Toynak sesini duyunca aklına ne geliyor, bana onu söyle!

Tasavvuf bilgisinin iki vechesi var. İlki tarihsel bilgi kısmı. Ne zaman ortaya çıktı, ilk mümessilleri kim, tarikat nedir, ne zaman ve nasıl doğdular? Adabı ve erkanı nasıl? Tasavvufun temel düşüncesi nedir, neyi amaçlar? Sorular uzar gider bu minval üzere. Bu konuda yazılmış birçok kitap var ama ben derli toplu bilgiyi Afifî’nin eserinde gördüm. Tasavvuf Risalesi başlıklı bu kitap birkaç defa Türkçeye tercüme edildi, bulabilirsin piyasada. Kitapta tasavvuf bilgisi ile ilgili her şeyi görebilirsin. Tasavvuf kelimesinin kökenini, anlamını, ilk defa ne zaman kullanıldığını, ilk mutasavvıfları, özelliklerini, yaşantılarını ve tasavvufla ilgili daha birçok bilgi. Ben bu kitabı öğrencilerime tavsiye ediyorum ve okutuyorum. Sana da tavsiye ederim.

Peki güzel kardeşim, aklına şimdi şöyle bir soru gelebilir? Ben bu kitabı okusam tasavvufu öğrenmiş olur muyum? Cevabım hem evet, hem hayır. Tasavvuf hakkında bir şeyler öğrenirsin ama tasavvufu kitaplardan asla öğrenemezsin.

Lütfi Filiz
Lütfi Filiz ney üflerken

Tasavvufun iki veçhesi olduğunu söylemiştim. İkinci veçhesi de hâle bakan tarafıdır. O yüzden ilm-i hâl de derler tasavvufa. Ne demek mi istiyorum, biraz daha açayım o zaman.

Tasavvuf hakkında çok şey bilenlerin büyük bir kısmı Afifi’nin veya aynı minval üzere kaleme alınmış bir başka kitabı okumamışlardır. Onlar tasavvufu görerek, dinleyerek ve yaşayarak öğrenmişlerdir. Bunların bir kısmı kemale erince müritleri ve muhipleri için kitaplar kaleme almışlar ve tasavvufu, yani başlarından geçenleri ve kendilerine öğretilenleri yazmışlardır. Böyle birçok kitap var ama ben sana bir tanesini tavsiye edeceğim. Hem, dili sade, hem de kemal sahibi biri tarafından yazıldığı için en aptalımızın bile anlayacağı açıklıkta. Lütfi Filiz’in Nokta’nın Sonsuzluğu isimli dört ciltlik muhalled eseri.

Dört cilt olması gözünü korkutmasın, eline alınca bir çırpıda okursun. Okumaya başlayınca elinden bırakası gelmiyor insanın. Sonra bu büyük adamı niye tanımadım diye hayıflanıyor insan. Lütfi Filiz aslında bir saatçi. Gençliğinden itibaren ibadetlerini başka bir zevkle yapmak istemiş ve ona bu zevki tatmayı öğretecek üstatlar aramış. Biri onun ayağına gelmiş, birinin ayağına da o gitmiş. Kemale erince de öğrendiklerini öğretmiş yıllarca. Sohbetleri bir araya getirilip konularına göre tasnif edilip kitap haline getirilince de tüm Türkiye tanımış bu büyük insanı.

Afifi’nin kitabını okudun, bilgisini öğrendin. Lüfti Filiz’in kitabını okudun o bilgileri somutlaştırdın, müşahade ettin. Peki sonra, öğrenmiş olmuş sayılır mısın? Cevabım yine aynı, hem evet, hem hayır. Tasavvuf hakkında bilgi sahibi oldun. Bir mutasavvıfla tanıştın ve onun nasıl yaşadığını ve ne düşündüğünü öğrendin. Ama hâlâ tam manasıyla öğrenemedin, çünkü yaşamadın. Mutasavvıfların deyimiyle tatmayan bilmez. Tasavvuf ne kadar tarif edilirse edilsin  yemedikçe tadı bilinemeyen meyve gibidir. Başından geçmeden öğrenemezsin. Moda deyimle uygulamalı bir bilimdir tasavvuf. Bir mürşidin dizinin dibine oturmadan, halkaya karışmadan, ele tesbih alıp Allah demeden, zikrettiklerini görüp yaşamadan, halden hale girmeden, sıkıntıdan sıkıntıya düştükten sonra rahatlamadan, kısaca başından geçmedikçe bilinmez.

Şimdi sen bana yine kızacaksın. Madem öyle, niye bana o kadar kitap tavsiye ediyorsun diye. A benim gözümün nuru, kitab-ı mecâzî anlaşılmadan kitab-ı hakikî anlaşılır mı sanırsın?

Şems Friedlander’in ifadesiyle söyleyeyim. Eğer bir toynak sesi duyarsan aklına hemen at gelmesin, zebra da olabilir. O zaman ilk olarak öğrenmen gereken şey toynak seslerini işittiğinde zebrayı düşünmen. Bu da nereden çıktı dediğini duyar gibi oluyorum. Eh bu da sana tavsiye edeceğim üçüncü kitap olsun. Shems Friedlander’in Toynak Sesini Duyunca Zebra Gelsin Aklına isimli kitabı. Başka ne okuyayım diye sorma artık. O kadar söyledik, hâlâ anlamadın mı? Kendi kitabını oku.

Muhabetullah gönle yerleşmedikçe yaprak kımıldamaz. Son sözümüz de dua olsun. Allah sevgisi gönlünden eksilmesin benim güzel kardeşim.

İsmail

 

“Toynak sesini duyunca aklına ne geliyor, bana onu söyle” Okur Kitap Dergisi 7 (Eylül Ekim Kasım 2018). s. 30-31.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net