Özgeçmiş
...
Kaynaklarda Kıdemli Baba türbesinin Eski Zağra yakınlarında Grafivoto köyünde olduğu yazılı. Biz de bu köye doğru yola çıktık ve köye vardık. Ama sorun şu: Köy terkedilmiş ve orada artık kimse yaşamıyor. Tesadüfen (mi acaba?) meyvelerini toplamaya gelmiş bir adamı bahçesinden çıkarken gördük. Beş dakika sonra gitseydik muhtemelen adam gitmiş olacaktı ve biz de oradan ayrılacaktık. Adam oralı değilmiş, buna rağmen duyduklarını bildiklerini bize anlattı ve tepede bir yerde bir manastır ve aziz olduğunu söyleyince biz orası olabileceğini tahmin edip gittik. İyi ki gitmişiz, çünkü tam da tahmin ettiğimiz gibi Kıdemli Baba’nın türbesi burada idi.
Ağaçların arasında, düzgün olmayan bazen bir at arabasının ancak geçebileceği büyüklükteki yollardan geçerek meşakkatli ve maceralı bir yolculuktan sonra türbenin bulunduğu Adatepe’ye çıkabildik.
Gördüğümüz manzara karşısında üzüldük. Çok geniş bir alana hâkim bir tepenin üzerinde düzgün kesilmiş taştan yapılmış bir klasik devir türbesi ile karşılaştık ama içi define avcıları tarafından kazılmış, dağıtılmış, duvarları karalanmış, tahrip edilmiş, içine ve girişine haçlar konulmuş. Bu halini görünce üzülmemek elde mi. Bütün bunlara rağmen gövde hâlâ sağlam ve küçük bir işlemden sonra tekrar eski heybetine kavuşabilir.
Türbenin köşesinden birkaç taşın düştüğü girişinin üstüne, sağına soluna Bulgarca bir şeyler yazmışlar. Türbe iki kısımdan oluşıuyor. Yedigen planlı, yedi köşeden yükselen dışı yüksek olmayan yedi yamaçlı piramit biçiminde çatılı içi kubbeli ana yapı ile buraya girmek için geçilen ve içinde kazılmadık yer bırakılmamış kare planlı dışı üç yamaçlı kiremit çatılı içi kubbe formundaki giriş.
Girişten ana yapıya girer girmez karşımıza türbenin kaidesi çıkıyor. İki metreye yakın genişlikte, dört metreye yakın uzunlukta mezar da kazılmış maalesef. Sanduka felan bırakmamışlar. İki cephesinde yüzey seviyesinde üst tarafı kemerli iki mermer pencere ve iki mihrap çıkıntısı Kubbedeki alem sökülüp haç dikilmiş.
Ana yapının girişi mermer ve kemerli. Sökülen sıvalardan gördüğümüz kemerleri tuğla ile bağlamışlar. Belli ki çok güzel bir işçiliği varmış ama tahrip edilmedik taraf bırakmamışlar.
Bulgarlar burada bir manastır olduğunu, Osmanlılardan önce tepede küçük bir kilise bulunduğunu söylüyorlar. Ancak türbenin gerek mimari özellikleri, gerek konumu buranın tipik bir klasik dönem tekkesi olduğunu gösteriyor bize. Buna rağmen 1930’lardaki furyada birçok türbe gibi buraya da haç koymuşlar.
Kıdemli Baba kimdir?
Kıdemli Baba’nın adı Musa Çoban. Erken dönemlerde buralara gelen erenlerden. Demir Baba Velayetnamesi’ne göre Kıdemli Baba, Demir Baba’yı, babası Hacı Dede’yi ve Akyazılı Sultan’ı son bir kez görüşmeye davet eder. Bu davetten anladığımız Kıdemli Baba’nın Demir Baba, Akyazılı Sultan gibi büyük erenlerin şeyhi veya şeyhi kadar hürmet ettikleri bir büyük olduğudur.
Hakkındaki bilgileri Evliya Çelebi’den ve Demier Baba Vilayetnamesi’nden öğreniyoruz. Evliya Çelebi’nin köyden yarım saatlik mesafe dediği tepeye iki saatten önce çıkmak pek mümkün görünmüyor. Terkedilen köyden yukarı tepeye çıkmak en az bir-birbuçuk saati alır kanaatimce. Kıdemli Baba, Çin fağfurunun topraklarında Kazaklar arasında iken Ahmet Yesevi tarafından gazi dervişlerin başında Rumeli’ye gönderilmiş. Hacı Bektaş’tan icazet alarak bugün türbesinin olduğu yere gelmiş ve yedi yıl burada hizmet görmüş, derviş yetiştirmiş. Çelebi Mehmet döneminde (1413-1421) vefat ettiği söylenen Kıdemli Baba’nın ardından sultan emri veya izni ile Gazi Mihal Bey tarafından türbe inşa ettirdiğini söyler. Ancak son yıllarda yapılan bazı araştırmalarda Otman Baba ve Akyazılı Baba türbeleri arasındaki benzerlikten yola çıkılarak Kıdemli Baba’nın 1546 yılında öldüğünü ve türbenin 16. Yüzyılda inşa edildiği ileri sürülür. Ayrıca Kıdemli Baba’nın I. Süleyman’ın çocuklarını ve en çok sevdiği eşini iyileştirmesi, Sultan’ın kendisine danışması ona karşı hürmetkar olması türbesinin 1. Süleyman tarafından yaptırılma ihtimalini de kuvvetlendirir. Türbenin yanına da imaret, mescit, kiler ve avludan oluşan bir külliye inşa ettirir. Çevresindeki yedi köyün gelirini de bu tekkeye vakfeder. Normal zamanlarda çobanlık yapan Kıdemli Baba çok güzel kaval çalarmış ve vefatının ardından kavalı türbesine saklanıyormuş. Evliya Çelebi bu kavalı görmüş. Kimbilir şimdi nerede ve ne halde?
Türbe Türkler tarafından Hıdrellez zamanı ziyaret edilir ve orada bir çeşit şenlik olurmuş.
Kademli Baba bugünlerde yalnız ve kimsesiz gibi. Önce tamir edilmeyi, sonra da ziyaret edilmeyi bekliyor. Giderken yanınızda mutlaka içmek ve atıştırmak için bir şeyler olsun. Yükseklik ve temiz hava insanı acıktırıyor.
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi
Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.
Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.