Dünyanın güneşe en uzak olduğu gün

Meraklıları ve ilgilileri bilir. İçinde bulunduğumuz günler (04-06 Temmuz), dünyanın güneşe en uzak olduğu günlerdir. Günöte veya Afel günü de deniliyor. En yakın olduğu gün ise 03 Ocak. Arasında 5 milyon km fark var. Bir düşünür müsünüz lütfen. Hem yaz, hem de güneşin en uzak olduğu zaman. Kışın ise en yakın olduğu zaman. Ya güneş bu kadar uzak olmasa idi bu mevsimde ne yapardık?

Düzeni kuran, mükemmel tasarlamış.

Peki dünya nedir, güneş nedir?

Burada, başta eski Mısır olmak üzere kadîm topluluklarda güneşin tanrı olmasından ve gök cisimlerine tapanlardan bahsetmeyeceğim. Kur'ân-ı Kerîm'deki Güneş (Şems) sûresine de değinmeyeceğim, edebiyatımızda güneş redifli kaside ve gazelleri hatırlatmayacağım, benzetmelere de girmeyeceğim.

"O zaman neden bahsedeceksin be adam?" dediğinizi duyar gibiyim. Sabrınızı daha fazla zorlamadan konuya gireyim.

Güneşin en yakın ve uzak olduğu dönemler, mevsimlere göre değişiyor. Yazın en uzak, kışın ise en yakın olduğu dönem olduğunu söylemiştik.

Mevsimlerin ne anlama geldiğini düşünür müsünüz? Kış hangi mevsimdir, yaz hangi mevsimdir? Neşet Ertaş, "Yazımı kışa çevirdin benim" derken neyi kastediyordu?

Tabii ki bildiğimiz mevsimleri kastetmiyordu, mevsimlerin kişilere verdiği rahatlık ve sıkıntıyı kastediyordu. Kışın soğuk ve zor olduğunu düşündüğümüzde insanın da sıkıntı ve zorluk içinde olduğu dönemleri kışa benzetiriz. Bir kişinin yazının kışa döndüğü an, o kişinin en zayıf, çaresiz ve yardıma muhtaç olduğu andır. Ya terk edilmiştir, ya sevdiği birini kaybetmiştir. Ya da bir hastalık ile boğuşuyor, altından kalkılması kolay olmayan maddi ve manevi sıkıntı çekiyordur. Bu anlar kişi için kıştır, kardır, borandır, fırtınadır. Aşığın gönlü ise bâd-ı sabâ estikçe perîşân olur.

Güneş nasıl kışın ortasında dünyaya en yakın oluyor ise Allah da darlık ve sıkıntı içinde olan kullarına daha yakın olur. Sıkıntı içinde olanların Allah'ı anması ve ona sığınmasından daha olağan bir şey yoktur. Çünkü bir hadis-i kutsîde de belirtildiği gibi Allah, kalbi kırıkların ve mahzunların yanındadır. O yüzden nerede boynu bükük bir garip görsek onu hor görmeyiz. Çünkü kim bilir deriz, onun ne derdi vardır da bu haldedir, diye düşünürüz.

Yaza gelince;

Yaz, kişilerin neşe ve mutluluk içinde vakit geçirdiği zamanlardır. Kıra gidilir, denize girilir, eğlenilir, hoşça vakit geçirilir. Kolay kolay kimsenin aklına hastalık ve darlık gelmez, hayatın sürekli böyle olacağı zannedilir. Güneşin dünyaya en uzak olması, mutlu ve mesut kişilerin, herhangi maddi ve manevi sıkıntısı olmayanların Allah'a en uzak olduğu durumu ifade eder. Güneşin en uzak olması, kişinin her türlü nimeti verenin Allah olduğunu unutarak zevk u safâya dalmasını ifade eder.

Keyfi yerinde olanların Allah'ı hatırlaması güçtür. En zor sınav da varlık ve zenginlik ile verilen sınavdır. Kişi, sıkıntılı iken Allah'a sığınır ve sabrederek sâhil-i selâmete erer. Ama rahat zamanlarında Allah'ı pek hatırlamaz, Allah da kuluna kendini hatırlatmaz. Bu durumda Allah'ı unuttuğundan, nisyân ile geçen bir ömrün sonu bedbahtlıktan başka bir şey değildir. Allah'ı unuttukları gibi birilerinin sıkıntı içinde olduğunu da düşünmezler. Tokun, açın halini bilmediği durumlardır. Şairin ifadesiyle;

Anlamaz hâl-i perîşânı perîşân olmayan

Allah'ı unutan ise karanlıklar içindedir. O kadar karanlık ki gözü hiçbir şeyi görmez. Bir organ olarak elbette çevresini görür fakat gördüklerinin hakikatini bilmez, eskilerin deyimi künhüne vâkıf olmaz. Basarı vardır, basîreti yoktur. Gözünün gördüğünü gerçek sandığından manevi körlükten kurtulması kolay olmaz. Ziya Paşa, böylelerini açıkça uyarır;

Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem'iyyeti her-dem mi sanırsın?

İçinde bulunduğumuz şu günler, her bakımdan güneşe en uzak olduğumuz günler. Sosyal medya ve ekranlar vasıtasıyla ilâhî olanların dünyamızdan çıkarıldığı, sadece görmemizi istediklerini göstererek bizi oyaladığı vakitlerdeyiz.

Bu çetin günlerde sığınılacak liman, Allah'ın yeryüzündeki dostlarının gölgesidir. Bize Allah'ı hatırlatan, iyiyi doğruyu gösteren, sabrı tavsiye edenlere hiçbir devirde bu dönem kadar ihtiyacımız olmamıştı. Allah'a yaklaşmanın bir yolu da onun sevdiği kullarına yaklaşmaktır. Onların muhabbet güneşi görünüşte çok sıcak ama hakikatte çok soğuk olan şu günlerde içimizi ısıtacaktır.

Allah, kışımızı yaza çevirsin ve bizi sahipsiz bırakmasın.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Şurûtu’s-Salât kitapları neden bahseder?

Şurûtu‘s-Salât, Mukaddimetü‘s-Salât, Salâtnâme gibi isimlerle de anılan kitap namazla ilgili konuları içerir.
Zaman içinde edebi bir türe dönüşür.
İslam etkisinde gelişen edebiyat türüdür. Şurutu’s-salat'ın sözlük anlamı "namazın şartları" olmakla birlikte farz, vacip, sünnet, müstehap ve mekruhlarından bahseder.
Ayrıca İslam ve iman esaslarını, başta temizlik/taharet, abdest, teyemmüm, gusül, ezan olmak üzere namazın öncülleri (mukaddime) ve şartları, rükünleri/farzları, sünnetleri, vacipleri, müstehapları, müfsitleri, mekruhları gibi bu ibadetinin edasına yönelik konuları içerir.
Maksat, ortalama vatandaşın faydalanması, bilgilenmesi hatta ezberlemesidir.

İstiklal Marşı neden büyük bir şiir?

Edebi Metin Olarak İstiklal Marşı kitabını neden hazırladım?

İstiklal Marşı neden büyük bir şiirdir?

Diğer milli marşlardan farkı nedir?

Ve İstiklal Marşı hakkında daha birçok şey

ismailgulec.net