İki Papa (mı!)

Son günlerde papa ile ilgili iki haber medyada çokça yer aldı. İlki gerçek hayattan uyarlanan İki Papa adlı film. Diğeri de film vizyona girdikten bir hafta sonra elini bırakmak istemeyen kadına karşı Papa’nın tavrı ve daha sonra dilediği özür.

Hiç şüphesiz ikinci haber filmi hazırlayanların hiç istemediği bir şey olmalı diye düşünürken aklıma filme dikkat çekmek ve daha çok kimsenin seyretmesi için köpürtülen bir haber olma ihtimali de geldi.

Fernando Meirelles’ın yönettiği The Pope adlı bir tiyatro eserinin sinemaya uyarlanması olan film karakterleri farklı farklı iki papanın, XVI. Papa Benedict (Kardinal Ratzinger) ile Papa I. Francis (Kardinal Bergoglio) arasında geçenleri anlatıyor.

Kilise bir açmaz içinde ve ciddi sorunları var. Son yılları skandallarla geçti ve geçiyor. Bu sorunlardan kurtulmak için önlerinde iki yol var. Ya değişim yani liberal ya da geleneğe daha çok sahip çıkmak yani muhafazakarlık. Daha sonra papa olacak iki kardinalden Arjantinli olanı, Bergoglio, kilisede değişimi savunanların temsilcisi iken Alman olanı, Ratzinger dogma kurallara daha sıkı bağlanılması gerektiğini düşünüyor. Filmin merkezinde bu iki görüşün temsilcilerinin birbirleriyle yaptıkları tartışmalar var.

Papa seçilen ve IV. Benedict unvanını alan Kardinal Ratzinger kilisenin sıkıntılarıyla ve skandallarıyla uğraşmaktan başını kaldıramıyor ve bir türlü arzu edilen sükuneti temin edemiyor. Seçimde kaybeden Kardinal Bergoglio ise ülkesine döndükten sonra kardinallikten istifa edip sıradan bir rahip olmak istiyor. İstifa dilekçesini Roma’ya gönderiyor, bir türlü dilekçeye cevap gelmeyince kalkıp Roma’ya gitmeye karar veriyor. Çünkü istifa ancak papa onayladığı zaman gerçekleşmiş oluyor. Bu arada tam yola çıkacakken kendisin

e Roma’dan davet mektubu geliyor. Papa’nın yazlık sarayında başlayan ilk görüşmelerle de film başlamış oluyor.

Birbirlerinden başlangıçta hiç hoşlanmayan bu iki kardinal birkaç gün boyunca kilisenin ve dinin sorunları üzerine sohbet ediyorlar. Sohbet ettikçe Papa kardinali daha yakından tanıyor ve sevmeye başlıyor. Kafasında kiliseyi içinde düştüğü durumdan ancak Bergoglio’nun kurtaracağı fikrine kanaat getirdikten sonra istifa edip yeninden seçime gidilmesini ve Bergoglio’nun papa olmasını sağlıyor.

Biri nazileri diğeri darbeciler destekledikleri ithamına maruz kalan bu iki din adamının arasında geçen konuşmalar ve davranışları ile sinemanın imkanlarıyla sunulan görsel şölen, Vatikan’ı adeta sanal olarak ziyaret ettirmesi filmi çekici ve seyredilir kıldığı kadar kiliseye hayranlık duyulmasını sağlıyor. Herhalde daha önceki hiçbir film kiliseyi bu kadar masum ve sevimli ve de muhteşem ve muhterem göstermemişti.

Aslında iki papa yok filmde. Tek bir papa var. İki kardinal de tek papanın iki yüzü. Hangisini tercih etsem diye sesli düşünen bir adamın düşüncelerinin tecessüm etmesinden başka bir şey değil. Bu açıdan baktığımda ben karar verme aşamasında bir insanın içindeki iki farklı sesi dinlediğini düşündüm. Papalık ikiliği kaldırmaz. Çünkü orası Petrus’un makamı.

Petrus’un inşa ettiği kilisede Papalık Petrus’un makamı. Petrus ise Hz. İsa’nın bir numaralı havarisi. Matta İncilinde geçen bir ayet ise Vatikan’ın kurulmasına mesned teşkil ediyor. Dolayısıyla Petrus ve onun makamı Hristiyanlar için çok kutsal ve mühim. Hz. İsa gibi çarmıha gerilerek öldürülen Petrus’tan sonra gelen papalar Petrus gibi saygı görmüş ve dini bugünlere kadar taşımış. Kilise bu kadar önemli bir makamın kutsallığına halel gelmesini istemiyor ve son yıllarda özellikle Batı dünyasında kaybolan tesirini ve saygınlığını yeniden tesis etmek istiyor. Bu film tam da bu amaca hizmet ediyor.

Her iki papanın günah çıkarması ve bazı hatalarını itiraf etmesi sıradan insanların günah çıkarmasından çok daha fazlası. Papa demek kilise demek ve kilise demek ise din demek. Dolayısı ile günah çıkaran papalar değil kilise oluyor. Verilmek istenen mesaj dolaylı yoldan kiliseyi terk eden insanlara bir davet, kendilerine bir şans daha vermesini istemek. Bunda da kısmen başarılı olduklarını söylemek mümkün idi ta ki Papa’nın kadının eline vurmasına kadar. Özür dilemiş olması bile götürdüklerini toparlamaya yetmeyecek herhalde.

Batı’da olan her şeyi sadece Batı’da olduğu için beğenen ve hayran olan, zihninin kültür ve din tarafı beyaz bir kâğıt gibi tertemiz olan bazı Türkler ve Türk çocukları bu filme çok bayılırken gösterişli kıyafetler ve etkileyici mimari ve sanat eserleri karşısında ne güzel bir din, bizim dinimiz neden böyle değil diye düşünebilirler. Sadece kuru bir merakın ötesindeki duygularla Noel gecesi kiliseye koşanların bayılarak izleyecekleri filmin savaşlarla yıkılan İslam dünyasında, terör örgütlerinden bezen nesillere adeta, bakın burada böyle bir hayat var ve barış ve huzur istiyorsanız bize gelin der gibi göz kırptığını da söyleyebiliriz.

Kilisenin kendisini temize çıkarmaya ve tekrar eski günlerindeki gibi saygı görmeyi amaçlayan filmi seyrederken dikkatli olmanızı, kardinallerden birine taraf olmak zorunda olmadığınızı hatırlatmak isterim.

Ve bizi ilgilendiren husus. Filmde tartışılan konular aslında bizim de sorunlarımız. Kürtaj, eşcinsellik, kadın hakları, rahiplerin evlilikleri, kilise içinde yaşanan skandallar ve daha birçok sorunların benzeriyle biz de karşı karşıyayız. Kilise dünyadaki bu gelişmeler karşısında önce sert bir biçimde karşı çıktı. Şimdi ise bir orta yol bulmaya çalışıyor.

Bizde kiliseye karşılık gelecek bir kurum yok. Bu konularda karar verecek din bilginlerimiz, ilahiyatçılarımız var. Sadece fıkıh ile bu sorunlara çözüm bulmak günümüz insanını tatmin etmeyecek gibi görünüyor. İnsanlar istiyor diye dinin hükümleri de değiştirilemeyeceğine göre biz bu meseleleri nasıl halledeceğiz? Bizim din bilginlerimiz de insanlarımız dinlerinden uzak bir yaşam sürmeye başladıklarında kilise gibi orta yol bulmaya çalışacaklar mı?

Bu konular günün sıradan ve hiç bitmeyen politik tartışmalarında kaybolmaktan çok daha önemli ve bu sorunlarla yüzleşmekten korkarım ki kaçamayacağız.

Acaba ilahiyatçılarımız bu tartışmalara hazır mı ve bu konularda “Dinde böyle bir şey yoktur”dan başka verecekleri bir cevapları var mı?




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Klasik Türk musikisi nereye gidiyor?

02:00 Türk Musikisi Nereye Gidiyor?
06:15 Yüzünü Kaybeden Musiki
13:00 Klasik Türk Musikisi'nin Tarih Boyunca Geçirdiği Değişim ve Dönüşümler
14:00 Notasız Bir Musiki Asırlar Boyunca Nasıl Devam Edebilir?
16:00 Klasik Meşk Usulü Nasıl İcra Ediliyordu?
20:30 Notasız Bir Musiki Asırlar Boyunca Nasıl Devam Edebilir?
23:30 Ünlü Bestelere ve Bestekarlara Dair Hikayeler
27:30 Türk Musikisinde Yeni Bir Makam Bulmak Mümkün mü?
35:00 Türk Musikisi Nereye Gidiyor?
40:30 Klasik Türk Musiki Tarihinden Bestekarlara Dair Hikayeler

Neşet Ertaş'ı Türkülerinden Tanımak!

Neşet Ertaş'ın Yaşamı Boyunca Sırtını Yasladığı "Gönül Dağı"
"İsim Sorunu, Bir Cisim Sorunudur"
Sazını Ve Sözünü Kendine Yoldaş Edinen Neşet Ertaş'ın Dünyası
Türküleriyle Anadolu'nun Hüzünlü Ve Neşeli Sesini Dünyaya Duyuran: Neşet Ertaş
Osmanlı Batılaşması Musikiyi Nasıl Etkiledi?
Neşet Ertaş'ın Gönlünde Neler Saklıdır?
"Neşet Ertaş, Hikmet Ehli Bir Şahsiyettir"
"Musiki, Şükrün İfadesidir"
"Zahide" Türküsünün Hikayesi
Bir Çilenin Terennümü: Neşet Ertaş'ın Gurbet Türküleri

ismailgulec.net