Afganistan, bize uzak bir yer değil

Bugünlerde asker gönderip göndermemekle ilgili bir tartışma vesilesi ile Afganistan'ı yeniden duymaya başladık. Afganistan ismini ne zaman duysam içim cız eder ve bazı şeylerin kopup gittiğini hissederim. Ülkede yıllardan beri süren iç savaşın getirdiği yıkım sonucu ortaya çıkan yoksulluk ve istikrarsızlık haberlerini, çocuklarını daha güvenli bir ülkede yetiştirmek isteyenlerin yaptığı göçler ve göç yollarında verilen canlarla ilgili haberleri büyük bir üzüntü ile takip ederim.

Türk tarihinin ve kültürünün önemli bir parçası olmasına rağmen bizden çok farklı ve bize çok uzak bir ülke imiş gibi konuşulması ise benim için daha da üzücü.

Afganlar kim?

Afganlar, Peştunlar ile Akhunların karışımı sonucu ortaya çıkan bir millet. Yani kanlarının yarısı Türk. Bugün Afganların sayısının 8 milyon civarı olduğu söyleniliyor. Bunların yanı sıra yaklaşık 5 buçuk milyon da Türk var. Türklerin içinde en kalabalık olanı ise Özbekler. Onları Türkmenler takip ediyor. Yaşadıkları bölgeye de Afgan Türkistan'ı diyorlar. Ayrıca Kırgızlar, Kazaklar, Kıpçaklar, Karluklar, Karakalpaklar ile Çağataylar da var ve bunların hepsi Türk boyu. Halit Hüseynî'nin Uçurtma Avcısı'nı okuyanların hemen hatırlayacağı, kökenleri tam olarak bilinmeyen, dilleri ve fiziki yapılarına bakılarak Türk ve Moğol olabilecekleri söylenilen Afganistan'ın örselenen halkı Hazaralar var.

Anadolu'yu inşâ eden merkez: Horasan

Bizi ve inancımızı şekillendiren Anadolu erenlerinin menşei Horasan'ın önemli bir bölümü de Afganistan sınırları dahilinde. Gazne, Herat ve Belh ilim ve irfan menbaı olarak Anadolu ve Balkanlara kadar Türk yurdunu sulamış. İbrahim Edhem, Şakîk-i Belhî, Mevlâna'nın babası Bahâüddin Veled ve daha birçok meşhur sûfî de bu bölgeden.

Moğollardan kaçanlar arasında devrin sûfîleri de vardı ve onlar Anadolu'ya sığınırken beraberinde irfanı ve fütüvveti de getirdi. Horasan'ı Anadolu'ya taşıdılar ve burayı da irfanın ve fütüvvetin merkezi yani Horasan yaptılar.

Fütüvvetin menşei Horasan'da bugün klasik kabul ettiğimiz çok sayıda eser vücuda getirildi. Hucvurî'nin Keşfü'l-Mahcûb'u, Abdullah-ı Ensârî'nin Tabakâtu's-Sufiyye'si bu topraklarda yazılan eserlerden birkaçı.

Tabakat ve ulemadan bahseden kitapları biraz karıştırınca Belhli âlimlerin sayısını görünce ne kadar önemli bir ilim merkezi olduğunu görürüz.

Hamzavî melâmîlerinin son kutbu Abdülkadir-i Belhî ve Üsküdar'daki Afganlar Tekkesi başta olmak üzere tarihin her döneminde İstanbul ile irtibatı devam etmiş. Ayrıca ülkemizde muhtelif devirlerde göç etmiş hatırı sayılır miktarda Afgan göçmeninin yaşadığını da hatırlatmak isterim.

Herat'ın Türk süsleme sanatları için önemini tanıdığınız bir sanat tarihçisine sorarak öğrenebilirsiniz.

Türk devletlerinin merkezi

Afgan toprakları büyük Türk devletlerinin de merkezi oldu. İlk akla gelen Gazneliler. Gazneli Mahmud, bu uçsuz bucaksız toprakları Türk ve Müslüman yurdu haline getirdi. Büyük Selçukluların önemli eyaletlerinden biri idi. Harezmşahların da kısa bir dönem hakimiyetine giren bölge, Babürşah'ın kurduğu imparatorluğun da önemli bir parçası oldu bir dönem. Afganistan, Türklerin zengin tarihinin önemli bir parçasıdır.

İstikrarsızlık ve işgaller ülkeyi mahvetti

Son yüzyılda önce Ruslar sonra ABD'lilerin işgali ile ülke bir savaş meydanına döndü ve içinden bir türlü çıkamadı. Dünya, olaylara yaratılan Taliban korkusu üzerinden baktığı için Afgan halkının çığlığını hiçbir zaman tam olarak işitmedi, işitmesine izin verilmedi.

Ülkenin trajedisini ise en iyi, şairler ve romancılar ifade etti. Ülkedeki karışıklığı öğrenmek için Halit Hüseynî'nin Uçurtma Avcısı'nı okumanızı ve kitaptan uyarlanan filmi seyretmenizi tavsiye ederim. Bir de ülkemizde adı ve eserleri pek bilinmeyen Râzık Fanî'nin (1943-2007) şiirleri. Afganistan'ı onun bir şiiri üzerinden anlamaya çalışalım.

Râzık Fânî

İlk ve orta öğrenimini ülkesinde alan Râzık, Sofya'da ekonomi alanında yüksek lisansını tamamlar ve ülkesine döndükten sonra ilk şiir kitabını çıkarır. 1988'te Afganistan'dan ayrılıp ABD'ye yerleşen Râzık'ın yayımlanmış şiir kitapları ve romanları var. Ama Türkçeye tercüme edilip edilmediğini bilmiyorum.

Şiirlerine bakarak Râzık'ı mistik, müşfik ve vatansever olarak tanımlıyorlar. Afganistan'ın Batı'da da tanınan büyük şairlerinden biri olan Râzık, şiirlerinde ve romanlarında halkının çektiği sıkıntıları ve ülkesinin içine düşmüş olduğu durumu anlatır.

Fikir vermesi bakımından bir sedefe benzettiği ülkesi için yazdığı bir şiiri aktarıyorum. Tercümedeki eksik ve yanlışlardan dolayı da özür diliyorum. Temennimiz bu büyük şairin vatan sevgisi ve hasretini terennüm eden şiirlerinin ve romanlarının Türkçeye aktarılması.

Sedef

Bakışının işvesiyle bizim gönül çocuğumuz
Ne güzel kaçırır ne güzel satar!

Ey ülkem! Eline bir ateş al ve yak cihanı
Aradığın ateşi bu sıkıntılı gönül her akşam satar

Yâ Rabbî! Halkın talih dükkanına kimler oturmuş!
Mutluluk gülünü ve savaş keder ve üzüntüsünü satar

Bizim ülkede bizim denizde kimse bir cevher görmez
Çünkü sedef neyi varsa hep deniz canavarına satar

[Ey gönül!] Fânî'den lirik şiirler bekleme sen
Onun gönül dükkanından gül isteme, çünkü silah satar

Râzık, ülkesini ve halkının durumunu ne içli anlatıyor. Bir tarafta sıkıntı içinde olan uzaktan akrabalarımız, diğer tarafta bize dayatılan birtakım önyargılar. Afganistan, gücümüz yetiyorsa ve faydası olacaksa mutlaka olmamız gereken yerlerin başında gelir. Tüm gücümüzle Afgan halkının yanında olmalıyız. Bunun nasıl olacağını veya olması gerektiğini tartışabiliriz. Ama lütfen tartışırken Afganistan'ın bizim için ne anlam ifade ettiğini aklımızdan çıkarmayalım.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

18 Mayıs 1944 Büyük Kırım Sürgünü

Stalin, II. Dünya Savaşı’nın ardından 18 Mayıs 1944’te Kırım’daki 420 bin Kırım Tatarını bir gece yarısında evlerinden alınıp sürülmelerini emrini verir. Bu arada Kırım Tatar erkekleri, Kızılordu’da askerdir ve Almanların Nazi ordusuna karşı savaşmaktadır. Geride kalanlar ise çoğunlukla kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hastalardır. Kocaları, babaları, evlatları Ruslar adına cephede savaşırken kimsesiz ve çaresiz Kırım Türkleri, bir gece yarısı yataklarından kaldırılarak 15 dakikada evlerini boşaltıp çıkmaları istenmiş, hayvan taşınan vagonlara doldurularak Orta Asya, Urallar ve Sibirya’ya sürgün edildiler. Sürgün edilen 420 bini aşkın Kırım Tatarının yarısı ya sürgün yolunda veya gittikleri yerlerde açlık, susuzluk ve hastalıktan hayatını kaybetti. Ruslar, hayatlarını kaybetmesi için de her türlü şartı sağladı. Mesela önce salamura balık yedirip sonra bataklıktaki sudan içirerek bulaşıcı hastalığa yakalanmalarını sağladılar. Dünyada benzeri nadir görülen zulümlerden biri idi.

Bambaşka bir alem: Metaverse

Hizli bir degisim sürecinden geçen dünya ve insanligi kusatan her yeni durum, insana ve dünyaya geri dönen sonuçlariyla etkisini sürekli kilmaktadir. Özellikle teknolojik gelismeler, yarattigi kirilmalarla hem insanin kendisi hem de çevresi üzerine farkli bilimlerin inceleme konusu olabilecek içerikler üretmektedir. Dogrusu sosyal bilimler bu hizli degisimleri anla(mlandir)maya yetismekte dahi zorlanmaktadir desek yeridir. Bu durum kimi zaman gelismelere yetismeyi zorlastirsa da yeni gelismelerin takip edilerek bir perspektif sunulmasi da basta sosyal bilimler açisindan önem tasimaktadir. Bu gelismelerden birisi de Metaverse’tür.

ismailgulec.net