Özgeçmiş
...
Malum Mesnevi'den Hayvan Hikayeleri başlıklı bir kitap yayınladım geçenlerde. Kitabı da bizim çocuklara ithaf etmiştim. Ellerinizden öper, iki oğlum var. Büyüğüne her şeyi söyleyin, kitap oku demeyin. Dünyada ona kitap okumaktan daha zor gelen bir şey var mı bilmem. Hangi derede kurt öldüyse bizimki kitabı eline almış ve ilk hikâyeyi okumuş. Gelmiş bana, baba sen hikâyeyi tam olarak anlamamışsın demez mi. Aman Allah’ım, dedim, bugünleri de mi görecektim! Ders kitabını bile çantasından çıkarmadan okula götürüp getiren çocuk kitap okumuş, kitap okumuş, hem de benim kitabımı! Kıyametin kopacağını düşündüm bir an. Dikkatimden kaçtığını sanmayın, siz benim yanlış anladığımı söylemesine kızacağımı düşündünüz, farkındayım. Ama hiç kızmadım. Bilakis mutlu oldum. Kitap okumaktan nefret eden, zorla okutmaya çalıştığımda da iki sayfa okuyunca çok yoruldum, uykum geldi deyip bırakan çocuk benim kitabımı okumuş, hem de kendisine hiçbir şekilde zorlama yapılmadan. Siz olsanız sevinmez misiniz? Bir kez daha anladım ki Allah’tan umut kesilmez. Bu açıklamadan sonra peki, anladık kızmadın, o halde yanlışın ne imiş, diyeceksiniz. Normal olarak aslında benim doğru açıkladığımı, çocuğun yanlış anladığını, benim onun yanlışını düzelttiğimi düşünürsünüz. Koskocaman üniversite hocası (bunu lafın gelişi söyledim, yoksa koskocamanlığımız yok) bir çocuktan öğrenecek değil ya! Hayır efendim, hiç de öyle değil. Bir çocuktan da öğreniriz, bir bebekten de. Hatta bir hayvandan da. Nasıl mı, anlatayım. Oğlum, ben neyi yanlış anlamışım, diye sordum. Cevap verdi:- Yanlış demeyelim de eksik diyelim. - Eksiğim nedir oğlum? - Bizi yazmamışsın.
- Biz mi? Bizimle ne ilgisi var?
- O hikâyede sen de varsın, ben de.
- Anlamadım.
- Anlatayım. Sen bakkalsın, ben de papağan.
- Nasıl?
- Şöyle. Bakkal ne olduğunu bilmeden, suçlu olup olmadığını anlamadan papağanı cezalandırmıyor mu?
- Evet.
- Oysa papağanın hiç suçu yok. Kedi ile fare girmese hiçbiri olmayacak. Bakkal kapıyı açık bırakmasa kedi ile fare içeri girmeyecek.
- Doğru da bunun benimle ne alakası var.
- Ay baba sana inanmıyorum. Nasıl anlamadın hâlâ? Sen de bakkal gibi, ne olduğunu bilmeden anlamadan suçsuz yere bana bağırıyorsun, çağırıyorsun. Sonra gerçek belli olunca da kendini affettirmek için beni sinemaya felan götürüyorsun.
- Aaa, hiç bu açıdan düşünmemiştim. Haklısın. Konuşma buşekilde akıp gidiyor. Düşündüm, oğlan haksız sayılmaz. Ben papağan müptedi derviş, bakkal nefsine mağlup, eşyanın hakikatini bilmeyen cahil, dükkan dünya diye açıklarken bizim oğlan sayesinde hikayeye bir anlam katmanı daha girdi. Dükkan bizim ev, bakkal ben, papağan da oğlum. Okumayanlar ve unutanlar için hikayeyi özetleyeyim.Bir bakkal ve onun da güzel sesli, yeşil renkli, tatlı dilli güzel mi güzel bir papağanı varmış. Bu papağan, bakkal olmadığı vakitlerde dükkana bekçilik eder, çarşıdaki esnafa ve tüccara güzel sözler söyler, onları eğlendirirmiş. Bakkal her zamanki gibi dükkanı papağana emanet etmiş ve evine gitmiş. O esnada kediden kaçan bir fare dükkâna girince olan olmuş! Kediden korkan papağan dükkanın içinde bir o yana uçmuş bir bu yana. Uçarken de gülyağı şişelerini devirmiş, yağlar yerlere saçılmış.Evinden dönen bakkal, dükkânı yağ içinde görünce bunu papağanın yaptığını anlamış ve nedenini sormadan kafasına vurmuş. Papağının başındaki tüyler dökülmüş ve kel olmuş. Bu olaydan sonra da papağanın ağzını bıçak açmamış.Bakkal papağanına vurduğu ve onu kel yaptığı için çok üzülmüş, pişman olmuş. O kadar üzülmüş ki, elim kırılsaydı da o tatlı dilli papağanımın başına vurmasaydım, diyerek saçını başını yolarak ağlarmış.Bakkal, papağanının tekrar konuşması için elinden gelen her şeyi yapmış. Ona sevdiği şekerlerden mi vermemiş, fakirlere sadakalar mı dağıtmamış, ama yok! Papağanın ağzından bir harf bile çıkmamış. Bakkal, kuşunun tekrar konuşmaya başlayacağı vakti merak ederek kederli ve üzüntülü bir hâlde dükkânında oturur dururmuş. Bir gün bakkalın önünden başı kel bir derviş geçmiş. Kafası tas ve leğen gibi cascavlakmış. Bu dervişi gören papağanın dili çözülmüş ve konuşmaya başlamış:- Ey başı benim gibi kel olan derviş! Yoksa sen de benim gibi gülyağı şişelerini mi devirdin? Şimdi lütfen söyleyin, bizim oğlan böyle düşünmekte, ben de neşelenmekte ve sevinmekte haksız mıyım?
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
Medeniyet Havzalarında Tarih ve Tarihçilik
06:00 İslam Medeniyet Havzalarının Tarih Havzası
08:00 Tarih Boyunca Kurulan Medeniyetler
17:00 İslam ve Modern Tarih Yazımını Ayıran Unsurlar Nelerdir?
18:40 İslam Medeniyetinde Ne Tür Tarih Kitapları Kaleme Alınmıştır?
20:30 Medeniyet Havzalarında Ortaya Konan Müşterek Eserler
23:45 Medeniyet Havzalarını Belirlemekteki Ölçüt Nedir?
46:00 Medeniyet Havzalarında Tarih ve Tarihçilik
Prof. Dr. Hakan Olgun, Mısır efsanelerine göre Hz. Musa ile ilgili anlatılan kıssaların doğruluğunu tartışıyor. Horus başta olmak üzere Mısır mitolojinin temel figürleri üzerinde duruyor.
05:00 Mısır mitolojisi bağlamında Hz. Musa
12:00 Kur'an kıssalarının mahiyeti
42:00 Mısır'ın politik ideolojisi
46:00 Kadim Mısır'ın Ma'at doktrini'nin toplum üzerindeki etkisi
51:00 İbranilerin Mısır'daki tarihsel varlığı
58:00 Kur'an ve Tevrat'ta Hz. Musa
01:25:00 Hz. Musa ve Çoban kıssası