Öğrenciler okuldan atılmalı mı?

Üç yıllık uygulama bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Atılmanın kalkmasının verdiği rahatlık öğrencilerin derslere ve tezlerine devamı olumsuz olarak etkiledi. Şimdi yeniden eskiye dönülmeye çalışılıyor. Oysa üç sene önce bu kararı alanlar devamlı çıkan af yasalarının atılmayı anlamsızlaştırdığını düşünerek böyle bir karar almışlardı. Şimdi biz eski tecrübeleri yok mu sayacağız? Yine başa mı döneceğiz?  Yoksa üç sene önce bu kararı alanların endişelerini ve üç yıl boyunca uygulamada karşılaşılan güçlükleri de göz önünde bulundurarak yeni bir sistem mi geliştirmeliyiz?
Öğrenciler niye atılıyorlar?
Af kanunundan sonra kayıt yaptıran öğrenciler üzerinde yaptığım bir araştırmanın sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum. 10 öğrenci ile bizzat görüşerek elde ettiğim sonuçlar af konusunda benim kanaatimi değiştirdi.
Öğrencilere niçin atıldıklarını sorduğumda aldığım cevaplar arasında başarısızlıktan dolayı atılma yoktu. Bununla başarısız olduğu için atılan kimse yoktur, demek istemiyorum. Tabi ki başarısız olduğu için ilişiği kesilen öğrenciler de vardır. Ancak lisansüstü eğitimde başarısızlık dolayısıyla ilişik kesilme oranı daha az. Tayin-atama, aileden yakın birinin hastalanması, evlilik, işlerinden dolayı vakit bulamama gibi kişisel nedenlerin yanı sıra danışmanın kötü davranışı, bürokratik işlemlerdeki gecikmeler gibi kendisi dışında kurumlardan kaynaklanan nedenler de vardı. Danışman değiştirme esnasında verilecek tepkiden korkma okulu bırakma sebepleri arasında gösteriliyor.
Atılan öğrenciler ne hissediyorlar?
Öğrencilerin atıldıktan sonra yoğun olarak yaşadığı iki duygu var. Birincisi üzüntü, diğeri de pişmanlık. Bu iki duygu yaşamlarını olumsuz şekilde etkilememiş, ancak kısa süreli de olsa bir huzursuzluk ve mutsuzluk yaşatmış, uzun bir süre zihinlerinin bir köşesini meşgul etmiş, af kanunun çıkmasını beklemişler.
Neler yapılmalı?
Daha önce de belirtildiği gibi, Türkiye’de belirli aralıklarla çıkan af kanunlarının toplumda oluşturduğu bir beklentiyi görmezden gelemeyiz. Ayrılmak zorunda kaldıkları için üzülen ve pişmanlık duyan öğrencilere yönelik af kanunları toplumda büyük bir merak ve ilgi ile bekleniyor. Bu ümit öğrencilerin günün birinde öğrencilik hayatına tekrar dönme ihtimalini her zaman canlı tutmasını sağlıyor.
Affetme ilgili yapılan araştırmalarda, kişinin başkasını affetmesi için ilk adım olarak kendini affetmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Böylelikle suçlu kişinin anlaşılması daha kolay olacaktır. Eğer af talebinde bulunan kişi suçunu anlayıp, kendini öyle davrandığı için affetmezse suçlu kişiye karşı sahte affetme (pseudo-forgiveness) oluşacaktır. Gerçekten ilişiği kesildiği için pişman olan, kendisiyle hesaplaşan ve bir kez daha şans verildiğinde tekrar aynı hataları yapmayacağını söyleyenler olduğu gibi, tamamen kaydım bulunsun, belki lazım olur, düşüncesiyle hareket edenler de bulunmaktadır. Bu tür öğrenciler arasında tez tamamlamayanlar ve derse devam etmeyenler olabilmektedir. Dolayısıyla, bu tür af kanunlarının uygulanırken bazı ölçütlerin ve/veya sınırlamaların getirilmesine yönelik ölçütler belirlenebilir. Örneğin, öğrenim hayatlarına devam etmek isteyen öğrencilerinin hazır bulunuşluklarını ölçtükten sonra devam etmelerine karar verilecek bir sistem geliştirilebilir. Belirli bir ölçütü geçemeyen öğrencilerin eğitim yaşantılarına son verilerek, af kanunundan belirli bir süre yararlanmamalarına dönük bir düzenleme yapılabilir. Böylece, kayıtlı olduğu halde öğrencilik yapmayanların yarattığı gereksiz yığılmaların önüne geçilebilir.
Bu araştırmaya başlamadan önce af kanunlarına tepki ile yaklaşır ve olumlu bulmazdım. Ancak araştırma sırasında bir çok öğrencinin elinde olmayan nedenlerden dolayı, az da olsa bir kısmının ise danışman ve enstitü kaynaklı nedenlerden dolayı öğrenimlerine son vermek zorunda kaldıklarını görünce af kanunlarına eskisi gibi yaklaşmamaya, mağdurlukların giderilmesi için bir fırsat olarak görmeye başladığımı ifade etmeliyim. Affedilenlerin yüzde onu tezlerini tamamlasa, sadece bu oran için bile af edilebilir. Üniversiteler derslere kayıt yaptırmayanları, ilgisiz olanları sistemlerinden çıkarabilir ve gereksiz yığılmaları önleyebilirler. Ama ne olursa olsun, elinde olmayan nedenden dolayı okuldan ayrılmak zorunda kalan öğrencilerin bir gün okula dönebileceklerine dair olan inançlarını kaybetmelerine izin vermemeliyiz.
Şu soruyu da soralım kendimize. Kurumlarımız kusursuzdur ve öğrencileri atarken tamamen haklıdır, hocalarımız arasında öğrencilerine kötü davranan ve yardımcı olmayanı yoktur,  diyebilir miyiz? Bu sorulara cevabımız evet ise haklısınız buyurun öğrencileri atın. Ama ya öyle değilse, kurumlar da bazen hatalı olabiliyorlar, bazı danışmanlar öğrencilerini küstürüyorlar, diye düşünüyorsak af konusunda biraz daha esnek olmamız gerekiyor. En azından lisansüstü eğitimde öğrenciyi atmak yerine öğrencinin ilişiğini kesme kararını kendisine bırakmalıyız. Hele yaşamboyu öğrenmenin hayatımıza yaygın bir şekilde girdiğini günümüzde.
İsmail GÜLEÇ
www.ismailgulec.net

 





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net