TEOG’dan Sonra Ne Olacak?

TEOG aslında hiçbir eğitimci tarafından savunulacak bir sistem değil. Okulu ve öğretmeni ikinci plana atan, sokaklarda akranlarıyla oynama çağındaki çocukları yarış atına döndürüp evlere ve dershanelere tıkan bir sistemin savunulacak tek tarafı kimsenin kimseye güvenmediği güzel ülkemizde lise girişlerinde adaleti sağlıyor oluşuydu. Belki yüzde on beşlik kesimi ilgilendiren bir sınav için öğrencilerin tamamına yakınını cendereye sokmak ve aileleri de yarışın içine dahil etmek gibi pahalı bir bedeli olmasına karşılık sadece bu güven ve adaletten dolayı kimse ses çıkarmıyor ve durumu kabulleniyordu.

Hoş, çocuklarını iyi okullara ve dershanelere gönderebilen veya özel hoca tutabilenler lehine bir adaletsizlik oluyordu ama nedense kimse bu konuyu pek gündeme getirmeyip istisnai başarı hikayeleri üzerinden TEOG kutsallaştırılıyor. Sanki TEOG’dan önce iyi lise ve üniversitelere giden hiç çoban olmamış, TEOG’la da çobanlar arasında gidenlerin sayısında patlama olmuş gibi. Oysa istatiklere kabaca bir göz atmak yeterli iyi liselere kimlerin ağırlıklı olarak gittiklerini öğrenmek için.

TEOG başarılı ve iddialı öğrenciler için iyiydi ama böyle bir iddiaya sahip olamayan büyük bir kitle için durum o kadar iç açıcı değil idi. Doğru dürüst okuma yazma bilmeyen, dört işlemi dahi yapamayan binlerce lise öğrencisini görmezden gelip sadece çok başarılı bir iki örnek üzerinden sistemi değerlendirmek ne kadar doğru olabilir? Ne demek istediğim özellikle meslek liselerinde ve sıradan liselerde öğretmenlik yapan arkadaşlarımız dinlenirse daha iyi anlaşılır. Yine OSYM’den alınacak küçük bir istatistiki bilgi üniversiteye girişte bu durumdaki liselere giden öğrenciler hakkında yeterince bilgi verecektir bize. Mesele bir çobanın iyi liseye gitmesi kadar basit değil aslında. Çok daha karmaşık.

Eğitimde aslolan ülkenin her yanındaki okulların yakın standartlarda olması. Bir lise mezunlarının tamamıyla üniversiteye gidip diğerlerinde ise sadece birkaçının gidebildiği sistemi savunmanın bir anlamı yok. Doğru olanı her liseden iyi üniversitelere gidenler olduğu gibi kazanamayanların da olmasıdır. Bu bahsi diğer, geçeyim.

Madem sistem değişti, biraz da yeni sistemle ilgili konuşalım.

Söylenilenlerden anlaşıldığı kadarı ile herkes mahallesindeki, kasabasındaki liselere gidecek, talabin fazla olduğu liseler için de bir değerlendirme sonucu oluşacak not dikkate alınacak. Bu değerlendirme notunu ağırlıklı olarak derslerdeki başarı, yapılacak açık uçlu bir sınav ile öğrencilerin kültürel ve sportif faaliyetlerden alacakları puanlar belirleyecek.

Sistem şikayetçi olduğumuz hususları bertaraf etmeye yönelik. Hem okul dersleri daha öne çıkacak, hem sportif ve kültürel faaliyetlere zaman ayıracak öğrenciler. Okul ve öğretmen sistemin merkezinde ve çok değerli olacak. Öğretmenlerimiz bu sistemde çok önemli bir noktada. Okullar da keza. İdarecilere büyük iş düşüyor.

Peki acaba bu sistem çalışır mı?

Bu soruya hemen evet, hem de çok güzel çalışır diye cevap vermeyi çok isterdim. Ancak bazı endişelerim var ve bu endişeleri taşıyan sadece ben değilim.

İlki öğretmenler üzerinde üzerinde oluşacak baskı. Bu baskı arkadaş, çevre, akrabalar, hemşehriler, idareciler, sendikacılar, partililer ve daha birçok kişi ve kurum tarafından zaman zaman uygulanacak. Öğretmenlerimiz bu baskıya dayanabilecekler mi? Eğer öğretmenlerimizin arkasında durulmaz ve güven verilmezse bu sistem büyük haksızlıklara yol açabilir ve yürümez.

İkincisi ise okullar arasındaki dengesiz not dağılımı. Özellikle özel okullarda çalışan öğretmenlerin not verme konusunda devlet okullarına göre biraz daha bonkör davrandıklarına dair kanaat var toplumda.

Sistemin bu iki zayıf noktasında MEB devreye girmeli ve yanlış yapanın gözünün yaşına bakmamalı. Eğer bir öğretmen haksız yere bir çocuğa fazla not veriyor veya notunu kırıyorsa öğretmenlikten atılmalı, eğer bir okul haksız yere çocuklara hak ettiklerinden daha fazla puan veriyorsa o okulun izni iptal edilmelidir. Bu konuda kimsenin gözünün yaşına bakılmamalı, cumhurbaşkanının torunu olsa bile hiçbir çocuğa hak ettiğinden fazla not verilmemeli, notlar şişirilmemelidir.

Sistem yeni olduğu için bir takım sorunlar çıkacaktır ve bu da normaldir. Bu sorunlar samimi bir gayretle giderilebilir. Yanlış yapanın kapı önüne konulduğu ve kimsenin gözünün yaşına bakılmadığı görülür ve insanlarda bir güven oluşursa eskisinden çok daha iyi olacağını söyleyebilirim.

 

Bu haliyle MEB bunu başarabilir mi? Bence bu soruyu önce MEB personeline sormak lazım. Çünkü kendilerini en iyi yine kendileri bilir.





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Hz. Musa yaşadı mı?
Kur'an ve Tevrat'a göre Hz. Musa

Prof. Dr. Hakan Olgun, Mısır efsanelerine göre Hz. Musa ile ilgili anlatılan kıssaların doğruluğunu tartışıyor. Horus başta olmak üzere Mısır mitolojinin temel figürleri üzerinde duruyor.

05:00 Mısır mitolojisi bağlamında Hz. Musa

12:00 Kur'an kıssalarının mahiyeti

42:00 Mısır'ın politik ideolojisi

46:00 Kadim Mısır'ın Ma'at doktrini'nin toplum üzerindeki etkisi

51:00 İbranilerin Mısır'daki tarihsel varlığı

58:00 Kur'an ve Tevrat'ta Hz. Musa

01:25:00 Hz. Musa ve Çoban kıssası

Özer Ravanoğlu'nun Türkistan Hatıraları

Uzun yıllar Kırgızistan ve Kazakistan'da bulunan Özer Ravanoğlu'nun hatıralarını anlattığı programda değinilen konulardan bazıları şunlar:

Orta Asya bozkırında bir ülke: Kırgızistan

10:00 Orta Asya'daki mimari eserlerin yapım süreçleri

20:00 Yiğitbaşı Murat ve Beş Arkadaşının hikayesi

40:00 Ahıska Türklerinin yaşadığı zorluklar

55:00 Kültür ve Sanatta Kırgızistan

01:21:00 Türk dünyasının ünlü yazarı: Cengiz Aytmatov

ismailgulec.net