Özgeçmiş
...
Efendim, malumunuz belediyeler, bazı devlet kurumları, bankalar çok güzel ve değerli eserler basarlar ve bunları da yine ricâl-i devlete, meşâhire ve ehibbâ vü yârânâ dağıtırlar. 1000 kitap dağıtılsa inanın 50 tanesi ya okunur ya okunmaz. Zaman zaman bize de böyle kitapların geldiği olur. Kimi ilgi alanıma girer, kimi girmez. Girmeyenleri bir köşeye atarım, ilk fırsatta da ilgili olduğunu düşündüğüm birine veririm.
Yine bir gün, böyle bir kitap kütüphanenin bir köşesinde birisine verileceği günü beklerken elime geçti. Musiki ile ilgili bir kitaptı ve benim musiki konusunda ne kadar kabiliyet fukarası olduğumu dostlarım bilir. Ne zamandan beri durduğunu bilmediğim ve bir kez olsun kapağını açıp bakmadığım bu kitabı bir tanburi arkadaşım gördü ve heyecanla sayfalarını karıştırmaya başladı. Bir taraftan kitaba bakarken öte tarafdan göz ucuyla bana bakıyordu. İstemeye utandığını farkedince isterse alabileceğini söyledim. Önce şaka yaptığımı sandı, ciddiyetini takınarak yüzüme dikkatlice bakıp ciddi olup olmadığımı anlamaya çalıştı. Ben de acaba kırıcı bir söz mü söyledim diye endişelenmeye başlamıştım ki;
diye sordu. Evet, der demez bir havalara zıplamadığı kaldı. Sevincinden neler yapmadı ki! O gün bir yıl boyunca alacağım dua ve teşekkürü on dakika içinde aldım diyebilirim. Evet, farkındayım çok dua ve teşekkür almadığımı da ifade etmiş olduğumun, ama yalan söyleyecek de değilim.
Bir köşede oturmuş bizi seyreden bir arkadaş da gülerek bize bakıyormuş meğer. Arkadaş teşekkür etmeyi bitirince ve ben de kendimi kurtarmışken farkettim bize bakıp bakıp güldüğünü. Neden gülüyorsun der gibi bakınca bu sefer o konuşmaya başladı:
Horoz çelebi bir gün
Bir inci çıkarmış çöplükten.
Hemen kuyumcuya gitmiş:
- İyi bir şeye benziyor, demiş;
Gel al şunu da,
Bir mısır tanesi ver bana.
Cahilin birine babası,
Bir kitap bırakmış ölürken,
Eski bir el yazması.
Hemen gitmiş kitapçıya:
- Bak, demiş,Kapağı meşinden.
Gel al şunu da,
Bir liracık olsun ver bana.
Arkadaş haksız sayılmazdı. Gerçekten benim için değerli olmayan o kitap bir başkası için çok değerli idi. Mevlana bu hikayeyi bilse Mesnevi’ye almaktan çekinmez, o hikaye ile bize neler anlatırdı neler. Horozu elindekinin değerini bilmeyen bir adama benzetirdi mesela. Sonra incinin horozun nasibi olmadığını söylerdi. Etrafımızda nice değerli insanlar olduğunu ve bizim onların değerini bilmediğimizi hatırlatır, gerçek Allah dostlarının da ancak kuyumcu mesabesinde olan arif ve âgâh kimseler tarafından bilinebildiğini söyleyerek gözlerimizi açmamızı isterdi. Yunus da ilk başta birkaç darı için inci mesabesinde olan nefesi bırakmamış mıydı? O haliyle hikayedeki horozdan ne farkı vardı Yunus’un?
Bizler de horoza ne kadar da benziyoruz, değil mi? Her biri darı mesabesinde olan makam, şöhret ve servet için ömür incisini harcamıyor muyuz? Etrafımızda nice değerli insanı, iyi bir insan oldukları halde ikbalimize faydası olmadığını düşünürek boşlamıyor muyuz?
Ziya Paşa merhumun dediği gibi;
Âsâf’ın mikdarın bilmez Süleymân olmayan
Bilmez insân kadrini âlemde insân olmayan
Asâflar hep az olur, sorun Süleymanların da azalmasında. Ne diyelim, Allah, Süleymanların sayılarını çoğaltsın.
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi
Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.
Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.