65 Sene Önce Mevlithanlık

Şeyhülmuhabirin Şemsi Sılkım (ö. 2013) 1958 yılında Gece Postası gazetesi için devrin meşhur mevlithanları ile bir dizi röportaj yapıp yayınlamıştı. Melih Sadık Küçüker, bu röportajları derleyip hazırlayarak baş tarafına da mevlithanlıkla ilgili güzel bir değerlendirme ile birlikte yayınlandı. Devrin tek radyosunda mevlit ve Kuran tilavet eden 37 mevlithan, hafız ve duahân ile yapılan kısa röportajlardan oluşuyor.

Röportajlarda mevlithanların verdikleri cevaplardan yola çıkarak birtakım bilgiler vermeye çalışacağım. Ancak cevapların devrin şartları gözönünde bulundurularak verildiğini aklımızda tutmamalıyız.

Mevlithanlık İslam kültürüne Osmanlı İstanbul’unun armağan ettiği bir kurum olduğunu söyleyecek olsam bu işi bilenler itiraz etmeyeceklerini biliyorum. Mevlithanlık her şeyiyle İstanbul’da teşekkül etmiş ve İstanbulluların zevkiyle tekemmül etmiştir. Mevlit okumayı ya İstanbul’da öğrenen ya da İstanbul mevlithanlarının yanında tamamlayan mevlithanların hayat hikayeleri bu görüşü yer yönüyle desteklediği için bu düşüncem daha da güçlendi.

İstanbul merkezli olduğu görülür. İstanbul dışında da güzel Kuran okuyan ve mevlithanlar vardı şüphesiz. Ama en iyileri İstanbul’da idi ve bu işin merkezi İstanbul’du. Röportajları yapanın da İstanbul’da olması sadece İstanbulluların görüşlerini almasına sebep oldu.

İstanbul’da yetişen mevlithanların ortak özelliği seslerinin güzel olması, musiki tahsili yapmaları ve bunun sonucu olarak Kuran’ı ve Mevlid’i güzel okumalarıdır. Mevlithanların Kuran’ın en güzel İstanbul’da okunduğunu söylemeleri ise oldukça önemli. Hasan Akkuş ve Rahmi Şenses’e göre Türk hafızlar Kuran’ı Araplardan çok daha iyi okuyorlar. Bunun sebebi aldıkları musiki eğitimi olmalıdır. Mevlithanlar, Kuran Hicaz yarımadasında nazil oldu, İstanbul’da okundu ve yazıldı, diyorlar.

Mevlithanların bir diğer özelliği hafızlık eğitimi esnasında henüz 13-14 yaşında iken ilk ezanı okumaları ve ilk ezanlarında ne kadar heyacanlandıklarını anlatmaları oldu. O devirlerde minarelere çıkarak okunan ezanlar hafızlık ve mevlithanlık eğitiminin ilk adımı olarak kabul edildiğini görüyoruz.

Dikkatimi çeken bir diğer konu mevlid okuacak kişinin sesiyle Kuran okuyacak kişinin sesinin ayrı olması. Müezzin sesi mevlid okumaya, imam sesi Kuran okumaya yatkın olduğunu öğrendim. Biri tiz, diğeri tok ve davudî. Ancak bu durum imamların mevlit okumasına, müezzinlerin de Kuran okuyamadıkları anlamına gelmesin. İdeal okuyuşa dikkat çekmek için vurgulandığını ifade edeyim.

Şemsi Sılkım’ın sorularını bize devrin din görevlileri hakkındaki kanaatini yansıtması bakımından da önemli olduğunu ifade etmeyelim. Yeşilçam filmlerindeki hoca karakterlerinin farklı bir versiyonu bir zihniyet tarafından hazırlanmış olduklarını gördüm. Bu sözlerimle Şemsi Sılkım’ın öyle düşündüğünü iddia etmiyorum, belki de Şemsi Sılkım o olumsuz önyargının yanlış olduğunu göstermeye çalışıyordu. Sadece devrin anlayışını tespit sadedinde söyledim.

Muhabirin bir din görevlisinin aydın ve ileri fikirli olmasına çok önem verdiğini sorduğu sorulardan anlıyoruz. Şık giyinmek, spor yapmak, içki içmek, şarkı söylemek, dans etmek ile ilgili sorular dönemin aydın insan profilinden ne anladığını göstermesi bakımından çok önemli. Spor yapıp şık giyinenler var ancak içki ve dans yapanın olmadığını ekleyeyim.

Sorularda ve verilen cevaplarda özellikle kimi mevlithanların 20. asrın din adamı olma kaygısı içinde olduklarını gördüm. Bu kaygının sebebi dönemin özellikle şehirlerde yaşayan devlet memuru ve öğretmen ağırlıklı kesiminin din adamları hakkındaki önyargıları ve olumsuz tutumları olsa gerek. Örnek olması bakımından bir doktorun sözlerini alıntılıyorum:

Ben sizi bir karış sakallı, uzun tırnaklı, geniş şalvarlı, mestli ve başında koca sarıklı zannetmiştim, kusura bakma.

Şemsi Sılkım’ın ısrarla üzerinde durduğu konulardan biri o dönemde yeni açılan İmam-Hatip okullarıdur. Soruya muhatap olan hafızların hepsi İHL ve İlahiyat hakkında olumlu cevap veriyorlar ve gelecekte memlekete çok faydalı olacağını özellikle belirtiyorlar. Muzaffer Ozak yeni kurulan İlahiyat’ın Ezher’i geçeceğine inanıyor.

Kitapta dikkatimi çeken husus 1958’de bir imamın veya müezzinin maaşının bir temizlik görevlisinden bile daha düşük olması oldu. Bu tespiti devletin o dönem din görevlilerine yaklaşımını göstermesi bakımından değerli buluyorum.

Mevlithanların dikkat çeken özellikleri

Mevlithanlar kimi özellikleriyle öne çıkarlar. Yahya Eskişehirli, Nusret Yeşilçay ve Sadeddin Evginer yaptıkları dualarla öne çıkarken Hüseyin Küçük tahsilini yurt dışında tamamlayan tek hafızdır. Hasan Akkuş yetiştirdiği kadın hafızlarda diğerlerinden ayrılır. Ona göre kızların ezberleri erkeklerden daha kuvvetlidir.

Rıfat Gürses şeker dağıtıldığı için kadınların çocuklarıyla birlikte camiye geldiklerini ve bunun da mevlidin neşesini ve dinleme zevkini kaçırdığı için şekeri yasaklamak gerektiğini düşünüyor. Hasan Akkuş camilere temiz kıyafetlerle gelinmesine çok önem veriyor. Rahmi Şenses çocuklarının hoca olmasını istemezken Yahya Eskişehirli çocuklarının hoca olmasını ister.

Fizik bölümünde asistanlığı bırakıp hafız olan Kazım Büyükaksoy’un özelliği Mevlid’i nota ile okumasıdır. Mecit Sesigür mevlitte profesör denilecek kadar şöhret kazanmış bir üstattır. İsmail Danış ise uluslarası şöhreti olan tek hafız. Hafız Mahmut Öncü mevlit okuduğunda caminin dörtte üçü kadın olurmuş.

Esad Gerede çok güzel sarık sararmış Aynı zamanda marangozluk, elektrikçilik yapar, radyo ve saat tamir edermiş. Güzel bir evde yaşıyan Esad Gerede’nin sevdiği atın heykelinin bulunduğu zengin bir kütüphanesi varmış. Mevlit profesörü olarak şöhret bulan Mecit Sesigür’ün evi de çok kıymetli antika eşyalarla dolu imiş. Antika saatleri dikkat çekermiş.

Aziz Bahriyeli, Zeki Altun, Nusret Yeşilçay, Raif Bahriyeli, Kemal Erdağ, Abbas Nazaş, Zeki Sesli kıyafetlerine çok dikkat ederler, görünüşleri ile dikkat çekerlermiş.

Mevlithanların lakapları da ilginç. Zeki Sesli’ye Merhaba bahrini çok güzel okuduğu için Merhabacı denilirmiş. Aziz Efendi askerliğini Bahriyeli olarak yaptığu için Bahriyeli olarak bilinir. Çanakkaleli, Geredeli gibi memleketleri ile anılanlar da var.

Zeki Sesli tavuklara düşkünmüş. Kuş pazarını gezmekten zevk alırmış. Mahmut Öncü yemek yapmayı severmiş ve güzel yemekler yaparmış.

Memleketler

37 mevlithan ve hafızın memleketlerine baktığımızda İstanbul ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Fatih 5, Vefa 2, Kasımpaşa, Erenköy ve Kadıköy 1 ve semti söylenmeyip İstanbullu olan 6 hafız var. Diğerleri Gerede 2, Siirt 2, Konya 2, Bolu Seben, Düzce, Adana, Bursa, Çanakkale, Erzurum, Eskişehir, Trabzon, İzmir ve Gebze’den birer mevlithan var.

Baba meslekleri

Hafız babaların çocuklarının da hafız olmasını istemeleri ve yetiştirmeye çalıştıkları dikkati çekiyor. Bunun dışındakiler dindar olup farklı meslekler icra edenler. Ya kendileri isteyip de olamadığı için ya da hocalara olan saygılarından dolayı çocuklarının hoca olmasını istiyen babalardan oluşuyor. Birkaçı ise ailesinin arzusu hilafına hafız olmayı tercih eder.

Kim oldukları hakkında bilgi verilen hafızların ailelerine baktığımızda en çok hoca olduğunu görüyoruz. Subay, memur, nalbant, demirci, celep, nalbant, bakkal ve işçi çocukları.

Hafız olma yaşları

Hafızların hıfza başlama yaşları farklılık gösteriyor. En erken yaş 6. Sadece Aziz Bahriyeli 6 yaşında başlamış. 7, 11, 12, 14, 16 ve 19 yaşında 1; 9, 10 ve 18 yaşında 2İ 15 yaşında da 4’ü tamamlamış. En çok hafız olunan yaş 15 iken en geç hafız olunan yaş 19 ile Zeki Sesli.

Hafızlığa başladıktan iki veya üç sene sonra bitirdiklerini görüyoruz. Aynı zamanda okula gidenlerin hıfz yaparken zorlandıklarını öğreniyoruz.

Dayak-falaka

Şemsi Sılkım’ın ısrarla sorduğu sorulardan biri de hafızlık esnasında dayak yiyip yemedikleri idi. Herkese soramadığı bu soruya Zeki Altun bir tokat yediğini söyleyerek cevap verirken altısı dayak yediğini söyler. Dayak yiyenlerin hiçbirinin yediği dayaktan şikayetçi olmaması da dikkat çekici. 30 hafıza ya sorulmamış yahut dayak yemediklerini söylemişlerdir.

Hanımlara nezaketinden dayak bahsini açmazken Muzaffer Ozak’a da verilen cevaplardan ve muhatabının heybetinden dolayı muhtemelen soracak cesareti bulamıyor.

Spor

Hafızların büyük bir kısmı güreş ve futbol ile ilgilendiklerini söylerler. 17 hafızın spor ile ilişkisine dair bilgimiz yok. Kemal Erdağ atletizm ile Aziz Bahriyeli yüzme ile ilgilenen tek hafız. Diğerleri arasında amatör futbol oynayanlar ve güreşenler de var. Futbolla ilgisi olan 6, güreşle ilgisi olan 7 hafız var. Zeki Altun’un oğullarından biri ise futbolcudur.

Hafızların takım tercihlerine baktığımızda gördüğümüz manzara şudur. Aziz Bahriyeli, Kani Karaca, Zeki Sesli, Hasan Akkuş Fenerbahçe, Nusret Yeşilçay, Kemal Erdağ, Mehmet Keskin Galatasaray ve Ali Gülses, İbrahim Çanakkaleli, Tahir Karagöz Beşiktaş taraftarı.

Muzaffer Ozak ise spor yapmayı ve müsabaka izlemenin ancak tatillerde meşru olduğunu söyler. Ona göre iş varken spor ile vakit geçirilmez.

Musiki eğitimi

Yapılan görüşmelerden anladığımız kadarı ile musiki tahsili olmayan kimse yok. Bir musikişinastan şan ve saz dersleri alınmadan mevlithanlık yapmak mümkün değil. 11’i musiki hakkında detaylı bilgi vermezken 26’sı kimlerden neleri öğrendiğini açıkça söyler. Aralarında Sadeddin Kaynak gibi büyük üstatların da olduğunu söylersek Türk musikisine katkıları hakkında fikir sahibi olabiliriz.

Meslekleri

Hafızların her ne kadar din görevlisi olarak bir kurumda veya camide hizmet verirken hayatlarının bir bölümünde farklı mesleklerde de çalışmışlardır. Katiplik, ezcacılık, dokumacılık, banka memurluğu, terzilik (2), fabrikada işçi, subay (2), marangoz, tamircilik gibi meslekleri olan hafızlar da vardır.

Yukarıda verilen bilgiler bize Türkiye’deki dini hayatın tarihsel seyri hakkında çok önemli bilgiler veriyor. Acaba bugün meşhur hâfızlarımız ve mevlithanlarımıza aynı sorular yöneltilse ne cevaplar verirlerdi?

Bu merakımızı giderecek bir yiğit bulunur herhalde.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bir Osmanlı Biyografı ve Alimi: Müstakimzade Sadeddin Efendi

Biyografik çalışmalarıyla meşhur birinin biyografisini çalışmak
Bir biyograf, resmi kaynaklar ile biyografi kitapları dışında ne tür kaynaklardan bilgi toplayabilir?
Yaşadığı asır bir insanı ne kadar etkileyebilir?
Mustakimzade’yi 18. Asır ne kadar ve hangi konularda etkilemiştir?
Nüsha tarihçiliği nedir?
Mustakimzade'nin dervişiği
Entelektüel müstensih kavramı
Mustakimzade'nin Eserleri
Biyografik eserler: Devhatü’l-Meşayih: Şeyhülislam biyografisi Tuhfe-i Hattatîn, Kürsü Şeyhleri, Hızır menkıbeleri, İmam-ı Azam menakıbı
Hazret-i Peygamber’in anne-babası ve ecdadı üzerine risaleler
Istılahatü’ş-Şi’riyye, şerh-i beytler,
Hüsn-i Hat, Musiki ilmi, Mantık
Kırmızı renkli elbise giymenin fıkhi durumu
Tercümeler, edebi şerhler, tasavvufi eserler
Tertip ettiği eserler: 40 hadisler, hikmetli sözler, atasözleri, peygamberlerin isimleri, Bedir ashabı, mecmualar, zeyiller, daha dar kapsamlı konularda yazılmış kısa yazılar, kimi sorulara cevaplar, silsileler, virdler, mektuplar, tezkireler, manzum eserler ve şiirler

Türk tarihi atlas olmadan yazılamaz, anlaşılamaz!

Atlas neden hazırlanır?
Atlas bir millet için ne ifade eder?
Atlas kullanmak bir tarihçi için neden önemlidir?
Atlası sadece tarihçiler mi kullanır?
Bir atlas nerelerde ve nasıl kullanılır?
Atlas olmadan Türk tarihi anlaşılır mı?
Atlasın Türk tarihi için önemi
Petroglif ve atlas ilişkisi
Türklerin ata vatanı
Türkiye’nin atlası sınırlarından çok daha büyük

ismailgulec.net