul’a taşır. Yavuz Bülent Bakiler’in şiirinin özelliklerinden biri de budur. Bakiler’e Cenab-ı Mevla’dan rahmet diliyorum.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Osmanlı Coğrafyasına Seyahat Eden Batılı Seyyahlar

Evliya Çelebi Çalışmaları Merkezi'nde tür çalışmalar yapılıyor? Osmanlı coğrafyasında Evliya Çelebi’den daha büyük bir seyyah var mı?
Bizde seyahat kültürünün yeterince gelişmiş olduğunu düşünüyor musunuz?
Matbaanın etkisi var mı?
Bir seyyah neden seyahat eder?
13. asır seyahat kültürü ile 18. Yüzyıl seyahat kültürü arasında bir fark var mı?
Seyahatname literatüründen bahsetmek mümkün müdür?
Seyahatname ile yakın olan türler nelerdir?
Seyahatnameler hangi meslek grubu için neden önemlidir?
Seyyahların özellikle dikkat ettikleri konular nelerdir? Aralarında farklılık olur mu?
Seyahatnameler hangi konulardan bahseder?
Bir tarihçi olarak seyahatnamelere ne kadar güveniyorsunuz?
Batılı seyyahlar ile bizim seyyahlar arasında bir fark var mı?
Kadın seyyah var mı? Varsa onların yazdıkları metinlerin diğerlerinden farkını anlayabiliyor muyuz?
Kültürel değişimde seyyahların etkisinden söz etmek mümkün müdür?

Muhtasar Tercümesi (Kudûrî-i Şerif Tercemesi)

Müctehid bir Hanefî âlimi olan Kudurî’nin (ö. 1037) bu eseri düzenli sistematiği, zengin muhtevası ve sade üslûbuyla Hanefî fıkıh tarihinde hem ders kitabı hem temel başvuru kaynağı olarak şöhret kazanmıştır.

Niçin yazıldı: Bir rivayete göre Abbâsî Halifesi Kādir-Billâh -muhtemelen Şiî Fâtımîler ve Büveyhîler’in karşısında Sünnîliği hâkim kılma çabası içinde- dört mezhebin otoritelerinden birer muhtasar fıkıh eseri hazırlamalarını istedi. Bu maksada hizmet için devrin Hanefîler’inin temsilcisi olarak seçilmesinden iktidar sahipleri nazarında büyük saygınlığa eriştiği anlaşılan Kudûrî, mezhebin temel metinlerinden biri sayılan el-Muḫtaṣar’ını hazırlayıp takdim etti

ismailgulec.net