Allah’ın kahrından kaçılır

 

 

Bu düşüncelerle yürürken alt kattaki komşumuz Melahat teyzenin sesini duyar gibi oldum. Arkamı döndüm, gerçekten o. Ya fırça atacaktır, ya akıl verecektir, ya da pazardan bir şey almamı isteyecektir mutlaka. Gönülsüzce sordum:

- Efendim Melahat abla.

Dikkatli okur peşpeşe gelen iki cümlenin birinde teyze, diğerinde abla dememi hemen farkedecektir. Akıllı okur ise sebebini de anlayacaktır. Melahat teyzeyi fazla bekletmek olmaz.

- İsmail, evladım. Yazdığın yazıyı okudum.

Aman Allah’ım. Ne büyük saadet benim için. Duyduklarım doğru mu acaba? Emin olmak için sordum.

- Ne yazısı Melahat abla?

- Şu kahvecide geçen.

- Kahveci mi?

- Yahu ne biçim adamsın sen! İnsan yazdığını hatırlamaz mı! Kahvede oturuyormuşsun. Kibar bir adam gelmiş. Sana bir şeyler anlatmış. Bu çocuğa bir şey mi oldu? İki gün önce yazdığını unutuyor.

- Tamam hatırladım. Yanlış bir şey mi yazmışım?

- Yok oğlum, ne yanlışı, güzel yazmışsın. Ahmet abin de ben de beğendik.

- Çok teşekkür ederim Melahat abla. Çok sevindim beğenmenize.

- Şımarma hemen. Sana da bir şey demeye gelmiyor. Hemen yılışıyorsun.

- Özür dilerim Melahat abla.

- Oğlum sana ne oldu? Ya özür diliyorsun, ya teşekkür ediyorsun? Sen bir doktora görün bence.

- Peki. Size hayırlı günler. Ahmet abime selamlar.

- Dur oğlum gitme. Aa a sana da bir şey denmiyor. Az kalsın unutuyordum. Sana bir şey soracaktım. O yüzden seslendim.

- Sor Melahat abla.

- Hz. İsa’dan bahsetmişsin.

- Evet.

- Ahmaklardan kaçıyormuş. O hikaye nasıl. Ahmet abin de ben de merak ettik.

- Ha o mu? O da Mesnevi’de geçiyor. Anlatayım mı, yoksa yazayım mı?

- Ay şimdi sen uzattıkça uzatırsın. En iyisi yaz. Ahmet abin okur, ben dinlerim.

- Peki Melahat abla.

- Hava da ne kadar sıcak bugün. En iyisi evden dışarı çıkmamak.

Melahat abla evine girdi ve ben sokakta kalakaldım. İsmail, oğlum sana bugün sevinmek yasak. Kadın övdü mü, azarladı mı belli değil. Ne biçim konuşmaydı öyle.

Bu duygu ve düşünceler içinde çarşıya gittim, hanımın siparişlerini aldım ve eve döndüm. Hanım aldıklarımı kontrol ettikten ve her şeyin tamam olduğunu gördükten sonra izin alıp Melahat ablanın sipariş verdiği hikayeyi Mesnevi’den bulup onların hoşuna gidecek şekilde yeniden düzenledim. Hikâye kısa. Özetleyeyim.

Birgün Hz. İsa sanki peşinde bir aslan varmış gibi dağa doğru kaçıyormuş. Merak eden biri peşinden koşup yetişmiş ve Hz. İsa’yı durdurup sormuş:

- Ey İsa, peşinde kimse yok, neden kaçıyorsun?

Hz. İsa konuşmaya vakti yokmuş gibi aceleyle kaçmaya devam etti ama adam pes edecek birine benzemiyordu.

- Allah rızası için dur ve söyle, neden kaçıyorsun, söyle.

- Bir ahmaktan kaçıyorum. Beni meşgul etme de kurtulayım şundan.

- Körün gözlerini açan sen değil misin?

- Benim.

- Efsunu okuyunca ölüyü dirilten?

- Evet, o da benim.

- Topraktan kuş yapan sen değil misin?

- Benim.

- Peki ey ruhu tertemiz olan. Dilediğini yapan birisin, bu kadar mucizelerin var, seni dinleyen sena inanıyor, peşinden geliyor. Nefesinin ve sözlerinin tesir etmediği bu adam da kim?

- Allah’a binlerce kez şükür olsun, duayı ölüye okudum dirildi. Köre okudum, gördü. Sağıra okudum, işitti. Dağa okudum, yarıldı. Fakat ahmağa yüzlerce kez okudum, fayda etmedi.

- Okuduğun duanın ölüye, köre, sağıra tesir edip ahmağa tesir etmemesinin nedeni nedir? Onlar da hastalık, ahmaklık da. Onlara tesir ediyor da buna niye tesir etmiyor?

- Ahmaklık Allah’ın kahrıdır. Çaresi yoktur. Diğerleri ise iptila. İptilaya müptela olanlara Allah da merhamet eder, kulları da. Ama ahmaklık öyle bir hastalıktır ki hem kendisine zarar verir, hem muhataplarına.

Mevlana bu konuşmayı naklettikten sonra öğüt verir:

İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan öyle kaç! Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü! Hava, suyu yavaş yavaş çeker, alır ya… Ahmak da dininizi böyle çalar, böyle alır işte. İsa’nın kaçışı korkudan değildi. O zaten emindi, fakat size öğretmek için kaçmıştı.

Şimdi Melahat abla bu hikayeyi okuyunca bana yine soracak, sen benden mi kaçıyorsun, ben ahmak mıyım? İsmail senin başın beladan kurtulmayacak anlaşılan. Olsun, Ruhî’nin dediği gibi biz şerbetliyiz;

Verdik dil ü can ile rızâ hükm-i kazâya 
Gam çekmezüz uğrarsak eğer derd ü belâya

 

Melahat abla ahmak kim diye sorarsa ona Ömer Seyfettin’nin Nâdân isimli hikâyesini okumasını söyleyeceğim. İnşallah o hikayeyi biliyordur. Meraklı kadın, bilmese bile internetten bulur, okur.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

İslam Medeniyeti Havzalarında Tarih ve Tarihçilik

Medeniyet Havzalarında Tarih ve Tarihçilik

06:00 İslam Medeniyet Havzalarının Tarih Havzası

08:00 Tarih Boyunca Kurulan Medeniyetler

17:00 İslam ve Modern Tarih Yazımını Ayıran Unsurlar Nelerdir?

18:40 İslam Medeniyetinde Ne Tür Tarih Kitapları Kaleme Alınmıştır?

20:30 Medeniyet Havzalarında Ortaya Konan Müşterek Eserler

23:45 Medeniyet Havzalarını Belirlemekteki Ölçüt Nedir?

46:00 Medeniyet Havzalarında Tarih ve Tarihçilik

Hz. Musa yaşadı mı?
Kur'an ve Tevrat'a göre Hz. Musa

Prof. Dr. Hakan Olgun, Mısır efsanelerine göre Hz. Musa ile ilgili anlatılan kıssaların doğruluğunu tartışıyor. Horus başta olmak üzere Mısır mitolojinin temel figürleri üzerinde duruyor.

05:00 Mısır mitolojisi bağlamında Hz. Musa

12:00 Kur'an kıssalarının mahiyeti

42:00 Mısır'ın politik ideolojisi

46:00 Kadim Mısır'ın Ma'at doktrini'nin toplum üzerindeki etkisi

51:00 İbranilerin Mısır'daki tarihsel varlığı

58:00 Kur'an ve Tevrat'ta Hz. Musa

01:25:00 Hz. Musa ve Çoban kıssası

ismailgulec.net