Dede Korkut’un Homeros’tan farkı nedir?

Homeros'un Iliada ve Odysseia isimli eserleri ile Dede Korkut hikayeleri arasındaki benzerliğe dair yapılmış birçok çalışma var. Benzerlikleri ve farklılıkları öne çıkaran çalışmalardan yola çıkarak birtakım görüşler ileri sürülür. En çok karşılaştırılan hikâye ise Truva savaşından evine dönen Odysseus'un başından geçenler ile Basat'ın Tepegöz'ü Öldürdüğü Destan arasındadır. Odysseus'un Penelopeia'ya kavuşmak için verdiği mücadele ile Pay Püre Bey oğlu Bamsı Beyrek'in Banu Çiçek'e kavuşmak için verdiği mücadelede birçok benzer nokta bulunur. Ayrıca Salur Kazan'ın Evinin Yağmalanması ve Basat'ın Tepegöz'ü Öldürmesi hikayeleri arasında da benzerlik bulunur. Kazılık Koca oğlu Yiğenek ile Iliada arasında da ciddi benzerlikler olduğu hemen fark edilir. Araştırmacılar, bu benzerliklerin ve farklılıkların sebepleri üzerinde çeşitli görüşler ileri sürer.

Ayşen Sina dışında kimsenin üzerinde pek durmadığı bir diğer benzerlikten bahsedeceğim. Yoksa farklılıktan mı demeliydim!

Platon'un Symposion/Şölen isimli eserini duymuşsunuzdur. Akşam üstü başlayıp gece geç saatlere kadar süren davette önce yemek yenilir, sonra davetliler sedirlere çekilip içlerinden seçtikleri bir başkanın yönetiminde o gün için seçtikleri konu üzerinde konuşmaya başlarlar. Platon'un anlattığı toplantının konusu ise dostluk.

Kitabın 179a ile başlayan bölümünde Sokrates, sevginin gücünden bahsederken başkası için sadece sevenlerin ölebileceğinden bahseder. İlgili yeri alıntılayayım:

Homeros der ya yiğitlere Tanrı yürek üflermiş, işte budur sevginin sevenlere verdiği güç. Başkası için ölmek! Bunu yalnız sevenler yapabilir, erkekler değil yalnız, kadınlar bile. Palias'ın kızı Alkestis, Yunanlara bu dediğimin örneğini verdi. Kocası için ölmeyi bir o göze aldı, oysa ki anası da vardı babası da. Ama sevgi kadına öyle bir yürek verdi ki onun yanında ana baba, oğluna sadece isimle bağlı birer yabancı gibi kaldı. Bir kadın yaptı bunu, hem de öyle yaptı ki yalnız insanlar değil, tanrılar bile şaştı kaldı ve o kadar güzel buldular ki yaptığını, Hades'ten yukarı çıkmasına izin verdiler. Oysa bu yetkiyi tanrılar, nice nice güzel işler yapmış nice nice insanlar arasında pek az kişiye vermiştir. Demek tanrılar da sevginin insana kazandırdığı gücü ve erdemi her şeyden üstün tutuyor. (179a-d Erhat-Eyüboğlu çevirisinden)

Gönderme yapılan hikâye, Homeros’tan. Ama ayrıntıları, Euripides'in, Alkestis isimli eserinden öğreniyoruz. Alkestis, kocası Admetos yerine ölmeyi göze almasından dolayı idealleştirilen bir kadın. Kral Admetos, Tanrılara kurban sunmayı unuttuğundan, ölümle cezalandırılır. Ancak Tanrı Apollon, yerine ölecek birini bulursa yaşamasına müsaade edeceğini söyler. Admetos'un ülkesinde kendi için ne yaşlı anne ve babası, ne de bir başka dostu canından vazgeçer. Koca ülkede onun için canından vazgeçen yegâne kişi, karısı Alkestis'tir. Kraliçe, sevdiği adam için canından vazgeçer ama kendinden sonra kimse ile evlenmemesini ister. Alkestis kurban edilir ve Admetos karısına verdiği sözü tutar. Bir gün ziyaretine gelen Herakles, Admetos'un durumuna çok üzülür ve Alkestis'i ölüler diyarından alıp getirir. Böylece kaybettiği karısına kavuşur ancak Alkestis hiç konuşamamaktadır. Ölüler diyarının sırlarını kimseye söylememesi gerekmektedir.

Kocası için canını verme hikâyesi, size Dede Korkut’un Duha Koca oğlu Deli Dumrul hikâyesini hatırlattı değil mi? Onu da kısaca hatırlatayım.

Genç bir yiğidin canını aldığı için Azrail'e kızan Deli Dumrul, onunla dövüşmek ister. Deli Dumrul, Azrail'i yeneceğini düşünmüş olmalı ki, böyle bir teklifte bulunur. Azrail'e yenilir tabii. İsyankâr tavrından ve sözlerinden hoşlanmayan Tanrı, Azrail'e, Deli Dumrul'un canını almasını söyler. Deli Dumrul, ölüm kararını verenin Azrail olmadığını ve hükmü verenin Hak Teâlâ olduğunu anlaması uzun sürmez. Bu sefer, kılıcını çeker ve Tanrı'ya seslenir. "Canımı alacaksan sen al, Azrail'e aldırma."

Bu sözler, Hak Teâlâ’ya hoş gelir. Kanaatimce, şathiyenin bizdeki en hoş örneklerinden biridir. Kulun naz makamında olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemli. Mesnevî'de geçen Musa ile Çoban kıssasında, Hz. Musa'nın Allah'a samimi yakarışta bulunan çobanı azarlaması ve Allah'ın da Hz. Musa'yı kendine samimi bir kalp ile yalvaran kulunu azarlamasından dolayı uyarması akla geliyor hemen. Deli Dumrul'un canını Allah'ın almasını istemesi aynı zamanda onu bilmesini, aradan aracıları çıkarıp doğrudan yakardığını gösterir. Ölümünün sevgilisinin elinden olmasını isteyen âşık gibidir. Deli Dumrul'un bu samimi imanı ve kabulü Tanrı'nın hoşuna gider ve ona, yerine canını verecek birini bulduğu takdirde canını bağışlayacağını söyler. Alkestis'e bu şansın verilmesi ise onun konukseverliğinden memnun kalan Apollon'un ikramıdır.

Deli Dumrul, sırayla önce babasına sonra annesine gider. İkisinden de "Dünya şirin, can aziz, canımı kıyabilmem, belirli bil" cevabını alır. Bu sefer kaderine râzı olur, isyankâr Deli Dumrul gider, rızâ makamında bir Deli Dumrul gelir. Canı için can verecek birini bulamayınca canını almaya gelen Azrail'den karısını ve çocuklarını son bir kez görmek için izin ister.

Karısına olan bitenleri anlatır ve vedâlaşır. Karısından, kendinden sonra evlenmesini ve çocuklarını sahipsiz bırakmamasını ister. Ancak karısı "Sen ne dersin?" diyerek soylamaya başlar ve "Benim canım, senin canına kurban olsun!" diyerek sözlerini tamamlar. Karısının canını almaya gelen Azrail'i görünce bir sefer daha yalvarır Tanrı'ya:

Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin, görklü Tanrı!

Alacaksan ikimizin canını birlikte al, koyarsan ikimizin canını birlikte koy, Keremi çok Tanrı

Bu yakarış Hak Teâlâ’ya hoş gelir ve Azrail'e onların canını bağışladığını, onların yerine anası ile babasının canını almasını emreder.

Ayşen Sina, Alkestis'in kocası için canını neden verdiğini açıklarken, dönemin sosyal ve kültürel hayatına göndermede bulunur ve birtakım makul gerekçeler ileri sürer. Kocasından evlenmemesini isterken, çocuklarını düşünür. Kadının konumu, kocanın ölümünden sonra çocukların mirastan mahrum kalması ve kadının hak iddia edememesi gibi kurallar karşısında kaybedeceklerini düşünerek böyle bir karar verdiğini söyler. Canını bir şeyler karşılığında, hesap kitap yaparak veren bir sevgili var.

Deli Dumrul'da ise hesap-kitap yapan bir sevgili yok, saf sevgi ve Allah'a teslimiyet var. Allah'a yakarış ve yazgının hükmüne rızâ var. İlkinde adıyla sanıyla bir kraliçe var iken, ikincisinde ise sevgisi ismini örten kahraman bir kadın var.

İkisi de yaşadığı toplumun bilge ozanı olan Homeros ile Dede Korkut arasındaki temel fark, kanaatimce karşılıksız, hesapsız-kitapsız sevgi ile Allah'ın rızâsıdır. Şu beyti, Deli Dumrul ile aynı dili konuşan birinin söylemesi boşuna olmasa gerek:

Cânımı cânân eğer isterse minnet cânıma
Cân nedir kim anı kurbân etmeyem cânânıma (Fuzulî)




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Ahmet Özhan'ın Ramazan hatıraları

02:00 Oruç mevsimi: Ramazan
05:00 Oruç Mevsiminin maddi ve manevi faydaları
10:00 Rahmet ve bereket ayı: Ramazan
15:00 Ahmet Özhan'ın Muzaffer Ozak ile hatıraları
20:00 Beyazıt'ta ramazan geleneği
24:00 İlahilere yansıyan ramazan nağmeleri
31:00 Ahmet Özhan'ın ramazan hatıraları
47:00 Ahmet Özhan'ın Sefer Dal ile hatıraları
58:00 Ahmet Özhan'ın Ömer Tuğrul İnançer ile hatıraları
01:09:00 Bir derviş ramazanı nasıl yaşar?
01:19:00 Ramazanda itikafa girmek neden önemli?
01:31:00 Kadir Gecesi'nin manası ve fazileti nedir?

Uyur idik idiler

Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Koyun olduk ses anladık
Sürüye saydılar bizi

Pir Sultan Abdal’ım şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda bu cihanda
Âli’ye saydılar bizi

ismailgulec.net