Sivâsî ve Asaf Hâlet Çelebi’ye aynı şeyleri terennüm ettiren ne idi?

Mutasavvıfların üzerinde özenle durdukları konuların başında kalbin temizlenmesi gelir. Kalbin temizlenmesi ise iki aşamalıdır. İlki Yunus Emre'nin gönül pasını yumak olarak tarif ettiği gönlü kötü düşüncelerden arındırmak, ikinci aşama ise iyi ve güzel şeyler de olsa bu dünyaya ait olan nesnelere, kavramlara ve şahıslara olan sevgiyi oradan kaldırmaktır. Bunlardan ilki şeriat ile, ikincisi de tarikat ile olur. Böylece boşalan gönül Allah ve sevgisi ile dolacaktır. Buna da marifet denir. Marifet sahibi olduktan sonra da hakikat kendiliğinden gelecektir. Tasavvuf yolcusunun arzularının en önemlisi de budur.

Mesele mühim olunca özellikle mürşit mesabesinde olan mutasavvıflar bu konuda özlü sözler ve şiirler söylemişler, müritlerine ve takipçilerine gönlü temizlemenin yollarını anlatmışlar, cesaretlendirici ve ümit verici vaaz u nasihatlerde bulunagelmişlerdir.

Aynı zamanda şair olan mutasavvıflar bu durumu şiirlerinde mutlaka dile getirmişler ve veciz bir şekilde ifade etmişlerdir. Şemsedddin Sivâsî'nin (1520-1597) bir nutkunu örnek olarak vereyim. Ancak yazmadan önce şairi hakkında kısa bilgi vereyim.

Beyitlerini alıntılayacağım mutasavvıf şair Şemseddin Sivasî Horasan'dan Tokat'a gelen bir şeyhin oğludur. Uzun yıllar Sivas'ta yaşadığı ve orada vefat ettiği için Sivasî olarak bilindi. Bir Halveti şeyhi olan Sivasi'nin birçok eseri var. Üniversite hocalığını bırakıp tekkeye geçenlerden o da. Yeğeni Abdülmecid Sivasî İstanbul'a gelerek irşat faaliyetlerini sürdürdü ve İstanbul'da vefat etti. Kadızadeliler ile Sivasîler arasındaki kavganın taraflarından biri de aynı zamanda Abdülmecid Efendi ve muhipleridir.

Şemsettin Sivâsî'nin pek bilinen bir nutkunda Hakk'a ulaşmanın yollarından bahseder. Bestelenen ve birçok sanatçı tarafından da seslendirilen bu nutkun ilk iki dizesi şöyledir.

Vâsıl olmaz kimse hakk'a cümleden dûr olmadan

Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür-nûr olmadan

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede hakk

Pâdişâh konmaz saraya, hâne mamûr olmadan

Her şeyden elini eteğini çekmeden ve uzaklaşmadan Hakk'a ulaşmak mümkün değil. Gönül nurla dolmadan hazinelerin açılması da mümkün değil.

Eğer Hakk'ın gönlüne tecelli etmesini istiyorsan masivayı, Hak'tan gayrı olan her şeyi, gönlünden çıkarmalısın, onları düşünmemeli, aklına getirmemelisin. Çünkü evi güzelleştirmeden ve temizlemeden sahibi olan gelip oraya oturmaz.

Gönül, Yunus Emre diliyle söylersek Çalab'ın tahtıdır ve Hakk'ın durağıdır. Ama Hakk'ın gönle girmesi için önce temizlenmesi gerektiğini veciz bir şekilde söyler Sivasî.

Sivasî'den beş asır sonra yaşayan bir diğer mistik şair Asaf Halet Çelebi de gönül temizliğinden bahseder ama farklı bir biçimde ve tonda. O, Hak'tan uzaklaştıran şeyleri putlara benzetir. İbrahim başlıklı meşhur şiiri şöyle başlar.

ibrahim

içimdeki putları devir

elindeki baltayla

kırılan putların yerine

yenilerini koyan kim

Şairin muhatabı İbrahim'in yerine koyduğu ve benzettiği kendisidir. Daha sonra İbrahim'den, yani kendisinden putları kırma konusunda kendisine yardım etmesini ister.

İçimdeki putları devir

elindeki baltayla

Şair, Hz. İbrahim'in puthaneye giderek tüm putları kırdıktan sonra elindeki baltayı en büyük puta asması olayına telmihte bulunur. Akla gelen ikinci şey ise İbrahim'in de makamının olduğu Kabe'deki putların temizlenmesidir. Çünkü edebiyatımızda gönlün Kabe'ye benzetilmesi sıkça görülür.

Gel gönül Kabe'sin ziyaret kıl

Kim oluptur makâm-ı İbrahim (Ahmet Paşa)

Şairin kendisine seslendiği ve gönlündeki onu hakikatten uzaklaştıran arzu ve heveslere benzettiği putlardan temizlemesini ister. Ancak bu o kadar kolay olmaz. Çünkü;

kırılan putların yerine

yenilerini koyan kim

Şair cevabını bildiği bir soruyu soruyor aslında. İbrahim'in kırdığı putların yerine yenilerini koyanlar putların kırılmasından hoşlanmayan Nemrud'un adamları. İnsan için düşündüğümüzde ise Nemrud'un yerini bu sefer şeytan alıyor. Çünkü şeytan kişinin Allah'a yaklaşmasını istemez. İnsan gönlündeki putlar kırdıkça, önündeki duvarları yıktıkça şeytan yeni duvarlar örer. O halde putları bir kez yıkmak ve kırmak yetmiyor, şeytanın putları tekrar koyabileceği imkânı ve şartları bulamaması lazım. Şairin burada bir gayret içinde olduğunu, kırmaya çalıştığı putların yerine hemen yenisinin konulduğunu, şeytanın kendisini rahat bırakmadığını görüyoruz.

Şairin kendisine veya okura sorduğu bu soru aslında içine düştüğü bir durumu, bir sıkıntıyı ifade etmekten başka bir şey değil. Başlangıçta bu dünyaya ait nesnelerin sevgisi olarak yer alan putlar yıkıldıktan sonra yeniden yerine başka putların konulması akla seyr ü sülukunda yolundan vazgeçirmek, çeldirmek, ayaklarını kaydırmak için kalbe ilham edilen muhabbetleri getiriyor.

Biri mürşid, diğeri henüz mürit, biri klasik diğeri yeni iki şairimizin gönlün temizlenmesi gerektiğini biri muhatabına diğeri kendisine telkin ettiğini görüyoruz. Tasavvuf öyle bir şeydir ki hangi tarikat veya yol olursa olsun hep aynı şarkıyı terennüm eder. Farklı olan besteler ve güftelerdir. Mana değişmez. Değil 500, binlerce sene geçse bile.

Cümlenin maksudu bir amma rivâyet muhtelif





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

18 Mayıs 1944 Büyük Kırım Sürgünü

Stalin, II. Dünya Savaşı’nın ardından 18 Mayıs 1944’te Kırım’daki 420 bin Kırım Tatarını bir gece yarısında evlerinden alınıp sürülmelerini emrini verir. Bu arada Kırım Tatar erkekleri, Kızılordu’da askerdir ve Almanların Nazi ordusuna karşı savaşmaktadır. Geride kalanlar ise çoğunlukla kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hastalardır. Kocaları, babaları, evlatları Ruslar adına cephede savaşırken kimsesiz ve çaresiz Kırım Türkleri, bir gece yarısı yataklarından kaldırılarak 15 dakikada evlerini boşaltıp çıkmaları istenmiş, hayvan taşınan vagonlara doldurularak Orta Asya, Urallar ve Sibirya’ya sürgün edildiler. Sürgün edilen 420 bini aşkın Kırım Tatarının yarısı ya sürgün yolunda veya gittikleri yerlerde açlık, susuzluk ve hastalıktan hayatını kaybetti. Ruslar, hayatlarını kaybetmesi için de her türlü şartı sağladı. Mesela önce salamura balık yedirip sonra bataklıktaki sudan içirerek bulaşıcı hastalığa yakalanmalarını sağladılar. Dünyada benzeri nadir görülen zulümlerden biri idi.

Bambaşka bir alem: Metaverse

Hizli bir degisim sürecinden geçen dünya ve insanligi kusatan her yeni durum, insana ve dünyaya geri dönen sonuçlariyla etkisini sürekli kilmaktadir. Özellikle teknolojik gelismeler, yarattigi kirilmalarla hem insanin kendisi hem de çevresi üzerine farkli bilimlerin inceleme konusu olabilecek içerikler üretmektedir. Dogrusu sosyal bilimler bu hizli degisimleri anla(mlandir)maya yetismekte dahi zorlanmaktadir desek yeridir. Bu durum kimi zaman gelismelere yetismeyi zorlastirsa da yeni gelismelerin takip edilerek bir perspektif sunulmasi da basta sosyal bilimler açisindan önem tasimaktadir. Bu gelismelerden birisi de Metaverse’tür.

ismailgulec.net