NECATÎ BEY DİVANI’NDA TOPLUMSAL ELEŞTİRİ VAR MI?

[“Necati Bey Divanı’nde Toplumsal Eleştiri Var mı?”, 1. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu “Ölümünün 500. Yılında Şair Necâtî Beğ Anısına” Kocaeli Üniversitesi 15–17 Nisan 2009, ed. Gencay Zavotçu, Kocaeli: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 2009, s. 314-318.]

NECATÎ BEY DİVANI’DA TOPLUMSAL ELEŞTİRİ VAR MI?

İsmail Güleç*

Öz

Necati Bey devrinin büyük şairlerinden olup şiirleri asırlardan beri okunagelmektedir. Bu bildiride şairin divanında toplumsal eleştiri olup olmadığı tartışılacak ve bunun nedenleri üzerinde durulacaktır.

Social Criticism in Necati Beg’s Divan

Necati Bey was one of the great poet and his poems is read for ages. In this paper, we will investigate his poems whether social criticism is, or not. Moreever we will discuss the causes of these results.

Edebi eserler üzerinden toplumun sorunları irdeleme konusu Eflatun’dan bu yana tartışma konusu olagelmiştir. Realist romanın ortaya çıkmasıyla da edebi eserlerde doğrudan konu olmaya başlamıştır. Marksistler ise özellikle değiştirmek istedikleri toplumun zayıf yönlerini ortaya çıkarmayı adeta yazmanın sebebi olarak görmüşlerdir. Onlara göre ancak mevcut düzenin olumsuzluklarını ve kötülüğü iyice anlaşılırsa toplumlar daha adil olduğuna inanılan bir başka düzene geçme arzusunu duyabilirler.

Son iki asırda sistemli bir hale gelen toplumsal eleştiriyi bizde hiciv karşılamaktadır. Günümüzdeki anlaşılır haliyle bir toplumsal eleştiriden bahsetmek eski şiirimiz için söz konusu değildir. Bunun yerine daha bireysel eleştiriler ve şikâyetler görülür. Bu da çoğu kez hiciv olarak değerlendirilir.

Bunun yanında şiirler işledikleri konulara göre bir takım isimlerle anılırlar. Özellikle nasihat-amiz ve hakîmâne şiirlerde sosyal sorumluluk duygusu yaygın bir şekilde işlenir ve burada toplumda yanlış işler yapan birçok grup bazen direk, bazen de dolaylı yoldan uyarılarak eleştirilir. Bu açıdan baktığımızda eleştiri bizde oldukça yaygındır. Ancak bu tür eleştiri yine düzene karşı değil, aksine düzeni sağlamak için yapılır.

Eleştirinin o devirde olamamasının sebepleri arasında padişahların mutlak hâkimiyeti ve küttap sınıfının istikbal kaygısıyla aklından geçse bile eleştiri yapmak istememeleri sayılabilir. Bireysel eleştiri her zaman söz konusu olabilmektedir. Oysa toplumsal eleştiri bir yerde düzeni eleştirmek anlamına gelir ve düzenin sahibi bundan her zaman alınır. Padişah merkezli bir toplumda bu türden bir eleştiri yapmak biraz güç bir iştir.

Her şeyden önce eleştiri yapacak kişinin bir iddiası olmalıdır. Bu iddia siyasi olduğunda ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Bunu da ancak ülke sınırları dışında yapabilmek mümkün olmaktadır.

Üzerinde durulması gereken bir diğer husus toplumsal eleştirinin sınırlarını tayin meselesidir. Bir şairin halinden şikâyet etmesi de toplumsal eleştiri olabilir, bizzat isim vererek bir kişi veya grubu eleştirmesi de. Halini beyan için teşbih unsuru olarak kullandığı fakirlikle ilgili benzetmeleri eleştiri aldığımızda sınırlar pek genişlemekte, konu içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamaktadır.

Mübalağa için bazı büyük şahsiyetlerin küçük görülmesi hiciv mi yoksa şairin memduhunun övgüsü olarak mı anlaşılmalıdır? Şiirlerde zahid-aşık, aşık-rakîb, sufi-âşık çekişmesini zahidlerin eleştirisi şeklinde mi alacağız? Klişeleşmiş ifadeler ve imajlar nasıl eleştiri olarak kabul edilecek? Bu sorulara verilecek cevap eski şiirimizde eleştirinin sınırlarını tespit bakımından önemli olacaktır.

Toplumsal eleştiri olarak kabul edebileceğimiz şiir, özellikle siyasi idare ile farklı düşünen, doğuşu itibarıyla muhalif olan çeşitli heteredoks şairler tarafından söylenmiştir. Bu gruptaki şairlerin eleştirileri oldukça yoğun bir şekilde kullandığı görülür. Günümüz toplumsal eleştiri kuramlarına en yakın duran bu gruba giren şairlerin şiirleridir.

Eleştiri yapan bir diğer grup taşra şairleridir. Haklarının yendiği, kıymetlerinin anlaşılmadığı düşüncesinden hareketle hak etmediği halde padişah çevresinde bulunan şairler ve padişaha ulaşmasına mani olan kişiler başlıca şikayet konuları olmaktadır.

Necâtî’nin yaşadığı dönemin toplumsal eleştiri olmaması ile yakından ilgisi bulunmaktadır. Çünkü yükseliş döneminde ve devamlı zaferler kazanılan bir devirde eleştiri çoğu insanın aklına gelmez. Gelse de işler iyi gittiği için pek ciddiye alınmaz. Henüz çöküş ve bozuluş yaşanmamış, var olan aksak yönler de kuvvetli olunduğu için dikkate alınmamıştır.

Necati Bey’den önce ve devrinde sosyal eleştiride bulunan şairlere rastlarız. Harname’de Şeyhi düzeni keyfine göre değiştirip yasalara uymayanları[1], Şikâyetnâme’de Fuzulî devlet katında rüşvetin yaygınlaşmasını[2] ve terkîb-bendinde de Bağdatlı Rûhî din adamlarının yanlış işleri ile toplumdaki yozlaşmayı[3] başarılı bir şekilde eleştiri konusu yapmaktadır. Hârnâme’nin eleştiri biçimi diğerlerine göre farklıdır. Şeyhî alagorik bir hikâye anlatarak semboller üzerinden eleştirilerde bulunmaktadır.[4] Deli Lütfî’nin mizâhî risâlesi Uslu Efendi’nin Vezirler ile Münâzarât’ı[5], Fütûhî’nin latife olsun diye yazdığı Pire Manzûmesi[6] bu türde sayılabilecek hikayelerdendir. Hayretî, Usulî, Hayâlî, Nâbî, Taşlıcalı Yahyâ gibi isimlerde de bu tarz şiirlere tesadüf ederiz.[7] Deli Lütfî’nin ismini anmadan eşek üzerinden devrindeki kimi müderrisleri hicvetmesi, Futuhî’nin askerlikten şikayetlerini pire üzerinden yapmasına karşı Necâtî katırı için yazdığı mersiyede herhangi bir kesimi veya kişiyi eleştirmez.

Bütün bunlardan sonra Necatî’de toplumsal eleştiri olup olmadığı sorusuna cevap arayabiliriz. Taradığımız ve okuduğumuz kadarı ile Necati Bey’de[8] sistemli bir eleştiri bulunmamaktadır. Kaside yazmaktan aciz olmayan bir şair olduğu halde Fatih Sultan Mehmet öldüğünde ardından bir mersiye yazmaması dikkat çekicidir. Çavuşoğlu, Fatih’in Cem Sultan’a düşkünlüğünü bildiği için Beyazıt’ı üzebileceği endişesiyle mersiye yazmadığını düşünmektedir.[9] Bu durum Necati’nin ta o zamanlarda bir ikbal beklentisi içinde olduğunu, bunu engelleyecek hareketlerden kaçındığını göstermektedir. Bu kadar hassas olan birinin düzeni ve toplumu eleştirisi pek mümkün görünmemektedir.

Divan’ında yer alan arpa ve katır kasidelerinde ise herhangi bir eleştiri görülmez. Ölen katırın ardından yazdığı mersiyesini[10] büyük ihtimalle çok beğendiğini her fırsatta dile getirdiği Şeyhî’ye[11] özenerek yazmış olmalıdır.

Şair’in hiç eleştiri yapmadığını da söyleyemeyiz. Onun eleştirileri şiir ve şairle ilgilidir. Yazdığı şiirlerin yeteri kadar ilgi görmediğini düşündüğünde ve kendisine ilgi gösterilmediğinde şikâyetçi olabilmektedir.

İrişür hâsa vü âma kerem-i şâh meger

Bu Necâti kulunun tab‘-ı revândur günehi

Divan’ını incelediğimizde Necâtî’nin kötü şairleri ve kâtipleri sıkça eleştirdiğini görürüz. Devrindeki kimi şairleri eleştirmesi kendisine rakip olma ihtimalinden ötürü olabilir. Kâtipler ise onun şiirlerini yanlış istinsah ettikleri için eleştiriye maruz kalır. Başka şairleri eleştirenin eleştirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Devrinde de Necâtî’yi eleştirmiş olmalılar ki şu beyti söylemiştir.

Necâtî’ye nacak dirler ve likîn gerçek eydürler

Havârıc boynın urmaga Ebû Müslim nacağıdır (Ferd 17)

Necâtî kendi beğenen ve öven bir şairdir. Onun kendini övmesini gereğinden fazla bulanlar olacak ki bunlara şu şekilde cevap vermektedir.

Ögünmegi yerersin egerçi Necâtîyâ

Umar mısın ki ehl-i cihâda temîz ola

Mısr-ı hünerde kendüyi satmak gerek kişi

Yûsuf gibi dilerse ki vara azîz ola (Kıta 79)

Sıradan insanların şiirlerine nazire yazması şairimizin pek hoşuna gitmemektedir.

Ey benim şi‘rüme nazîre diyen

Çıkma râh-ı edebden eyle hazer

Dime kim üşde vazn ü kâfiyede

Şi‘rüm oldı Necâtî’ye hem-ser

Harfi üç olmag ile ikisinün

Bir midür filhâkîka ayb u hüner (Kıta 23)

Rüşvetin ne kadar tesirli olduğunu ifade etmesi sosyal bir eleştiri sayılabilir. Ancak bu bir eleştiriden daha çok bilinen bir durumu veciz bir şekilde ifade etmek gibi durmaktadır.

Bir akçenin bitürdügin bitürmez yüz kişi varsa

Aziz itmiş anı Allah hemânâ dest-i kudretdür

Filorininün bitürdügin bitürür akçe de gerçi

Ve likîn şol kadar vardur filori sikke-sûretdür (Kıta 20)

Şiirlerinde seçkincidir ve halkın anlayabileceği şiir yazmak ona göre değildir.

Hiç açma Necâtî bâb-ı şi‘ri

Şol kimesneye kim ola nâdân

Kim beyti ider âvâm tab‘ı

İl kondugı hâne gibi virân (Kıta 62)

Ne bilürler hüner nedür bu avâm

Hüner anı avâma satmakdur

Kim seçer incesini dülbendün

Lutf anı ögetçe sarmakdur (Kıta 25)

Necâtî’nin eleştirdiği bir diğer grup da kâtiplerdir. Katiplerden çok çekmiş olmalı ki bu konuda bir hayli söz söylemiştir.

Ker kişi ögüp göge çıkarmak

Câizdür olursa Beyt-i Ma‘mûr

Feryâd u figân ki dürr-i nazmı

Kâtipler ider hebâ-ı mensûr (Kıta 31)

Bî-akl u bî-sitâre vü meflûs u mendebûr

Yokdur cihânda bir dahi ehl-i kalem gibi (Kıta 83)

Burada ehl-i kalem derken kastettiği kendisi gibi katip olarak çalışanları kastetmiş de olabilir. Bu durumda akla padişaha ve şehzadeye yaranmak isteyenlerin birbirlerine oynadığı oyunlar gelebilir.

Ey bî-bedel ne fâide eşâr-ı dil-firîb

Olmaya çünki kâtip olanun mehâreti

Kâtip didükleri yazar eş‘ârumı velî

Ben didügüm gibi degül olan ibâreti

Tahrîb itdi şi‘rümi mahzâ bir iki türk

Görmedi kimse buncılayın nehb ü gâreti

Divânumı yazar sanasın kim kömür alub

Karardur âh şâhum ile bir imâreti

Nûn ile cimi bir yere yazmaz şu korkudan

Ki ide Necâtî lafzına nâ-gâh işâreti (Kıta 91)

Şiirden anlamayanları da eleştirmektedir.

İçinde ne zûr ve ne telbîs

Şi‘re ne içün yalan diye halk

Yalan ise de tefâvüti var

Hiç ola mı bir zinâ ile calk (Kıta 50)

Yazdığı bir kaside beğenilmediğinde kendini savunmak için söylediği şu sözler anlamlıdır.

Gücdür ne kadar dir isen ey dil

Tarz-ı gazeli re‘âyet itmek

Her bir kişinün murâdı üzre

Her beytde bir zerâfet itmek

Âsân degül a benüm efendim

Dünyâyı bütün ziyâfet etmek (Kıta 52)

Öldükten sonra bile şiirlerinin kıymet bilmeyenlerin eline geçmesine razı olmaz. Kaba saba şiirden anlamayanların onun şiirini okumamalarını ister.

Ey Necâtî ölünce divânı

Kimseye mâlkâne yazdurma

Kati kız nakşidür senün şi‘rün

Ehl-i beyt olmayana yazdurma

Degmesin dâmenine nâ-mahrem

Terk it Türkmâna yazdurma

Andan öğrendiler hep efsûnı

Galât idüb fesâne yazdurma

Ömrünün hâsılıdurur anı sen

Hele şol bir fülâna yazdurma (Kıta 77)

Beğenmediği şairleri eleştirmekten çekinmez.

Sular ki âdemîdür halk içinde yiyüb içüb

Nihânî yerde takâzâ gelürse del‘ eyler (Kıta 32)

Haddini bilmeyen yeni yetme şairlere de hoş gözle bakmaz.

İşidilür ki ugrular giricek bir eve dünle

Ölü toprağunı saçup uyudurlarmış insânı

Hemânâ yeni şâirler geçüp eski olanlardan

Söz alup iledüp mağrûr iderer nice nâdânı

Eğer kim vireler nazma hayâ-ı gayr ile sûret

Kani ol manî-i hâs u kani ol tab‘ cevlânı

Sakın geçmişlerün sözin getirüb şi‘rine katma

Satamazsın zerâfet meclisinde zinhâr anı (Kıta 90)

Yukarıda sıralanan örneklerden de anlaşılacağı üzere Necati Bey’in en hassas olduğu nokta şiiridir. O, diğer büyük şairler gibi şiirlerini beğenmekte, şiirlerine, sıradan şairlerin nazire yazmasından hoşlanmamaktadır. Sanat anlayışı bakımından seçkinci olup halka inmek veya ulaşmak gibi bir arzusu bulunmamaktadır. Şiirlerini yanlış veya eksik yazan katiplere kızmakta, şiirden anlamayanları adam yerine koymamaktadır. Şiirine karşı yapılan eleştirilere cevap vermekte ve büyüklüğünün farkında olan her şair gibi şiirlerine çok güvenmektedir.

Özetle söyleyecek olursak, Necâtî Bey’in şiirlerinde sanat anlayışından ve kişisel özelliklerinden kaynaklanan bir eleştiri bulunmaktadır. Yaşadığı devirden ve kişisel özelliklerinden kaynaklanan nedenlerden dolayı Necati Bey’in şiirlerinde toplumsal eleştiriden bahsetmek çok güç görünmektedir.

Kaynakça

Aytür, Ünal: “Bazı Hiciv Türleri Üzerinde”, DTCF Batı Dil ve Edebiyatları Araştırma Dergisi 3, s. 147-148.

Çavuşoğlu,Mehmet: Necati Bey Divanı’nın Tahlili, Ankara: MEB, 1971, s. 9

Demir, Hiclal: Çağlarını Eleştiren Divan Şairleri: Hayreti, Usuli, Hayali, [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi] Bilkent Üniversitesi, Ankara: 2001

Karahan, Abdülkadir: “Fuzûlî’nin Mektupları II”, TDED III, s. 1-2.

Köprülü, Fuad: “Deli Lütfi’nin Mizahi Risalesi”, Hayat IV/100 (25 Teşrinievvel 1928), s. 2.

Rûhî: Külliyât-ı Rûhî-i Bağdâdî, İstanbul: 1287.

Tarlan, Ali Nihat: Necati Bey Divanı, Ankara: MEB, 1963.

Timurtaş, Faruk Kadri: Şeyhî’nin Harnâmesi, İstanbul: 1971.

Yöntem,Ali Canip: “Enîsü’l-Guzât”, Hayat, II/39 (25 Ağustos 1927), s. 3-4.



* Sakarya Üniversitesi.

[1] Faruk Kadri Timurtaş, Şeyhî’nin Harnâmesi, İstanbul: 1971.

[2] Abdülkadir Karahan, “Fuzûlî’nin Mektupları II”, TDED III, s. 1-2.

[3] Rûhî, Külliyât-ı Rûhî-i Bağdâdî, İstanbul: 1287.

[4] Batıda bu tür alogorik hikaye biçimindeki eleştirilere ingénu denmektedir. (Ünal Aytür, “Bazı Hiciv Türleri Üzerinde”, DTCF Batı Dil ve Edebiyatları Araştırma Dergisi 3, s. 147-148.)

[5] Fuad Köprülü, “Deli Lütfi’nin Mizahi Risalesi”, Hayat IV/100 (25 Teşrinievvel 1928), s. 2.

[6] Ali Canip Yöntem, “Enîsü’l-Guzât”, Hayat, II/39 (25 Ağustos 1927), s. 3-4.

[7] Hiclal Demir, Çağlarını Eleştiren Divan Şairleri: Hayreti, Usuli, Hayali, [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi] Bilkent Üniversitesi, Ankara: 2001.

[8] Ali Nihat Tarlan, Necati Bey Divanı, Ankara: MEB, 1963.

[9] Mehmet Çavuşoğlu, Necati Bey Divanı’nın Tahlili, Ankara: MEB, 1971, s. 9

[10] Mehmet Çavuşoğlu, a.g.e., s. 269.

[11] Mehmet Çavuşoğlu, a.g.e. s. 17.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bir hadis alimi nasıl yetişiyordu?

İslam Dünyasında İlim Tahsili
08:15 "Ravi" Kitabının Yazılış Serüveni
19:00 Basra, Kufe, Yemen Hadis İlmi İçin Önemli Merkezler mi?
38:00 Hadis Ravisinde Aranan Şartlar Nelerdir?
41:00 Hadis Ravilerinin Yolculukları Nasıl Gerçekleştirildi?
44:00 Türk ve İslam Dünyasında Kervansaraylar
50:00 Hicri İkinci Asırda Hadis Dersleri Nerede ve Nasıl Veriliyordu?
54:00 Hadis Halkaları Nedir?
01:01:00 İslam Dünyasında İlim Tahsili
01:07:00 Hicri İkinci Yüzyılda Hadis İlminde Müzakere
01:22:00 Bir Hadisin Sahih Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılırdı?

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

ismailgulec.net