YÖK ne diyor, Üniversite ne yapıyor?

Birkaç gün önce ajanslara bir haber düştü:

YÖK Başkanı Yekta Saraç yükseköğretimdeki örgün programlarda uzaktan öğretim yoluyla verilebilecek ders oranının yüzde 40'a yükseltildiğini açıkladı. Saraç ayrıca, "Örgün öğretimdeki her bir programın derslerinin asgari yüzde 10'unun uzaktan öğretimle verilmesinin güçlü şekilde tavsiye ve teşvik edilmesine de karar verildi" dedi.

Öğrenciler için çok büyük bir imkân ve başarılı öğrencilerin önünü açacak bir gelişme. Ayrıca özellikle amfi ve derslik sıkıntısı çeken üniversiteleri çok rahatlatacak bir karar. YÖK bu kararıyla üniversitelere COVİD 19 sonrası hayata hazırlanmak için büyük bir fırsat sunan bu kararı okuyunca aklıma İranlıların güzel bir sözü geldi: Men çî goyem tamborem çî goyed veya zened! Ben ne derim, tamburam ne çalar! Neden geldiğini müsaadenizle açıklayayım.

En iyi üniversiteler de benzer kararlar alıyor. İngiltere'de aralarında Cambridge ve Oxford'un da olduğu nerdeyse tüm üniversiteler 2020 Güz döneminde de uzaktan öğretime karar vermişler. ABD'dekiler öğrenci bulma kaygısından dolayı mütereddit olmakla birlikte bu kararı almaya pek uzak değiller.

Korkum ve endişem uzaktan öğretim ile verilecek derslerin sayısını yükseltecek olan üniversitelerin mevzuyu yanlış anlamaları. Bu sadece uzaktan öğretim yoluyla ders vermek değil, aynı zamanda derslerin sayısından içeriğine kadar yeniden tasarlamak ve sistem kurmak. Ne demek istediğimi bir örnek üzerinden anlatmaya çalışayım.

YÖK 2020 Bahar döneminde tüm sınavların uzaktan yapılmasını istemişti. Sadece derslerin yıl içi ve yıl sonu sınavlarını değil aynı zamanda tez savunmalarını, yeterlik sınavlarını ve tez izleme komitelerinin toplantılarını da sanal ortamlarda yapılmasını istedi. Bunun üzerine kimi üniversiteler nisan-mayıs aylarından itibaren özellikle yeterlik ve savunmaları yapmaya başladılar. Kimi üniversiteler de bu tip sınavları sebebi bizce meçhul bir nedenden dolayı Haziran'dan sonraya bıraktı.

Bunlardan birinin tesadüfen öğrendiğim bir uygulamasını size aktarayım. Pandemiden önce uygulama şöyle idi:

Sınavı yapacak jüri belirlenen gün ve saatte belirlenen yerde toplanır. Adaylar önce yazılı sınava alınır. Başlarında bir araştırma görevlisi bekler. Kağıtlar okunur, baraj puanı aşan adaylar sözlü sınava alınır. Beş öğretim üyesinden oluşan jüri karşısında aday sorulara cevap verir. Verilen cevaplara göre jüri adayın başarılı veya başarısız olduğuna karar verir ve kararını bir tutanakla Enstitüye bildirir.

Peki sınavlar uzaktan öğretim ile yapıldığı zaman nasıl olacak? Burada yöneticilerin zihniyeti, zekâsı ve becerisi ortaya çıkıyor. Zekâsı kıt, tecrübesi az, idraki zayıf ve üniversitenin ne olduğunun farkında olmayan bir yönetim yukarıda sıralanan işlemleri uzaktan öğretime de taşır. Mantık yakın işlem uzak olunca da ortaya komik ve trajik durumlar çıkar.

Korona sonrası yapılan bir sınav

Bu sınavları uzaktan yapmayı hiç istemediği aldıkları karardan belli olan üniversitenin uygulaması şöyle. Danışman daha önceden hazırlanan yazılı sorularını sınav başlamadan yarım saat önce adaya e-mail veya başka bir platform ile adaya gönderir. Aday en geç 30 dakika içinde cevapları tüm jüri üyelerinin e-mail adresine gönderir. Bir araştırma görevlisi uzaktan da olsa adayın kopya çekip çekmediğini denetler. Nasıl olduğunu sormayın, bilmiyorum. Bu arada cevaplar bir intihal programında raporlandırılır. Aday başarılı bulunduğunda sanal ortamda düzenlenen sınava katılır. Sınavın sonucunda başarılı veya başarısız olduğu adaya söylenir. Bu arada sınav video kayıt altına alınır.

Sınavdan sonra jürinin doldurması gereken dört form var. Jüri üyelerinin her biri ayrı ayrı bu formların çıktısı alır, imzalar, fotoğrafını çekip danışmana gönderir. Danışman hoca da yazılı, sözlü sınav ve genel tutanakları toplar, ek olarak Ana Bilim Dalı başkanlığına üst yazı ile bildirir. Ayrıca e-mail gönderme ve alma vaktini gösteren fotoğraflar, sınav video kaydı, intihal raporu da dosyaya eklenir.

Bitmedi. Jüri üyeleri imzaladıkları formların ıslak imzalı hallerini en geç on beş gün içinde danışmana gönderir. Danışman kendisi dahil beş jüri üyesinin ıslak imzalı evrakı Ana Bilim Dalı başkanına verir, o da Enstitüye ulaştırır. Böylece Enstitü korona öncesi hangi evrak lazımsa hepsini fazlasıyla toplamış olur.

Yazarken yoruldum, yapanlar kim bilir yaparken ne kadar yorulmuşlardır. Herhalde o üniversite yöneticileri hocalarını çok seviyor olmalı. Sevmeseler neden hocaların işledikleri küçük günahların cezasını bu dünyada çektirmek ister gibi onlara zebanilere yakışır bir şekilde eziyet etsinler?

Başka yolu yok mu?

Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Yapılması gereken şey çok basit. Mevcut sistemi sıfırdan düşünüp uzaktan öğretime uygun bir şekilde yeniden planlamak ve tasarlamak. Onu yapmanın da birçok yolu var. ÜAK'ın doçentlik sisteminde, TÜBİTAK'ın panellerinde uyguladığı sistem mesela. Sınav sonuçlarını tüm hocalar kendilerine verilen şifre ile sisteme giriyorlar. Bunun için de Google Drive gibi basit uygulamalardan bile yararlanılabilir. Veya bu işleri bilen bir uzman için birkaç saatlik bilemediniz bir günlük bir mesai ile yeni bir program bile yazılabilir. Tüm hocalar gerekli bilgileri ve notları girdikten sonra da sonuç belli olur. Sınav online yapıldığı için kaydı istenebilir de istenmeyebilir de. Ben olsam istemezdim. Hocaların görüşlerinin yer aldığı evraka göre amel ederdim. Burada asl olan sınavın sonucunun ilgili birime en kısa sürede ve en kolay şekilde iletilmesidir.

Beni korkutan bu değil

Beni uzaktan sınav mantığına uymayan yönerge hazırlamak hiç korkutmuyor. Akıllı ve işi bilen bir adam gelir, bunları birkaç saat içinde düzeltir, bürokrasiyi azaltır, uygulamayı hızlandırır. Beni korkutan birkaç asır geçse bile düzelemeyecek gibi duran, sanal sınıfta öğrenci yoklaması aldıran vatandaşa güvenmeyen bürokrat zihniyeti.

Burada iki temel sıkıntı görüyorum. İlki üniversitenin kendisini yeni bir yönerge yazacak kadar yetkin görmemesi ve yeni bir sistem ortaya koyamaması. Diğeri ise yönergenin hocalara güvensizlik üzerine kurulması.

Bir üniversiteyi üniversite yapan unsurlardan en önemlilerinden ikisi üniversitenin özerkliği ve hocaların özgürlüğü ile onlara duyulan güvendir. Bu ikisi yani; beş öğretim üyesinin verdiği karara güvenmeyip birden fazla belge ile tevsik ettirmek isteyen ve basit bir uygulamayı yapabilecek iradeyi gösteremeyen bir kuruma gerçek anlamıyla bir üniversite denemez. Hocasına ve kendisine güvenmek üniversite olmanın temel şartıdır. Kendi sınavını nasıl yapacağına karar vermek özerklik ve yetişkinlik belirtisidir. Hocasına güvenmek ise ilme ve ilim adamına duyulan saygıyı gösterir.

YÖK önümüzdeki dönem gelişmiş ülkelerin üniversitelerinde olduğu gibi uzaktan öğretimi sistemin bir parçası haline getirmek için çalışırken kimi üniversite yöneticilerinin öğretim üyelerine zulüm eder gibi bürokrasiye boğarak çoğaltması ve güvenmemesi bizi zor bir sürecin beklediğini gösteriyor.

YÖK ne yapsa böyleleri için boş. Uzaktan öğretimin mantığını kavrayamayan bu tip yöneticiler korkarım ki hiçbir zaman da anlayamayacak.

Şu başlıkta sorduğumuz soruyu yineleyelim:

YÖK ne diyor, bu üniversite ne yapıyor?




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Hz. Musa yaşadı mı?
Kur'an ve Tevrat'a göre Hz. Musa

Prof. Dr. Hakan Olgun, Mısır efsanelerine göre Hz. Musa ile ilgili anlatılan kıssaların doğruluğunu tartışıyor. Horus başta olmak üzere Mısır mitolojinin temel figürleri üzerinde duruyor.

05:00 Mısır mitolojisi bağlamında Hz. Musa

12:00 Kur'an kıssalarının mahiyeti

42:00 Mısır'ın politik ideolojisi

46:00 Kadim Mısır'ın Ma'at doktrini'nin toplum üzerindeki etkisi

51:00 İbranilerin Mısır'daki tarihsel varlığı

58:00 Kur'an ve Tevrat'ta Hz. Musa

01:25:00 Hz. Musa ve Çoban kıssası

Özer Ravanoğlu'nun Türkistan Hatıraları

Uzun yıllar Kırgızistan ve Kazakistan'da bulunan Özer Ravanoğlu'nun hatıralarını anlattığı programda değinilen konulardan bazıları şunlar:

Orta Asya bozkırında bir ülke: Kırgızistan

10:00 Orta Asya'daki mimari eserlerin yapım süreçleri

20:00 Yiğitbaşı Murat ve Beş Arkadaşının hikayesi

40:00 Ahıska Türklerinin yaşadığı zorluklar

55:00 Kültür ve Sanatta Kırgızistan

01:21:00 Türk dünyasının ünlü yazarı: Cengiz Aytmatov

ismailgulec.net