Ayşe Şasa’nın Bir Ruh Macerası

Kitabı okuduktan sonra aslında sadece Ayşe Hanım’ı değil, 1950’lerin İstanbul’unu, 60’ların gençliğini, 50 sonrası Türkiye’sini de okumuş olduk. Ayşe Hanım’dan başlayalım.

Ayşe Hanım kendisine karşı oldukça acımasız. Samimiyetinden ve dürüstlüğünden olsa gerek. Onun bu özelliği, ona aradığını bulduruyor. Hayatı sinema ile geçmiş birisi ancak film çevirmeyi, oyun oynamayı beceremediği için, olmadığı gibi davranamadığı için hep kaybetmiş, hep üzülmüş. Ama sonunda sevinenlerden olmuş.

Sevinmiş ama bu sevinç ona çok pahalıya mal olmuş. Neler kaybetmemiş ki, gençliğini, aile sevgisini, kariyerini, zenginliğini, hayatının en güzel yıllarını hep arayış ve acı içinde geçirmiş. Ne günah işledi bilmiyorum ama cezasını bu dünyada çekmiş, bu dünyada cehennemden sonra ahir ömründe cenneti de görmüş oldu. Allah öte dünyada da makamını cennet eylesin inşallah.

Aslında Ayşe Hanım’ın bu kitabı bize bir sorunun cevabını da veriyor. Positivist eğitimin açtığı yaraların merhemi tasavvufta. Herşeyin bir bedelinin olduğu ve alınıp satıldığı günümüz dünyasında yalnızlaşan insanın buhrana düşmemesi mümkün değil. Çevremize baktığımızda, hatta çevremize değil kendimize döndüğümüzde yalnızlığımızı görüyoruz. Modern dünyanın papazları olan psikologlar ve psikiyatristlerin bu kadar popular olmalarının nedeni ne olabilir? Aslında tüm sıkıntılarımızın çaresi belli: Tasavvufi bir hayat.

Ayşe Hanım da dertlerinin çaresini tasavvufta buluyor. Ömrü doktorların karşısında ve ilaçlarla geçen o kadın, artık kendisine gelen bunalmış insanları içlerine düştükleri girdaptan kurtaran bir kurtarıcı haline geliyor. Bunu da tasavvufla başarıyor.

Bir merak ile başlayan İbn Arabi okumaları bir tecrübeye dönmeye başladığında, kendisine kamil bir mürşidin dizlerinin dibine attığında diplerden yukarı doğru çıkmaya başlıyor. Devrimizde en çok ihtiyaç duyulan kişi bir Allah dostu veliye bende olmak. Bunu Ayşe Şasa’nın hatıralarında somut bir şekilde görüyoruz.

Kitapta Ayşe Şasa’yı dini terbiyeden uzak, hatta düşman bir şekilde yetiştirilen bir neslin prototipi olarak da görebiliriz. Ayşe Şasa kurtarılan bir deniz yıldızı. Kim bilir, ne kadar insan cehalet ve düşmanlık denizinde boğulup gitti. Nesiller sadece savaşlarda heder olmuyor, eğitimle de yok edilebiliyor maalesef.

Ayşe Şasa’nın hatıraları aslında bir yönüyle de Fatih-Harbiye’nin farklı versiyonu. Çağdaş bir hayat süreceğim, Batılı olacağım diye kendini inkar eden, geçmişe ait ne varsa üzerine sünger çeken bir devrin trajedisi. Ne çok kaybedilmiş kazanan varmış da haberimiz yokmuş meğer.

Ayşe Şasa’nın geçmek için büyük bedeller ödediği, uğruna hayatını harcadığı bu tarafta olanlar arasında Ayşe Şasa’nın geldiği tarafa gitmek için çabalayanları gördükçe insanoğlunun gaflette olduğunu, unutkan olduğunu söyleyen ayetler geliyor aklıma. Peygamberleri bile bırakıp gidenleri hatırladıkça bunun görmek istemediğimiz ama görmekten de kurtulamayacağımız gerçekler olduğunu hatırlıyor insan. Ne diyelim, Allah bizleri doğru yol üzerinde sabit kadem kılsın, sahip olduğumuz değerlerin hakkını hakkıyla bilenlerden eylesin.

Ayşe Şasa’yı bir kez daha rahmetle anıyorum. Mekanı cennet olsun.

 

İsmail GÜLEÇ





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net