Derviş ve Sultan

Yahut

Dervişler ve Sufi Çevreler Üzerine

Geçtiğimiz günlerde Haşim Şahin'in bana göre oldukça önemli bir kitabı yayınlandı. Kitap Yayınevi tarafından yayınlanan bu kitapta yazarın daha önce muhfelif mecralarda yayınlanmış erken dönem Osmanlı toplumunun ruh ve zihin dünyasının şekillenmesinde müessir olmuş zevatın biyografilerin merkezinde olduğu makalelerinden oluşuyor.

Kitabın ismi Dervişler ve Sufi Çevreler. Yazarın yerinde olsaydım Sultan ve Derviş adını verirdim. İçinde Gelibolulu'da Dini Hayat ve Klasik Çağ'da İstanbul'da Nakşıbendilik gibi yazıları kitaba almaz, yazarın Taptuk Emre, Karaca Ahmed üzerine yazdığı makaleleri de ilave eder ve Osmanlıların ilk iki asrının tarihini padişahlar ve dervişler üzerinden anlatmaya çalışırdım. Bu haliyle de konuyu bütünleştirmiş olurdum.

Kitap akademik bir eser olmasına rağmen bir çırpıda okunuyor. Haşim Şahin'in okuru yormayan bir dili ve üslubu var. Kitabı elime aldıktan sonra iki gün içinde bitirdiğimi söylersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılır sanırım. Bazı kitapları günlerce çantamda taşıdığım halde bitiremediğimi düşündüğümde yazarın okutmadaki başarısını daha yakından farketmiş oluyorum. Bu bakımdan yazar tebrik edilmeyi hak ediyor.

Kitabı okuduktan sonra aklıma gelen ilk şey derviş-sultan ilişkileri bakımından Osmanlı yöneticilerinn dini çevrelerle münasebetleri oldu. Osmanlı deyince aklımıza hep padişahlar gelir, oysa kanaatimce Osmanlı padişah ile sembolize edilen bir sistemdir, devlettir. Bu açıdan düşündüğümüzde kitapta Osmanlı Devletinin tarikat ve cemaatlerle olan ilişkisindeki temel ilkeleri çok rahat anlayabiliyoruz.

Kitaptan öğrendiğim kadarı ile Osmanlı Devleti tarikatlarla ilişkisini düzenlerlen iki temel kriter belirlemiş. İlki devleti zaafa uğratmaması, diğeri dine zarar vermemesi. Dine ve devlete dokunmalarına izin vermemiş, müdahele ettiğini düşündüğü zaman da müdahele etmekten çekinmemiş. Kamu düzenini bozmadığı ve din ü devlete zarar vermediği müddetçe de pek fazla dokunmamamış, bazı gayrı şeri uygulamarı görmezden gelmiş. Devletin bu yaklaşımını bilen dervişler ve şeyhler de bu konuda dikkatli davranmış, hatırlamak istemeyecekleri tecrübeleri akıllarından çıkarmamış, tarikatlarini ve dervişlerini koruma konusunda azami gayret göstermişlerdir.

Yüzlerce yıl sonra aynı şekilde kendisine kutsiyet ifade eden, peygamber deme cesaretini gösteremeyen ama istediğinde peygamberle görüşebildiğini ifade eden ve kendini mehdi olarak anlatan çağımızın Baba İlyasları konusunda Türkiye Cumhuriyeti devletinden Osmanlı devleti aklının gösterdiği hassasiyeti beklemek sanırım her vatandaşın hakkı.

Osmanlıların kuruluş devrinde etkin olmuş ve isimleri bugüne kadar gelmiş dervişlere baktığımızda iki ana damar görüyoruz. Veya bir gövdeden neşet eden iki dal. Vefaiyenin devletle uyumlu ve devlete karşı olan dervişleri. Baba İlyas'ın Selçuklulara verdiği zarar ve onları uğraştırması Osmanlı Devlet aklından hiç çıkmamış olacak ki etrafına kısa sürede binlerce insanı toplama kabiliyeti olan şeyhleri daima kontrol altında tutmuş.

Kitabı okuyunca kafama takılan konulardan biri de Ahmed Yesevi ve Hacı Bektaş Veli'nin sanılanın ve söylenilenin aksine Anadolu'da çok tesirli olmamasıdır. Anadolu'da bir tesir aranacaksa bu Seyyid Ebu'l-Vefa ve Dede Garkın'da aranması daha doğru olacak. Şeyh Edebali'nin Vefai şeyhi olduğu Osman Gazi üzerindeki etkisi düşünüldüğünde Vefâîliğin bir kurucu tarikat olduğunu söylemek çok abartılı bir ifade olmasa gerek.

Yeseviliğin Anadolu'nun İslamlaşmasında hiçbir tesirinin olmadığını ifade etmek mümkün değilse bile Vefâî tarikatının nüfuzu göz önünde bulundurulduğunda bütün Anadolu İslamını şekillendirecek derecede güçlü olmadığını ileri sürmek yanlış olmayacaktır. (s. 77)

Yukarıda alıntıladığım satırların yeterince tartışılmadığını ve tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Bilinen tüm şeyh ve dervişlerinin tamamına yakının Seyyid Ebu'l-Vefa ile ilgisi olmasına rağmen hâlâ ve ısrarla görmezden gelinerek Ahmed Yesevi ve Hacı Bektaş Veli üzerine inşa edilmeye çalışılmasının da bir nedeni olmalı. Hacı Bektaş'ın güçlü bir figür olarak kendisinden öncekilerinin yerini alması, kalenderi, haydari, hurufi dervişlerin Bektaşilik altında toplanması sanırım zamanla öncekilerin de Bektaşi olabileceğini düşündürttü. Bu konuda daha kapsamlı izahlara muhtaç olunduğu açık.

Sadece Anadolu değil, Balkanların da bugün belirgin bir şekilde varlığını sürdürdüğünü gördüğümüz Vefâî dervişleri ile İslamlaştığını görüyoruz. Sarı Saltık ve Seyyid Ali Sultan'ın Balkanların Türkleşmesi deyince akla gelen ve Rumeli gazilerinin şahı olarak isimlendirilmeleri Vefailiğin tesirini göstermesi bakımından oldukça önemli. Bu gazi dervişlerin mücadelecei hayatlarının bir tekkede yaşayanlara göre farklı olmasının normal karşılanması gerektiğini söylemeliyiz.

Aslında bu tür ayırım günümüz anlayışı ile baktığımızda yaptığımız bir şey. Erken dönem Osmanlı demek Anadolu ve Balkanlar demek. Bunu kitapta çok açık bir şekilde görüyoruz.

Vefâîlik iki kol üzerinden yürüdüğünü görüyoruz. İlki şeriat dairesi içinde, diğeri şeiatın sınırlarını zorlayacak şekilde. İlki şehirlerde kendisine yer bulurken diğeri daha çok kırsal kesimde ve merkeze daha uzak yerlerde kendilerine takipçi buluyor. İlki daha sonraki asırlarda Alevilik ve Bektaşilik şemsiye altında toplanırken diğeri de Zeynilik başta olmak üzere Nakşıbendilik, Halvetilik gibi tarikatlar ile varlığını sürdürüyor.

Aslında bu durumu Hacı Bayram'ın iki halifesi üzerinden de gösterebiliriz. Akşemseddin'in şahsında zühde dayalı tasavvufu, Ömer Sikkini'nin şahsında da neş'e, zevk ve tevhide dayalı tasavvuf anlayışının gelişimini görürüz. İkisi de aynı kaynaktan beslenemesine rağmen varlıklarını iki farklı mecrada sürdürmüşlerdir.

Dikkatimizi çeken bir diğer husus kuruluş ve yükseliş devri padişahlarının hemen hepsinin bir dervişle yakın münasebetinin olması. Osman Gazi'nin Şeyh Edabali ile başlayan ilişkisi Orhan Gazi'de Geyikli Baba ile devam etmiş. Bu ilişki Emir Sultan ile Murat Hüdavendigar arasında akrabalığa dönüşecek kadar ileri gitti.

Fatih gibi celalli bir padişahın dervişlere aşırı ilgi göstermesi ve onlarla görüşmesi üzerinde hassaten durulması gereken bir konu gibi geliyor. Yazardan, Fatih'in Otman Baba, Piri Baba, Koyun Baba ve Şeyh Vefâ ile münasebetlerinden yola çıkarak dervişlerle münasebetini irdeleyen ve bize Fatih'in bu yönünü tanıtan bir yazısını da beklediğimizi ifade etmiş olayım.

Otman Baba'nın devrindeki kimi şeyhleri dünya malı biriktirmek, şan-şöhret peşinde koşmak, mefaatleri için güç odaklarıyla işbirliği yapmaki halka yalan yanlış, çürük marifet satmak ve kurdukları vakıfları evladiyelik yapmakla eleştirmesi bugün bile hâlâ güncelliğini korumaktadır.

Melamilerin Devletle olan münasebetleri de ayrı bir inceleme konusu gibi durmakta. Dört kutbunun devlet tarafından idam edildiği ve soruşturulduğu bir tarikatın daha sonra şeyhlerinin idam fetvasını veren makama geçecek ve bunun uygulanma emrini verecek sadrazam olacak kadar devlete nüfuz etmeleri ayrı bir inceleme konusu gibi durmaktadır.

Kitapta bir iki küçük tashih dışında gözüme takılan iki konuyu da dile getirmiş olayım. Geliboluları zikrederken Gelibolulu Süruri'den bahsedilmemesi eksiklik olmuş. Şehzade Mustafa'nın öldürülmesini kanaatimce en iyi bir şekilde anlatan Atilla Şentürk'ün Şehzade Mustafa Mersiyesi'ne bir atıfta bulunulması daha iyi olurdu.

Kitabın yazarını ve yayınevini tebrik ederken konu ile ilgilenenlerin mutlaka kütüphanelerinde bulundurması gereken bir kitap olduğunu söylemeliyim.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Bayramdaki hikmet ve irfan

02:10 Dini Bayramları Nasıl Kutlarız?

03:45 Ramazan Bayramına Neden "Id-ı Fitr" Denilmiştir?

04:40 Bayramlar Bizim İçin Neden Önemlidir?

10:15 Arifler Bayrama Nasıl Hazırlanır?

29:45 Gökten İnen Sofra (Maide Suresi) Kur'an'da Nasıl Geçiyor?

53:20 Çocuklar İçin Bayram Ne Anlama Gelir?

Ramazan ilahileri

Nureddin Cerrahi "Terk Ehli" Sözüyle Ne Kast Etmiştir?

31:25 "Eğer Bilmiyorsanız İlim Sahiplerine Sorun Ayetini Nasıl Anlamalıyız?

34:45 "Zikir İnsanı Diri Tutar" Sözünden Ne Anlamalıyız?

38:40 Hz. Pir Hasan Sezai'nin Nutk'u Şerifi

57:40 "Semadan Sırrı-ı Tevhidi" İlahinin Yazılış Hikayesi

ismailgulec.net