Eski Türk Edebiyatı Dersleri Nasıl Olmalı?

 

Bu iki ders dışında Eski Türk Edebiyatı derslerini destekleyen başka dersler de vardır. Osmanlıca dersleri bunların başında geliyor. İyi bir Osmanlıca dersi gören öğrenci Eski Türk Edebiyatı dersine daha hazır geliyor ve başarılı olma ihtimali artıyor. Edebiyat Bilgi Kuramları II dersinde yine edebî sanatlar, nazım biçim ve türleri görüldüğü için Eski Türk Edebiyatı dersine doğrudan katkı sağlıyor. Halk edebiyatı dersinde ise özellikle aruzla yazılan Âşık Edebiyatı nazım biçimlerinin Eski Türk Edebiyatı derslerine katkısı olduğunu söyleyebiliriz.

2. sınıfta haftalık iki saat olan bu derste öğrencilere edebiyat tarihi, nazım türleri ve biçimleri, edebî sanatlar, aruz, kelime, gramer (Arapça-Farsça basit kurallar) öğretmenin yanı sıra edebiyatımızın zirve şahsiyetleri ile temel metinleri göstermek, okutmak, meşhur beyit ve mısralardan haberdar etmek durumundayız. Bir de bunları ortaokul öğrencilerine nasıl öğreteceklerini öğreteceğiz.

Bütün bunları yaparken bizi bekleyen bazı müşküller var. Bunlar, öğrencilerin derse olan direnci ve önyargısı, donanım bakımından eksik oluşları, ders saatlerin az olması, diğer dersler tarafından desteklenmemesi ve bölümlerde bu konularda etkinliklerin az oluşları olarak sıralanabilir.

Bu tür zorluklarla karşı karşıya kaldığımızda, ‘ne yapalım’ diyerek işi oluruna mı bırakmalıyız, yoksa bu sorunları aşmak için formüller mi üretmeliyiz? Ben yıllar boyunca girdiğim derslerden edindiğim tecrübeler sonucunda ürettiğim çözümleri paylaşayım.

Her şeyden önce vaktimizi ekonomik kullanmalıyız. Bunun için ders dışında öğrenebilecekleri konuları ve bilgileri verilen ödev ve diğer etkinliklerle öğrencilere kazandırmalıyız. Böylece ders saatlerinin yetersizliğinin verdiği sıkıntıyı giderebiliriz.

Öğrencilerin derse önyargılı geldikleri herkesin malumudur. Bu önyargıyı kırmayı ilk haftada halletmeye çalışmak yerine zamana yaymalıyız. Bunun için dersi sevdirmenin yanı sıra öğrencileri sınıfta derslere daha çok dâhil etmenin yollarını bulmalıyız. Ders dışı etkinlikleri mutlaka yapmalı ve yaptırmalıyız. Tanınmış hocalarımızı konferansa çağırmak, konusu Eski Edebiyatla ilgili olan roman ve hikâyeleri okutmak, filmleri seyretmek ve seyrettirmek üzerinde durmamız gereken konular olmalıdır.

Özellikle Osmanlıca ve Yeni Türk Edebiyatı derslerine giren hocalarla eşgüdümlü çalışmalıyız, birbirimizden haberdar olmalı ve birbirimizi destekleyecek şekilde programlar yapmalıyız.

Derslerde öğrencilerin bildikleri konulardan yola çıkmalı, örneklerimizi günlük hayattan seçmeye dikkat etmeliyiz. Öğrencilere özellikle kulağa hoş gelen klasik şarkıları dinletmeli, Sezen Aksu, Orhan Gencebay gibi günümüz sanatçılarının eserlerinden örneklerle şiiri daha iyi anlamalarını sağlamalıyız. Derslerde işleyeceğimiz metinlerin kolay, güzel ve etkileyici olmasına mutlaka dikkat etmeliyiz.

Biz ne kadar bunları yapmaya çalışırsak çalışalım tek başımıza başarmamız çok zor. Bunun için her şeyden önce öğrencileri ikna etmemiz ve dersi sevdirmemiz gerekiyor. Ayrıca bölümdeki diğer hocalarla aynı dili konuşmalı, diğer hocaların Klasik Türk Edebiyatını kötülemelerine ve gereksiz olduğuna dair konuşmalar yapmalarına engel olmalıyız.

Osmanlıca derslerinin çok verimli geçmesi bizim için oldukça önemlidir. Bu bakımdan mümkünse iki dönemlik Osmanlıca derslerinin bir dönemine bir eski edebiyatçının girmesini sağlamalıyız.

Peki derslerde neler yapabiliriz veya yapmalıyız? Ben kendi uygulamalarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şiir ezberlemek

Mutlaka öğrencilere, kendilerinin seçtiği bir gazeli ezberletiyorum. Bu gazelleri sınıfta veznine uygun bir şekilde okutup not veriyorum. Her sınıfta çok güzel gazel okuyan üç-beş öğrenci çıkıyor. Büyük bir kısmı sadece ezberliyor, çok az bir kısmı da ezberleyemiyor veya ezberlemiyor. Ezberleyen öğrencilerin şiiri okumaktan çok zevk aldıklarını gözlemliyorum. Şu ana kadar olumsuz bir durumla karşılaşmadım.

Kolay metinler seçmek

Öğrencilerin anlamak için lügati bıkacak kadar karıştırmayacakları şiirleri tercih ediyorum. Özellikle ilk derslerde neredeyse ilk okuduklarında anlayacakları şiirleri okuyoruz. Mesela Zeynep Hatun’un;

Bu dünyayı seninle sevmişim ben,
Benim sensiz bu dünya nemdir ey dost.

beytiyle başlayan gazeli veya;

Hâlini bilmez perîşânın perîşân olmayan (Ahmet Paşa).

Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur (Nev‘î).

Dahl eden dinîmize bâri müselmân olsa (Küfrî Bahayî).

gibi günlük hayatta da kullanabilecekleri mısra-ı berceste ve beyitleri gösteriyor ve anlatıyorum. Böylece çocukları metinlerin içine çekebiliyorum.

Müze ve bahçe gezintileri/görsellerden yararlanmak

Özellikle beyitlerde geçen eşyaların anlatılması için mutlaka müzelerin görülmesine gerek oluyor. Çoğu artık kullanılmayan, müzelerde bile bulunmayan eşyaları çocukların bilmeleri ve kavramaları oldukça zor. O nedenle anlatılanları mutlaka müze gezileri veya görsellerle desteklemek gerekiyor.

Edebiyatımızda çiçeklerin müstesna yeri var. İçinde “çiçek” olmayan gazel hemen hemen hiç yok gibi. Buna karşın çiçek adlarını bilsek de çoğu kere tanımıyoruz. O yüzden şiirde geçen çiçekleri mutlaka sınıfa getirmeli ve çocuklara o çiçeğin neye neden benzetildiğini örnek üzerinden göstermeliyiz. Aksi takdirde çocukların teşbih yönünü algılamaları oldukça zor oluyor.

Aruzu kolay kalıplarla öğretmek

Aruzu öğretmeye kolay kalıplardan başlıyorum ve mümkünse herhangi bir düzeltmeye muhtaç olmayan sağlam beyitler üzerinden gidiyorum. Ben genellikle aruzu öğretirken öğrencilerin kelimelerini bildiği şiirleri seçiyorum. Bunun nedeni çocukların şiiri anlamak için uğraşmamaları, doğrudan aruza odaklanmalarıdır. Mesela dört feilatün’ü, Faruk Nafiz Çamlıbel’in şu şiiriyle öğretmeye çalışıyorum.

Hangi sözlerle ninem gönlümü açmışsa bana,
Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime.
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır,
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme gönlüm dilime.

veya Yahya Kemal’in söylenmediğinde hece vezniyle yazıldığı sanılacak şu şiiriyle:

Sanırım ismini kuşlar heceler,
Seni söyler, bana dağlar dereler.
Su çağıldar, kuzular kırda meler,
Seni söyler, bana dağlar dereler.

Bu şiirler üzerinde aruz kalıbını bulan bir öğrenci bir müddet sonra daha zor beyitlerde de aruzu tespit etmeye başlıyor.

Edebî sanatları günlük hayattan seçmek

Edebî sanatları mutlaka günlük hayattan seçerek veriyorum. Hatta o anda sınıfta cereyan eden bir olay, bir söz bile bazen edebî sanat için örnek olabiliyor. Bir seferinde burnundan ameliyat olan bir öğrencinin gazel okumak için öncelik istemesi üzerine bir başka öğrencinin;

Burun farkı(yla) kazandı/okudu.

demesi üzerine kinayeyi anlatmıştım ve çocukların da çok hoşuna gitmişti. Bir başka seferinde bir halı reklamında geçen “Bu halının üzerinde durulur.” cümlesini yine kinayeye örnek olarak vermiştim. Öğrencilerden dinledikleri reklamlarda, okudukları manşetlerde gördükleri edebî sanatları, özellikle istiare, mecaz ve kinayeyi bulmalarını istediğimde bunun oyuna dönüştüğünü ve çok zevkli olduğunu gözlemliyorum. O yüzden edebî sanatları mutlaka günlük hayattan veya sevilen çağdaş şairlerden örnek vererek anlatırım. Böylece hem öğrencileri derse çekiyor, hem de Eski Edebiyat derslerinin bugün için de gerekli olduğunu göstermiş oluyorum. Bu uygulamaların sonucunda itirazların azaldığını görüyorum.

Tezat için;

Kanı ol gül gülerek geldiği demler şimdi,
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
(Mahir).

Redd-i matla örneğini Sezai Karakoç’tan veriyorum.

Yağmur duasına çıksaydık dostlar,
Bulutlar yarılır, hava açardı.
Şimdi ne ihtimal ne imkân var,
Göğe hükmetmekten kolay ne vardı,
Yağmur duasına çıksaydık dostlar.

İham-ı tezat/istiare örneğini Âşık Veysel’den veriyorum.

Dağlar çiçek açar,
Veysel dert açar.

Bilinenden bilinmeyene doğru gitmek

Mesela sabah esen rüzgârdan bahsedeceksem önce Ülkü Tamer’den;

Seher yeli çık dağlara,
Güneş topla benim için.

dizelerini okuyor ve üzerinde konuşuyorum. Ardından Fuzulî’nin

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge,
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı.

beytini okuduğumda öğrencilere sabah rüzgarını anlatmak zorunda kalmıyorum. Böylece öğrenciler şiirlerin eski-yeni aynı konular üzerinde durduğunu ve birbirinden bağımsız anlaşılamayacağını öğreniyorlar.

Gözlerin ağlamaktan kan çanağına dönmesini anlatmak için sırayla önce;

Kan oturmuş gözlerime,
Gözlerim yangın yeri.
Ağlarım hep hâlime ben,
Gördüğüm günden beri.

daha sonra;

Gözlemekten kan oturmuş gözlerim yangın yeri,
Gitmiyor yaşlar gözümden gördüğüm günden beri.

ve en sonra;

Gark-ı hûndur dîdegânım cây-ı ihrâk âdetâ,
Eşk-i çeşmim gitmiyor rûyun görelden dilberâ.

beytini örnek olarak veriyorum. Böyle yapınca bu sefer anlam üzerinde fazla durmadan sadece kelimelerin anlamlarını vererek öğrencilerin şiiri daha iyi anlamalarını sağlamış oluyorum.

Yalnızlık konusunu işlerken Kemalettin Kamu’nun

Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde.
Varsın gene bir yudum su veren olmasın,
Baş ucumda biri bana “su yok” desin de.

dizelerinden sonra şu beyti anlatmak hiç de zor olmuyor benim için.

Pâyin sadâsı gelse de sen hiç gelmesen,
Kıyâmete dek beklesem vuslat istemem.

Behçet Necatigil’in şu şiirinde karanlıkta kederin artmasını anlayan öğrenci

Fuzuli gibi
Mum olmalıydı da
Mum yakmalıydım.
Gam gecesinde
Elektirik ışığı, kabul
Fakat çok çiy düşüyor.
Karanlıkta olursam
Bilinen şey,
Karanlıkta keder artar.

Fuzuli’nin meşhur beytinde geçen kara bahtı daha iyi anlıyor.

Şeb-i hicran yanar canım, döker kan çeşm-i giryanım,
Uyarır halkı efganım, kara bahtım uyanmaz mı?

Şarkılarla öğretmek, sevdirmek

Çocuklara klasik şiiri şarkılarla sevdirebileceğimizden bahsetmiştim. Örnek olarak Mustafa Sevilen’in meşhur şarkısını dinletiyorum önce:

Mevsimler yas tutup güller ağlasın,
Ahımla inleyen eller ağlasın.
Mademki sen yoksun şimdi yanımda,
Leylaklar dökülüp güller ağlasın.

Mustafa Sevilen gülleri ağlatırken Baki, “Kanuni Mersiyesi”nde sünbülleri ağlatıyor.

Sünbüllerini mâtem edip çözsün ağlasun,
Dâmâna döksün eşk-i firâvânı kûhsâr.

Yeni şiirde eskiden izleri göstermek

Bunun faydası bizim için. Öğrenciler Yeni Türk Edebiyatı derslerinin Eski Türk Edebiyatı derslerinde de işe yaradığını görüyorlar ve daha dikkatli dinliyorlar. Bunun için ben mutlaka;

 

  • Divan (Turgut Uyar),
  • Divançe (Behçet Necatigil),
  • Rubailer (Nazım Hikmet),
  • Eski Şiirin Rüzgârıyla (Yahya Kemal),
  • Sadabada Kaside (Turgut Uyar),
  • Hürrem Sultan’a Gazel (Oktay Rifat),

 

kitaplarını ve şiirlerini okumalarını isterim, bir kısmını da derslerde ve aralarda, öğrencileri rahatlatmak için okuturum.

Derslerde neler yapalım?

Bunların dışında derslerde neler yapıyorum, biraz da ondan bahsedeyim:

 

  • Hiçbir zaman öğrencilerin karşılarına çıkmayacak nazım biçim ve şekilleriyle vakit kaybetmiyorum.
  • Özellikle dini günler için yazılmış şiirleri dini gün ve bayramlara getiriyorum, Mevlid Kandili haftasında bir naat okumak gibi. Öğrencilerin bu durumlarda metni daha dikkatli takip ettiklerini gözlemliyorum.
  • Metinleri seçerken gençlerin ruhlarına ve psikolojilerine hitap edenleri tercih etmeye çalışıyorum.
  • Sınavlarda zor sorular sormuyorum.
  • Derslerde bol bol hikâye ve menkıbe anlatıyorum.
  • Ezberletmek kötü bir şey değil, mutlaka bir gazel ezberletiyorum.
  • Öğrencileri metinlerin içine çekmeliyiz. Sevdiği için kendisini yaralayan bir âşıktan bahsederken öğrencilere sevdikleri için yaptıkları fedakârlıkları soruyorum.
  • Metinlerden etkilenerek şiir ve hikâye yazma ödevleri veriyorum.
  • Dersleri metin merkezli değil, öğrenci merkezli işliyorum.
  • Yeni şiirle karşılaştırmalı bir ödev veriyorum.

 

Sınavlarda ve değerlendirmede neler yapıyorum?

Öğrencilerin başarı durumlarını sadece vize ve final notuna göre vermiyorum.

Kısa sınav: Sözlükler açık, bir beyit veriyorum, nesre çeviri ve açıklamalarını istiyorum. Sözlük yardımıyla bir beyti çözüyorlarsa benim için başarılı olmuş sayılır.

Performans: Bir gazel ezberletip okutuyorum.

Takım çalışması: Öğrencileri gruplara ayırıyorum, çağdaş şairlerin şiirlerini taratıp eskiden izler aratıyorum.

Ödev: Sevdikleri bir şairin şiir kitaplarında edebî sanatları bulduruyorum ve bir beyit veriyor, bir deneme yazmalarını istiyorum. Böylece hem ne anladıklarını, hem de nasıl ifade ettiklerini görüyorum.

Bütün bu etkinlikleri notlandırıyor ve geçme notunu veriyorum.

Sonuç olarak Eski Türk Edebiyatı dersleri diğer derslerden farklı olarak uğraşmamız gereken bir ders. Her şeyden önce bu dersi; öğrencilerin önyargılarını kırmak, dersten daha çok klasik edebiyatımızı sevdirmek, meşhur şairlerimizi tanıtmak zorunda olduğumuz genel kültür dersi olarak görmeli; iyi bir entelektüelin bilmesi gereken şeylerin öğrenildiği bir ders hâline dönüştürmeliyiz.

 


* 30-31 Ekim 2014 tarihlerinde Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde düzenlenen Ana Dili Olarak Türkçenin Eğitimi-Öğretimi Çalışma Toplantısı’nda sunulan bildiri metnidir.

** Prof. Dr., Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü; tiryakizade@yahoo.com





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

Ramazan ilahileri

Nureddin Cerrahi "Terk Ehli" Sözüyle Ne Kast Etmiştir?

31:25 "Eğer Bilmiyorsanız İlim Sahiplerine Sorun Ayetini Nasıl Anlamalıyız?

34:45 "Zikir İnsanı Diri Tutar" Sözünden Ne Anlamalıyız?

38:40 Hz. Pir Hasan Sezai'nin Nutk'u Şerifi

57:40 "Semadan Sırrı-ı Tevhidi" İlahinin Yazılış Hikayesi

ismailgulec.net