Mağusa Surları

Surların tahkim edilmesinin bitiş tarihi 1564. Surlar ancak yedi yıl koruyabilmiş şehri. Faydası olmamış mı? Olmuş. Lefkoşa 1570’te düşerken Mağusa ancak 1571’de fethedilebilmiş. Bir yıl geciktirebilmiş sadece.

Hendekler

Mağusa’yı çevreleyen surlar iki kademeli. Dış surlar daha alçak, içeridekiler ise hem yüksek hem kalın. Deniz doğal sur olduğu için o tarafa sadece bir sıra sur inşa etmişler. Surların deniz tarafı hariç diğer üç tarafı hendekle çevrili. Şehri teslim alan Venedikliler hendeği denizle birleştirip kaleyi bir ada haline getirmeyi düşünmüşler ama nedense vazgeçmişler. Muhtemelen ileride kendileri için bir güvenlik sorunu olacağını düşündüler ve göz göre göre kendilerini kaleye hapsetmekten kaçındılar.

1373’te Cenevizliler Mağusa’yı kuşattıklarında, Kıbrıs kralı surların dışına 50 metreyi bulan genişlikte hendekler kazdırmış ve içini sularla doldurmuş. Şimdi burası yürüme parkuru olarak hazırlanmış. Şehrin etrafını deniz tarafı hariç kalan kısımlaırnı bu parkur ile dolaşabiliyoruz. Surların cesametini anlamak için kesinlikle bu parkurla bir tur atmak gerekiyor. Bu turu atarken şehirde ne varmış bu kadar değerli de böyle muhkem surlarla çevirmişler ve korumuşlar sorusu akla geliyor. Onun cevabını kara kapısından girince zaten öğreniyoruz. Burada tekrar yazmamayım.

Hendekler aslında sadece su ile doldurulmak için kazılmazlar. Kuşatmalarda kalenin içindekiler için en büyük tehlike düşmanların kazdığı tünellerdir. Kazılan bu tüneller surlara zarar verebildiği gibi askerin içeri girmesini de sağlıyordu. Hendekler tam da bu gibi durumkarda işe yarıyor. Sanırım buradaki hendek de sudan daha çok tünel kazılmasını engellemek için olmalı.  

Kara kapısından, Akkule’den girmeden köprünün başında hemen aşağıya inen merdivenler var. Oradan hendeğe inebilirsiniz.

Bu hendek Rumların saldırdığı, yakıp yıktığı dönemlerde Suriçi’denki Türklerin güvenli bir şekilde eğlenebildikleri mekandı. Hafta sonları burada panayırlar düzenlenir, pazarlar kurulur, okul piknikleri düzenlenir, hafta sonu piknikleri yapılırdı. Sadece insanlar değil, yabani kuşlar da buraları üreme alanı olarak seçerdi. Mağusalılara kargacı lakabı takılmasına sebep olan kargaların yuvaları da bu hendeklerdeydi. Aklınıza hendekte ne eğlence olabilir diye bir soru gelebilir. Hendeği görmediğiniz için sizi mazur görürüm. Gördükten sonra bana hak vereceksiniz. Özellikle sabah surların gölgesi altında yürümek, ağaçlar, her biri bir ressamın elinden çıkmış gibi şekilden şekilde giren surların temelindeki kayalar sizi sizden alacaktır. Ayrıca surların haşmetini çok daha yakından farkedip ne varmış içeride bu kadar değerli diye düşüneceksiniz.

Aşıklar yolu

Şehrin kuzey duvarlarının önündeki hendekte Çifte mazgallara doğru giderken iki sur arasında insanın bakmaya doyamadığı bir yol var. Her iki tarafı da surlarla çevrili bu yolun sıkıcı olabileceğini düşünebilirsiniz. Ama mesafenin genişliği, ağaçların güzelliği ve surların üzerine inşa edildiği kayaların ihtişamı karşısında insan duvarlar arasında olduğunu unutup kendinden geçiyor. Bir zamanlar burada yeni evliller, nişanlılar ve aşıklar yürüyüşe çıktıkları için Aşıklar Yolu denilmiş bu kuzey duvarlarının önündeki hendekteki yola. Çifte mazgallara yaklaşırken merdivenle inilen yer altında bir kapı göreceksiniz. Burası Altın Mağaradaki Anamız anlamında bir yer altı kilisesi. Daha sonra suyla doldurulduğu düşünüldüğünde buranın Ceneviz öncesi döneme ait olduğu söylenebilir. Yahut buralara su verilmedi. Sanırım ilki daha doğru. Çifte mazgallar tarafından bu yer altı kilisesine geçilebilirmiş. Kilisenin yer altında olmasına rağmen geniş avlusu, havalandırma delikleri, kraliyet armalarının olması buranın şehrin kuşatılması esnasında hem saklanmak hem dua etmek için kraliyet ailesi üyeleri tarafından kullanılmak üzere inşa edildiğini akla getiriyor.

Bu yolda dört metre derinlikte üç metre genişliğinde bir hendek daha var. Burasının bir zamanlar su ile doldurulduğu söyleniyor. Ama aşılamayacak kadar büyük ve geniş bir hendek değil. İyi bir at veya koşucu karşı tarafa atlayabilir. Veya uzatılan bir kalasla geçilebir pekala. Başka bir amacı daha olmalı.

Suriçi Tüneli

Hendeklerde bir tünel daha var. Bu tüneli Türkler Rum saldırılarının iyice arttığı dönemde surdışında kalanları içeri alabilmek için kullanmışlar. Baykal-Suriçi Tüneli 1967 yılında Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun gizlice yaptırdığı bu tünel Suriçi ile Surdışı arasında güvenli bir şekilde giriş çıkışı sağlamış o dönemde. Anıt Çember’in arka taraflarında bir evin garajından Suriçi’ne açılan bu tünel 1974 kuşatmasında surların dışındaki halkın ve mücahitlerin güvenli bir şekilde bir gecede Suriçi’ne girmelerini sağlamış. İsmail Bozkurt’un rivayetine göre o gecede 1500 kişi içeri girmiş. Günümüzde maalesef bu tünel kapalı. Gönül bu tünelin de Sarayova’daki tünel gibi günyüzüne çıkarılmasını ve ziyarete açılmasını istiyor.

Surların etrafını dolaşmak yarım gününüzü alır. Yanınızda atıştırmaklık bir şeyler de bulundurmayı ihmal etmeyin. 





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net