Özgeçmiş
...
Antalya’da Türklerin ilk yaptıkları yapılardan olan, gövdesi tuğlu ve firuze renkli çinilerden yapılmış, 38 metre yüksekliğinde, sapasağlam ayakta duran ve hâlâ çok etkileyici olan Yivli Minare, hemen karşısında bugün çarşı olarak kullanılan Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi ile hemen yanıbaşında sadece girişi kalmış Atabey Armağan Medresesi’nin kalıntılarını gezdikten sonra Yivli Camiini ziyaret ettim. Camiin üst tarafındaki bahçe içinde bulunan Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesini gördükten sonra Mevlevihane’yi de gezmek istedim. Oralarda olduğunu öğrendiğim için gördüğüm kimselere sordum, esnafa, tezgahtara, yoldan geçene, camiye girene, camiden çıkana, karşıma kim çıktıysa sordum, kimse bilemedi ve ilk defa işiten insanlara mahsus şaşkınlıkla yüzüme baktılar. Herhalde aklımda yanlış kaldı, belki aşağılardadır, diye düşündüm ve Kaleiçi’nin dar sokaklarından aşağıya, limana doğru yürümeye başladım.
Bu arada bilebileceğini tahmin ettiğim esnaf ve tazgahtar makulesine de Mevlevihane’yi sormaya devam ediyordum. Derken bir sokak başında Mevlevihane’nin 350 metre ileride olduğunu gösteren bir levha görünce sevindim ve işaret edilen yöne doğru yürümeye başladım. Yürüye yürüye aşağıya, sahile kadar indim. Oyuncak Müzesi ve Deniz Müzesini geçtim, İskele mescidine kadar vardım, Mevlevihane’yi işaret eden bir levha göremediğim gibi sorduğum insanlar da bilemediler. Hatta abi o ne, cami gibi bir şey mi, diye bana sordular. Görevlidir, bilir diye oyuncak müzesine girdim, görevli hanıma sordum. O da Mevlevihane’yi ilk defa duyduğunu söyledi ve o çevrede olmadığını söyledi. Dışarı çıktım, yakasında kartı da olan bir turist rehberi gördüm. Bu rehberdir, kesin bilir diye düşünerek ona da sordum. Turist rehberlerinin o kendilerine has, rehberlik yaptıkları insanlar dışındakilere bilgi vermek istemeyen o üstten bakan tavrına katlanmayı göze alarak biraz da cevap vermeme ihtimalini düşünerek mahçup bir edayla sordum. O da bilemedi. İçimden yüzüne karşı hay sana bu kartı verip rehber diye buralara salana dedim, adam yüzüme bakarken teşekkür edip yanından ayrıldım. Herhalde dedim kendi kendime, yanlış bilgi verdiler bana, burada Mevlevihane yok, kimse bilmediğine göre diye düşünürken aklıma geç de olsa google hazretlerine sormak geldi. Hemen baktım, Mevlevihane’nin II. Beyazıd’ın eşi ve Şehzade Korkut’un annesi Nigar Hatun Türbesi’nin bitişiğinde olduğunu okuyunca bu sefer yine oyuncak müzesindeki hanıma gittim. Çok şükür, görevli hanım bu defa sorduğum türbeyi bildi, ama yerini yanlış tarif etti. Saat kulesini arkana al, sola doğru git, göreceksin, dedi. Geldiğim, daha doğrusu indiğim yoldan tekrar yukarı çıkmayı gözüm almadığı için yarım saat asansör kuyruğunda bekledikten sonra yukarı çıktım. Hanımın tarif ettiği yere doğru giderken solda türbeyi görmez miyim! Kadına teşekkür mü edeyim, kızayım mı bilemedim. Meğer saat kulesini arkamıza aldıktan sonra sola değil, sağa doğru gidecekmişiz. Hanımların sağ-sol konusundaki duyarlılıkları hakkında tecrübe sahibi olduğum için anlayışla karşıladım ve gıyabında bu sağ ve solu bilmeyen hanıma, yanlış tarif ederek doğru yere ulaştıran o mübarek insana bir kez daha teşekkür ederek hızlıca Mevlevihane’ye girmenin yollarını aramaya başladım.
Meğer Mevlevihane restorasyandaymış ve her tarafı kapalı idi. Ancak bir daha gelip gelemeyeceğimi bilmediğim bu yerdeki bu mübarek yapıyı görmeden oradan ayrılmaya hiç niyetim yoktu. Sacla etrafı çevrilmiş olan ve içeri girilmesine izin verilmeyen bu yapının etrafında belki bir açık bulurum, ümidiyle tavafa başladım. İnsan bir şeyi çok isterse olurmuş, sözünün doğruluğuna bir kez daha şahit oldum. Kısık bırakılmış sac kapının arasından içeri girmeye muvaffak oldum. Ancak kapılar kilitli olduğu için binanın içine giremedim. Pencerelerine tırmanarak içini gördüm. Her taraf boştu ve çalışmalar devam ediyordu.
Bulmak için o kadar uğraştığım bu binanın aslı hakkında iki rivayet var. İlki kiliseden bozma olduğu. Diğeri ise Mehmet Bey ve Nigar Hatun türbeleriyle birlikte inşa edilmiş bir tekke. Bu Zincirkıran Mehmed Bey tekkenin banisi aynı zamanda. Şimdi de tamir ediyorlar. Umarım sağını solunu bozmadan güzel bir şekilde restore ederler.
Amacına ulaşan insanların hissetikleri duygudan daha çok gittiği yerdeki Mevlevihane’yi görmeden ayrılmanın vereceği üzüntüden kurtulmanın verdiği rahatlığı hissettim ve gönül rahatlığı içinde orada ayrıldım.
Kaleiçi’nde mevlevihanenin restarosyonu bittiğinde büyük bir törenle açılışının yapılması, Antalya’da yaşayan sağır sultanların bile duyacakları şekilde duyuruların yapılması sanırım çok gerekli. Bir de girişteki levhada yer alan bilgilerin tashih edilmesi.
Bu arada şunu da söylemeliyim. Antalya çok gelişmiş bir şehir olarak görünüyor. Bu güzel ama eksik. Gelişmişliğin gerçek ölçüsü beş yıldızlı oteller, güzel yollar, bakımlı parklar değil sadece. İnsanı da gelişmiş olacak. Gelişmiş insan ise şehrinin kültürünü, tarihini bilen insandır.
Cenabı Mevla’dan niyazım, o açılış günü orada olup mevlevihanenin ilk ziyaretçileri arasında olmak. Olmadı diyelim, inşallah daha sonraki dönemlerde gidip görmek nasip olur.
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi
Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.
Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.