Derviş Şevket’in gafillere tembihi

Bektaşi Sırrı kitabı ile bildiğimiz Ahmet Rıfkı’nın (1884-1921), “Derviş Ruhullah” müstear adıyla yazdığı Bektaşi Nefesleri isimli bir antolojisi var. Bu antolojide yer alan nefeslerin ortak özelliğini, derleyenin “Yârân-ı Hakîkat” başlığı altında verdiği bilgilerden öğreniyoruz. Derviş Ruhullah, devrinin Tarîkat-i Aliyye-i Bektaşiyye dergâh ve zâviyelerinde okunagelen bazı nefes ve ilahilerle okuduğu mecmualarda karşılaştığı ve çok beğendiği nefesleri bir deftere yazar. Bu defterine tesadüf eden dostları kendisinden yayınlamasını ister ve o da bir araya getirip yayınlar.

Nefes sahipleri arasında Hatayî, Pir Sultan gibi herkesin bildiği isimler olduğu gibi hakkında bilgi sahibi olmadığımız Derviş Şevket gibi şairler de yer alır. Şiiri Bektaşi Nefesleri’nde yer aldığına göre Bektaşî, eski mecmua ve tezkirelerde ismine tesadüf edemediğimize göre XIX. veya XX. yüzyıl başında yaşadığını tahmin edebileceğimiz Derviş Şevket hakkında maaselef elimizde yeterli bilgi yok.

Derviş Şevket’in antolojide “Hakikat kervanı geçti gidiyor” başlıklı bir nefesi yer alıyor. Bizi Hakk’a ve hakikate davet eden nefesin sözleri şöyle:

Hakîkat kervânı geçti gidiyor
Varıp bir kâmile sorabildin mi
On iki katarı bir er yediyor
Cân gözünü açıp görebildin mi

Mâsivânın iltizâmın almışsın
Cîfe-i dünyâya mâil olmuşsun
Cümle kardeşlerden geri kalmışsın
Atını ileri sürebildin mi

Müminler yanından gelip geçersin
Muhabbet edenden neye kaçarsın
Bunda ne ekdinse onu biçersin
Amel tarlasını sürebildin mi

Elest beziminde neydi peymânın
Niçün dinlemezsin Hakk’ın fermânın
Anda ne buyurdu sana sultânın
Ahd u ikrârına durabildin mi

Derviş Şevket eydür Hak’dan kaçarsın
Hakk’ı koyub bâtıl yola saparsın
Şu dünyâda yüksek evler yaparsın
Âhiret sarayın kurabildin mi

Kâmil bir mürşit ağzından dervişleri uyarmak için yazılmış olan nefesi kısaca açıklamaya çalışayım.

Şair nefesine genelde tasavvufu özelde Bektaşilik yolunu hakikat kervanı olarak tarif ederek başlıyor. Daha sonra soru olarak kurduğu kafiyeler üzerinden dervişliği anlatmaya başlar. Hakikat kervanı geçip gitmektedir. Hakikat kervanının yolcuları hakikat ehli yani rehberi kâmil bir mürşit olan dervişlerdir. Geçip gidiyor sözü aynı zamanda bir ihtardır. Acele et, daha sonra bulamayacaksın anlamında bir sözdür. Bununla da yaşadığı dönemde kendisinin de biat ettiği mürşidin yaşlı olduğunu ve bir an önce gidip elini öpmesini ister. Ayrıca hayatın kısa olduğunu ve çabucak geçtiğine de bir vurgu vardır.

Dervişliğin başı hakikati öğrenmek istemektir, meraktır. Bu hakikat ise kâmil bir mürşitten öğrenilir. Sen hakikati merak edip kamil bir mürşite gidip sordun mu, diye sorarken aslında söylemeye çalıştığı şey, ‘git ve kamil bir mürşitten hakikati öğren’dir.

Hakikati öğreneceği kişi on iki katarı yeden bir er dediği kâmil kişidir. On iki tarikat ile iki şey kastedilir. Biri aralarında Kadirilik, Rıfailik, Halvetilik, Nakşıbendilik, Mevlevilik gibi tarikatların bulunduğu on iki büyük tarikattır. Diğeri ise Bektaşi inancının bir parçası olan on iki imamdır. Peş peşe geldikleri için bir katara benzetilen on iki imamın öncüsü Hz. Muhammed’dir. On iki imam ve onlardan sonra velayet ehli Hz. Peygamber’in davasının takipçileridir ve onlardan birini görmek Hz. Peygamber’i görmek, ona uymak gibidir.

Can gözünü açmak ise hakikate adım atmak demektir. Herkesin gördüğünü görmek zahirî görmektir. Oysa gözü geçip gönüle inmek ve gönül ile görmek aslolandır. Can gözünü açıp görmek eşyayı hakikati ile görmek demektir. Başkaları gördüğünde önüne beş kuruş atacakları bir dilenci zannetikleri veya doktor, mühendis, kasap, bakkal, işçi, memur olarak aramızda yaşayan kimselerin nasıl büyük bir insan olduklarını anlayabilmektir. Can gözü ile görmeye başlayınca her şey değişmeye başlar. Görüneni değil, arkasını ve içini yani aslında ne olduğunu da bilir.

İkinci dörtlükte on iki katarı yedeni can gözüyle görmeyenlerin durumu anlatılır. Bu dünya hayatı insanı Allah’tan uzaklaştıran şeylerle doludur. Bizler de bu şeylerin peşinde koşmaktan Allah’ı unuturuz. Hz. Ali’ye ithaf edilen “Dünya bir leştir, talipleri de köpektir.” sözüne telmihte bulunarak geçmekte olan hakikat kervanın habersiz olanların köpek olduklarını anlatır. Dünya işleriyle meşgul olduğumuz için dervişlerden geri kalırız, onların varacakları menzile erişemeyiz. Atını ileri sürmek, bu leş olan bu dünyaya karşı sevgi ve ilgimizi kesip hakikat yoluna girmektir. Şair atını ileri sürebildin mi, diyerek uyarılarına devam eder.

Şair üçüncü dörtlükte de hakikatten habersiz gâfil ve nadanları uyarmaya devam eder. Mümin ile kastettiği sözlük anlamı olan Allah’a inananlar değildir. Çünkü herkes Allah’a inanmaktadır ancak gerçek müminler bu inancı yakîne dönüştürenlerdir. Burada kastedilen hakikat kervanının katarlarının peşine takılanlardır. Allah dostlarının sohbetleri muhabbettir, aşktır. Muhabbet eden ile maksat ilk mısradaki müminlerdir. Muhabbet ehli Allah’ı, Habibullah olan peygamberi, onun ehl-i beytini ve ehl-i beytini sevenlerdir. Bu insanlardan kimseye zarar gelmez, kaçma denilmektedir. Çünkü onların hepsi hakikat kervanı yolcularının rehberidir.

Üçüncü mısra bir hadis-i şerif tercümesidir: Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersen ahirette onu biçersin. Burada ne yaparsan ahirette karşılığını görürsün. Zerre kadar iyilik yapan da kötülük yapan da karşılığını görür. O zaman müminler ve muhabbet ehli gibi amel tarlasını sürmek, yani güzel ve faydalı işler yapmak gerekir. Güzel ve faydalı işler hem cümle mevcudat ve mahlukat için hem de kendimiz için yapılır. Aslolan kendisi için güzel ve hayırlı iş yapmaktır. Çünkü kendisini güzelleştiren çevresini de güzelleştirir. Hakikat kervanına katılıp yolcusu olmak amel tarlasının sürmenin ilk şartıdır. Dolayısıyla dervişlik amel tarlasını güzelce sürmek demektir.

Şair gafilleri uyarmaya dördüncü dörtlükte de devam eder. Bize elest bezminde yani ruhlar aleminde Allah’a verdiğimiz sözü hatırlar. Allah “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda ruhlar “Evet, sen bizim rabbimizsin.” demişlerdi. Dünya hayatı ezel bezminde verilen sözü yerine getirmek için insana verilmiş bir fırsattır. Bu fırsatı kaçırıyorsun, aman dikkat et.

İkinci mısrada verdiği sözü unutanlara bir ihtardır. Hakk’ın fermanı Allah’ın emirleridir. Allah’ın kullarına bir dizi emirleri vardır. Buna kısaca şeriat diyoruz. Şeriat sıradan insanlar içindir. Hakikat ehli için emirler farklıdır. Elest bezmindeki bu ahitleşmeyi hatırlamak sultan bilinen bir kâmil mürşidin dizinin dibine oturup tekrar hatırlamak, verilen sözü yenilemektir. Böylece ezelde verilen söz yeninden hatırlanacak ve tutulacaktır. Verdiği sözü unutanlar gâfil, hatırlayanlar âgâh ve âriftir. Ahd u ikrâra durmak Bektaşî geleneği için özel anlamı olan bir kavrama dönüşür. Sultan silsile yolu ile Hz. Peygamber, Hz. Ali ve takip eden imamlar ile onların halifeleri olan ve yolunu sürdüren kâmil mürşitlerdir. Mürşide ve yola bağlılığı bildirmeye ahd u ikrara durmak denir. Sadece tarikate girişte değil, muayyen vakitlerde de verilen sözü hatırlamak için ahd u ikrara durulur. Dervişin kendini hesaba çekmesinin, yapıp ettiklerinin doğruluğunu düşünmesinin bir diğer adıdır. Allah’ın elest bezminde buyruğu ve ruhların ona söz vermesinin temsili bu dünyada kamil bir mürşidin buyruğunu dinleyeceğine söz verip hakikat yoluna girmektir.

Gafilleri uyardıkdan sonra Derviş Şevket son dörtlükte kendine sesleniz. Aslında bu sözleri kendisi için söylemiştir, kendisini ihtar etmiştir. Aslında Hak’tan kaçıp batıl yola sapmamıştır. Kendisi üzerinden Hak’tan kaçanlar yani Hakk’ı unutup dünyanın bitmek bilmeyen işlerine dalanlara seslenmektedir. Hak’tan gayrısı batıl olduğu için de Hak unutulduğunda yapılan işlerin hepsi bâtıldır, yani boştur ve faydasızdır. Yüksek evlerde oturmak ahiret sarayını kurmak için yetmez. Ahiret ile maksat cennettir. Cennette köşk ve saray sahibi olmanın yolu hadis-i şeriflere göre bu dünyada haklı olsa bile kimseyle didişmemek, şakadan da olsa yalan söylememek, iyi huylu olmak ve namazı kaçırmamak ile mümkündür. Bunları yapabilmek ise rehberi bir ulu sultan yolcusu da ehl-i muhabbet müminler olan bir hakikat kervanı bulup yolcusu olmakla mümkün.

Cenab-ı Mevla’dan niyazımız hakikat kervanı geçmeden bir kâmile sorabilmeyi, on iki katarı yeden eri can gözüyle görmeyi, leş olan bu dünya malından geçip atımızı ileri sürebilmeyi, yanımızdan gelip geçen müminleri görüp muhabbetlerine katılmayı, amel tarlasını iyi sürmeyi, elest bezminde verdiğimiz sözü unutmamayı, Hakk’ın yolundan gitmeyi, batıldan uzak durmayı bizlere nasip etmesidir.

Derviş Ruhullah’tan ödünç aldığımız şu cümle ile yazımızı bitirelim.

Hemân Cenâb-ı Hak cümlemizi ârif-i hakîkat ve ma’rifet olan cânlardan eyleye. Âmîn bi-hurmeti Tâhâ ve Yâsîn.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bir Osmanlı Biyografı ve Alimi: Müstakimzade Sadeddin Efendi

Biyografik çalışmalarıyla meşhur birinin biyografisini çalışmak
Bir biyograf, resmi kaynaklar ile biyografi kitapları dışında ne tür kaynaklardan bilgi toplayabilir?
Yaşadığı asır bir insanı ne kadar etkileyebilir?
Mustakimzade’yi 18. Asır ne kadar ve hangi konularda etkilemiştir?
Nüsha tarihçiliği nedir?
Mustakimzade'nin dervişiği
Entelektüel müstensih kavramı
Mustakimzade'nin Eserleri
Biyografik eserler: Devhatü’l-Meşayih: Şeyhülislam biyografisi Tuhfe-i Hattatîn, Kürsü Şeyhleri, Hızır menkıbeleri, İmam-ı Azam menakıbı
Hazret-i Peygamber’in anne-babası ve ecdadı üzerine risaleler
Istılahatü’ş-Şi’riyye, şerh-i beytler,
Hüsn-i Hat, Musiki ilmi, Mantık
Kırmızı renkli elbise giymenin fıkhi durumu
Tercümeler, edebi şerhler, tasavvufi eserler
Tertip ettiği eserler: 40 hadisler, hikmetli sözler, atasözleri, peygamberlerin isimleri, Bedir ashabı, mecmualar, zeyiller, daha dar kapsamlı konularda yazılmış kısa yazılar, kimi sorulara cevaplar, silsileler, virdler, mektuplar, tezkireler, manzum eserler ve şiirler

Türk tarihi atlas olmadan yazılamaz, anlaşılamaz!

Atlas neden hazırlanır?
Atlas bir millet için ne ifade eder?
Atlas kullanmak bir tarihçi için neden önemlidir?
Atlası sadece tarihçiler mi kullanır?
Bir atlas nerelerde ve nasıl kullanılır?
Atlas olmadan Türk tarihi anlaşılır mı?
Atlasın Türk tarihi için önemi
Petroglif ve atlas ilişkisi
Türklerin ata vatanı
Türkiye’nin atlası sınırlarından çok daha büyük

ismailgulec.net