PTT’nin Divan-ı Kebir’i

Genel yayın yönetmenliğini Mustafa Çıpan’ın yaptığı, sunuş yazısını ve gazeller fihristini Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu’nun hazırladığı bu muhteşem baskıdan dolayı başta PTT yöneticileri olmak üzere emeği geçenlere peşinen teşekkür edeyim öncelikle.

Divan-ı Kebir, Mevlana’nın eserleri arasında en hacimli olanıdır. Divan-ı Şems olarak da bilinen bu eserinde yaklaşık otuz altı bin beyit yer alıyor. Rübaileri de katarsak bu sayı kırk bine kadar çıkıyor. Mesnevi’de 26.000 beyit civarında olduğunu düşündüğümüzde ne kadar hacimli olduğunu tahmin edebiliriz.

Bu eserde Divan-ı Şems denmesinin sebebi, Mevlana’nın gazellerde mahlas olarak kendi ismi yerine Şems’i kullanmasından dolayıdır. Bunun yayında can dostu Selahaddin Zerkûbî’nin ve halifesi ve yardımcısı Hüsameddin Çelebi’nin isimlerini de mahlas olarak kullandığı görülür. Bu bize Mevlana’nın hayatında en önemli üç şahsiyetin kimler olduğunu da göstermektedir. Biri mürşidi, biri dostu ve arkadaşı, biri de talebesi, halifesi ve yardımcısı. Demek ki bu dünyada insana en az üç dost lazım. Biri hocamız veya mürşidimiz olacak, biri yol arkadaşımız ve mahrem-i esrarımız olacak ve sonuncusu da yardımcımız ve halefimiz olacak. Mevlana bize gazelleriyle böyle üç dosta sahip olmamız gerektiğini işaret ediyor.

Mevlana’nın diğer eserlerinde olduğu gibi -Mesnevi’nin ilk on sekiz beyti hariç- hep çevresindekiler tarafından kaleme alınmıştır. O hiç bir zaman oturup şiir yazayım diye düşünmemiş, günün her hangi bir saatinde etkilendiği bir olay üzerine vecde gelerek bir şeyler söylemiş, etrafında bulunan kâtibü’l-esrâr da hemen kaleme almışlar, daha sonra şiirleri vezinlerine göre tasnif etmişler, böylece Divan-ı Kebîr ortaya çıkmış oldu. Divan-ı Kebir, Mevlana’nın ölmeden bir gün önce söylediği şiiri de Şems’in ardından vefatına kadar olan uzun bir dönemde söylenmiş şiirlerden oluşur. Ancak şiirler her bahirde alfabatik olduğu için ölmeden bir gün önce söylediği şiir eserin ilk cildinde yer alabilir.

Genellikle Mesnevî’nin didaktik, Divan’ın da lirik olduğu söylenir. Ancak Gölpınarlı buna şiddetle karşı çıkar. Gölpınarlı’ya göre Divan’daki şiirlerle Mesnevi arasında üslup, ifade ve heyecan bakımından hiç fark yoktur. Mesnevî’de çok güzel lirik şiirler bulunduğu gibi Divan’da da didaktik şiirler yer alır. Gölpınarlı’nın görüşlerini özetleyecek olursa Divan’la Mesnevi, üslüp, ifade, eda ve muhteva bakımından aynıdır, aralarındaki fark tarz ve vezin farkıdır.

Adnan Karaismailoğlu hazırladığı fihrist ile bize Gölpınarlı çevirisinden takip edebilme imkanını sağlamış. Farsçasını geliştirmek isteyenler için çok büyük bir hizmet olduğunu söylememize gerek yok sanırım. Karaismailoğlu Hoca’mızın hazırladığı bir diğer fihrist gazellere ait. Gazelin ilk beytine göre alfabetik olarak sıralanan fihrist yardımıyla aradığımız bir gazelin yazma nüshada, Füruzanfer neşrinde ve Gölpınarlı tercümesinde nerede olduğunu bulabiliceğiz.

PTT 2012 yılında böyle güzel bir hizmet ifa etti. 2013’te de bunu devam ettirmesi, aynı şekilde mümkünse Divan-ı Kebir’in tercümesi yayınlamasını bekliyoruz. Bunun için rübailerden başlayabilir. Yaklaşık altı yıldan beri rübailer üzerinde çalışna Ziya Avşar’ın rübailerini yayınlayarak hizmete devam edebilir. Onun bir kaç rübai çevirisi ile başbaşa bırakıyorum.

Bu Aşk

Bu aşk; kemâl eseri, kemâl eseri, kemâl! 
Bu nefs; hayâl ürünü, hayâl ürünü, hayâl! 
Bu nur; celâl nurudur, celâl nurudur, celâl! 
Bu gün; visâl günüdür, visâl günüdür, visâl!

Gama Düşer Şeytan

Gelirse insanın canına, şeytandan keder, 
“lâ havle velâ” çekmek, o gama fayda eder, 
“lâ havle” diyenin nefesi ve gücü artar, 
Şeytan, “lâ havle velâ” çekenden gama düşer!

İyi Bildiğim Şey

Senden seni isterim ben, istediğim zaman, 
Aşkınla bir aşk sofrası donatmışım, ey can! 
Dün gece hoş bir rüyâ gördüm, ama unuttum, 
İyi bildiğim şey sarhoş kalkmamdır uykudan!

Mevlana/Rubailer/Çeviri:Ziya Avşar

igulec@sakarya.edu.tr

 

 





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

18 Mayıs 1944 Büyük Kırım Sürgünü

Stalin, II. Dünya Savaşı’nın ardından 18 Mayıs 1944’te Kırım’daki 420 bin Kırım Tatarını bir gece yarısında evlerinden alınıp sürülmelerini emrini verir. Bu arada Kırım Tatar erkekleri, Kızılordu’da askerdir ve Almanların Nazi ordusuna karşı savaşmaktadır. Geride kalanlar ise çoğunlukla kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hastalardır. Kocaları, babaları, evlatları Ruslar adına cephede savaşırken kimsesiz ve çaresiz Kırım Türkleri, bir gece yarısı yataklarından kaldırılarak 15 dakikada evlerini boşaltıp çıkmaları istenmiş, hayvan taşınan vagonlara doldurularak Orta Asya, Urallar ve Sibirya’ya sürgün edildiler. Sürgün edilen 420 bini aşkın Kırım Tatarının yarısı ya sürgün yolunda veya gittikleri yerlerde açlık, susuzluk ve hastalıktan hayatını kaybetti. Ruslar, hayatlarını kaybetmesi için de her türlü şartı sağladı. Mesela önce salamura balık yedirip sonra bataklıktaki sudan içirerek bulaşıcı hastalığa yakalanmalarını sağladılar. Dünyada benzeri nadir görülen zulümlerden biri idi.

Bambaşka bir alem: Metaverse

Hizli bir degisim sürecinden geçen dünya ve insanligi kusatan her yeni durum, insana ve dünyaya geri dönen sonuçlariyla etkisini sürekli kilmaktadir. Özellikle teknolojik gelismeler, yarattigi kirilmalarla hem insanin kendisi hem de çevresi üzerine farkli bilimlerin inceleme konusu olabilecek içerikler üretmektedir. Dogrusu sosyal bilimler bu hizli degisimleri anla(mlandir)maya yetismekte dahi zorlanmaktadir desek yeridir. Bu durum kimi zaman gelismelere yetismeyi zorlastirsa da yeni gelismelerin takip edilerek bir perspektif sunulmasi da basta sosyal bilimler açisindan önem tasimaktadir. Bu gelismelerden birisi de Metaverse’tür.

ismailgulec.net