Özgeçmiş
...
Kapıya açınca görgülü ve ince bir zevk sahibi olduğu her halinden belli, orta yaşın üzerinde çok sade ve şık giyimli bir hanımla karşılaştım. Şaşırdım, çünkü böyle güzel ve uyumlu giyinen ve giydiğini üzerine yakıştıran hanımlarla buradalarda pek sık karşılaşmıyoruz. Selam verdim, hoş geldiniz dedikten sonra beni internetteki resmime göre daha genç göründüğümü söyleyince hafif şımardım ve hemen ciddileşip içeri davet ettim.
Kendisine gösterdiğim yere oturdu. Kendisi az şekerli bir kahve söyledi, ben de her zamankinden. Kahveler gelene kadar bana kendini tanıttı. Kendisi emekli öğretmenmiş. Üç çocuğu varmış, ikisi kız biri erkek. Hepsi evliymiş. Kocasını kaybettikten sonra rahatsızlanmış bir süre. Tedavinin ardından sıhhatine dikkat etmesi gerektiği için çocukları yalnız bırakmak istememişler. O da önce kızlarının yanında kalmak istemiş ama oğlu bırakmamış annesini. Annesi büyük kızın evi büyük olduğu için onunla kalacağını söyleyince ertesi gün oğlu geliniyle birlikte gelmiş bu sefer. Annelerini almadan evden gitmeyeceklerini, kendisi gelmezse onların yanına taşınacaklarını söylemiş. Kadın da çaresiz oğlunu ve gelinini kırmamak için onlarla birlikte buralara gelmiş.
Buraya kadar anlattıklarımın havaalanındaki kadın ile ne ilgisi var diyenleriniz olabilir. Yavaş yavaş ilgi kuranlarınız da. Azıcık daha sabır lütfen.
Ben de çok tatlı bir İstanbul aksanı ile konuşan bu hanımefendiyi büyük bir zevkle sözlerini hiç kesmeden dinliyordum. O kadar güzel konuşuyordu ki saatlerce dinleybilirdim. Bir ara bu kadın bana niye bunları anlatıyor diye aklımdan geçirdim. Geçirmez olaydım, kadın şimdi siz bu kadın buraya gelip hikayesini bana niye anlatıyor diye merak edersiniz, demez mi! Bir mahçup oldum, sormayın. Estağfirullah felan diyecek oldum ama kadın beni daha fazla mahçup etmeden anlatmaya devam etti.
Oğlunun çok meşgul olduğunu, gelinin ona nasıl baktığını ve ilgilendiğini, ilaçlarını nasıl takip ettiğini örnekler vererek anlattı durdu. Ben lafın nereye varacağını anladım. Tahmin etmek zor değil tabi. Anladığımı hafif tebessüm etmemden anladı ve bana dönerek her duyduğuma ve her gördüğüme inanmamamı söyledi. Herkesin kendi bakış açısına göre olayları değerlendirdiğini, meselenin tüm cepheleriyle ortaya konulmadan anlaşılmayacağını ve taraflar dinlenmeden de bir hükme varılmaması gerektiğini söyledi. Sonra bana Mesnevi’deki Papağan ile Bakkal hikayesini tekrar okumamı tavsiye etti. Müsaade isteyip ayrıldı. Ben biraz şaşkınlıktan, biraz hayranlıktan ne adını sorabildim, ne de adresini. Allahaısmarladık demesiyle çıkması bir oldu.
Arkasından hemen söylediği hikayeyi buldum.
Bakkal ile Papağan
Bir bakkal ve onun da güzel sesli, yeşil renkli, tatlı dilli güzel mi güzel bir papağanı varmış. Bu papağan, bakkal olmadığı vakitlerde dükkana bekçilik eder, çarşıdaki esnafa ve tüccara güzel sözler söyler, onları eğlendirirmiş.
Bakkal her zamanki gibi dükkanı papağana emanet etmiş ve evine gitmiş. O esnada bir fare ve onu kovalayan bir kedi dükkâna girince kıyamet kopmuş! Kediden korkan papağan dükkanın içinde bir o yana uçmuş bir bu yana. Uçarken de gülyağı şişelerini devirmiş, her yer yağ olmuş.
Evinden dönen bakkal, dükkânı yağ içinde görünce bunu papağanın yaptığını anlamış ve nedenini sormadan kafasına vurmuş. Papağının başındaki tüyler dökülmüş ve kel olmuş. Bu olaydan sonra da papağanın ağzını bıçak açmamış.
Bakkal papağanına vurduğu ve onu kel yaptığı için çok üzülmüş, pişman olmuş. O kadar üzülmüş ki, elim kırılsaydı da o tatlı dilli papağanımın başına vurmasaydım, diyerek saçını başını yolarak ağlamış.
Bakkal, papağanının tekrar konuşması için elinden gelen her şeyi yapmış. Ona sevdiği şekerlerden mi vermemiş, fakirlere sadakalar mı dağıtmamış, ama yok! Papağanın ağzından bir harf bile çıkmamış. Bakkal, kuşunun tekrar konuşmaya başlayacağı vakti merak ederek kederli ve üzüntülü bir hâlde dükkânında oturur dururmuş.
Bir gün bakkalın önünden başı kel bir derviş geçmiş. Kafası tas ve leğen gibi cascavlakmış. Bu dervişi gören papağanın dili çözülmüş ve konuşmaya başlamış:
- Ey başı benim gibi kel olan derviş! Yoksa sen de benim gibi gülyağı şişelerini mi devirdin?
Hikâyeyi okuyunca kadının bana papağan gibi görünüşe göre karar vermememi söylediğini anladım. Papağan görünüşe ve kendi matığına göre yaptığı kıyasla ürettiği bilgiye göre konuşmuştu. Okuduğum kitapta papağan ile ilgili yapılan açıklama ise şöyleydi.
Papağan taklit yeteneği yüksek olan bir kuş, gördüklerini taklit eder, ezberlediklerini anlamlarını düşünmeden tekrar eden sıradan insanları temsil eder. Tasavvufta en alt mertebedir. Derviş ilk başta, neden olduğunu bilmese ve anlamasa da sadece kendisine öyle yap dendiği için yapar, şeyhini taklit eder. İbadetlerini anlamlarını bilmeden yapan kimseler de papağan mertebesindedir.
Şimdi siz benim yerimde olsanız şaşırmaz mısınız? Bir kaynana gelini yerden yere vuruyor. Başka bir kaynana gelip gelinini yere göre sığdıramıyor. Söz, bu sefer bir gelin yolumu keserse şaşırmayacağım!
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
Bir seyahete nasıl hazırlanılır?
Bir seyahatte en çok nelere dikkat edilir?
Saraybosna’da en etkileyici şey
Mostar, Travnik, Srebrenitsa ne anlam ifade eder?
Fas’ta en etkileyici şey
Mısır’da görülesi yerler
Özbekistan’da görülesi yerler
Tunus’ta görülesi yerler
Suriye’de görülesi yerler
Tanzanya’da görülesi yerler
Karadağ’da görülesi yerler
Makedonya’da görülesi yerler
Neden Orhan Camileri? Osman veya Beyazıt, Murat vs değil?
Orhan camilerini nerelerde görüyoruz?
Bu camilerin kaç aded olduğunu konusunda elimizde bilgi var mı? Kaçı günümüze ulaştı?
Orhan camilerinin müşterek özelliği nedir?
Orhan dönemine mahsus başka nelerden bahsedilebilir?
Bu camileri yapan ustalar Türk müydü?
Bu camiler daha sonra yapılacak Süleymaniye cami formuna giden cami mimarisi içindeki etkisi oldu mu?
Orhan camileri arasında kiliseden çevrilen var mıydı?
Çandı adı verilen sistem nedir?
Orhan camilerinin resterasyonu konusunda problemler yaşandı mı?
Orhan cami ile Cuma cami arasındaki ilişki verir?
Orhan camilerinin büyüklükleri arasında ciddi fark var mı?
Yıkılıp yeniden yapılanlar var mı?
Bugün köy camileri mimarisi için örnek olabilir mi?
Orhan camilerinin Cuma namazı kılınması dışında bir işlevi daha var mıydı?