Öğretmenlik=Profesyonel Öğrenci

Öğretmenliğin iki özelliği var. Biri tecrübeye dayanması, yapıldıkça öğrenilen bir meslek olması, bisiklet sürmek, araba kullanmak gibi.

İkinci kısmı ise sürekli gelişmeye ve öğrenmeye dayalı olması. Öğretmenlik eğitimi sürekli devam eden bir süreç ve eğitim mahiyet değiştirerek devam etmeli. Bu eğitim de MEB bünyesinde hazırlanan akademi türü yapılanmalarla, özel eğitim kurumlarında verilen kimi beceri kazandıran kurslarla veya üniversitelerin uzaktan eğitim ve tezsiz yüksek lisans programlarıyla devam etmeli. Özelikle uzmanlık isteyen alanlarda çalışanlar ve idareciler mutlaka böyle bir eğitim sonrasında göreve seçilmeliler.

Türkiye’de ilk ve ortaöğretimde 900 bin civarında öğretmen görev yapıyor. Eğitim de yeniliklerin ve gelişmelerin çok fazla olduğu ve hergün arttığı bir alan. Her yeniliğin dokuzyüz bin kişilik devasa bir topluluğa duyurmak mümkün ama öğretmek her zaman mümkün değil. Bu durum öğretmenlerin yenilikleri ve değişimi kendilerinin takip etmesini ve öğrenmelerini zorunlu kılıyor. Acaba öğretmenlerimiz kendi kendine öğrenmeye ve yetiştirmeye hazır mı? Bunun yollarını biliyorlar mı? Sendikalar tam da burada devreye girmeli. Mensubu olan öğretmenlerin niteliklerini artırmak için uğraşmalı, programlar yapmalı.

Üzerinde durmak istediğim ikinci konu MEB’in YÖK’ten bazı taleplerde bulunması gerektiği. Çünkü öğretmenleri kahir ekseriyetle MEB istihdam ediyor. Bu durumda MEB’in öğretmen ihtiyacını ve niteliklerini belirleme ve bunu YÖK’ten isteme hakkı var.

Fakültelerde öğretmenlere alan bilgisi, genel kültür ve pedogoji bilgisi kazandırılmaya çalışılıyor. Oysa bunların yanı sıra;

 

  • Çok iyi sözlü yazılı iletişim/diksiyon
  • Eleştirel/analitik düşünme
  • Takım çalışması ve liderlik
  • Teknoloji okur-yazarlığı
  • Medya okur-yazarlığı
  • Bilgi okur-yazarlığı

 

gibi nitelikleri kazandıracak bir eğitimi MEB üniversitelerden istemeli. Bu konuda ısrarcı olmalı ve eğitim fakültelerinin müfredatlarını yeniden gözden geçirmelerini sağlamaları gerektiğini düşünüyorum.

Değinmek istediğim üçüncü ve son nokta öğretmenliğin fıtratla olan ilgisi. Bazı meslekler bazı özelliklere sahip olmayı gerektirir. Polisler ve askerler boy ve kilo şartı, pilot olmak için sağlam göz vs. Öğretmen olmak için de her şeyden önce adayın insan sevgisi ile dolu olması lazım. Sonra da sabırlı ve mülayim olması. İnsanı, çocuğu, öğretmeyi sevmeyen birisinin öğretmen olması öğrencilere de eğitime de yapılan büyük kötülüktür. Ayrıca değerlere ve değerler etrafında geliştirilen bir ahlaka sahip olması lazım. Bu ahlak dinî olur, lâ-dinî olur, ama mutlaka bir öğretmende insanlık ve meslek ahlakı olmalı. Öğretmen olacak kişide doğa sevgisi, çevre bilinci, kültürlere saygı, toplumun dezavantajlı gruplarına karşı daha duyarlı, faydacılıktan uzak, tüketim çılgınlığı hastalığına yakalanmamış, paranın mutlak hakim olduğuna inanmayan, şiddeti tasvip etmeyen ve yayılmasından rahatsızlık duyan birisi olması gerekiyor. Bunların bir kısmı ailede, bir kısmı okullarda, bir kısmı da çalışma hayatı sırasında öğrenilebilir.

Bütün bunları ölçecek bir sistem nasıl geliştirilir, net olarak bir şey söylemek güç. Ama hep birlikte bunun yollarını aramalı, Türkiye için hangisi daha iyidir sorusunun cevabını hep birlikte bulmaya çalışmalı, insanı, insan olmayı eğitimin merkezine koyan bir anlayışı geçerli kılmak zorundayız. Aksi takdirde huzurlu bir dünyayı hayal etmemiz güç.

Son olarak şunu da ilave etmek isterim. Yurt dışında öğretmen kalitesi ve yeterlikleri ile öğretmenler tarafından kurulan dernekler ve sendikalar ilgileniyor. Bizde ise aktif öğretmen meslek odaları yok. Edebiyat öğretmenleri odası veya birliği, fen dersleri öğretmenleri odası veya birliği gibi odalar veya birlikler kurulmalı, bu stklar bakanlık, üniversite ve toplumla işbirliği ile öğretmenler ile ilgili sağlıklı kararların alınmasına yardımcı olmalı. Bizde sendikalar üye sayısını, dolayısıyla alacakları aidatları artırmak, üyelerini layık olup olmadığına bakmaksızın idareci olarak atanmasına çalışmak en çok vakitleri alan iş. Bu açıdan bakıldığında sendikalar gelecekte daha etkin olarak var olmaları için bugünkü durumlarını ve işlevlerini sorgulamak durumundalar.

(Yeni Şafak, 21 Şubat Cumartesi 2015, s. 17)

 





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Hz. Musa yaşadı mı?
Kur'an ve Tevrat'a göre Hz. Musa

Prof. Dr. Hakan Olgun, Mısır efsanelerine göre Hz. Musa ile ilgili anlatılan kıssaların doğruluğunu tartışıyor. Horus başta olmak üzere Mısır mitolojinin temel figürleri üzerinde duruyor.

05:00 Mısır mitolojisi bağlamında Hz. Musa

12:00 Kur'an kıssalarının mahiyeti

42:00 Mısır'ın politik ideolojisi

46:00 Kadim Mısır'ın Ma'at doktrini'nin toplum üzerindeki etkisi

51:00 İbranilerin Mısır'daki tarihsel varlığı

58:00 Kur'an ve Tevrat'ta Hz. Musa

01:25:00 Hz. Musa ve Çoban kıssası

Özer Ravanoğlu'nun Türkistan Hatıraları

Uzun yıllar Kırgızistan ve Kazakistan'da bulunan Özer Ravanoğlu'nun hatıralarını anlattığı programda değinilen konulardan bazıları şunlar:

Orta Asya bozkırında bir ülke: Kırgızistan

10:00 Orta Asya'daki mimari eserlerin yapım süreçleri

20:00 Yiğitbaşı Murat ve Beş Arkadaşının hikayesi

40:00 Ahıska Türklerinin yaşadığı zorluklar

55:00 Kültür ve Sanatta Kırgızistan

01:21:00 Türk dünyasının ünlü yazarı: Cengiz Aytmatov

ismailgulec.net