Mesrûr bir tekke: Bursa Mevlevihanesi

Birkaç hafta önce bir vesile ile Eskişehir’e gitmiş ve Eskişehir Mevlevihanesi’ni ziyaret etmiş ve büyük bir üzüntü içinde tekkenin hüznünü sizlerle paylaşmıştım. Geçtiğimiz günlerde Bursa’ya gitme imkânı buldum ve 9 Ekim’de açılışı yapılan Bursa Mevlevihanesi’ni ziyaret ettim. Bu sefer de büyük bir mutluluk içinde tekkenin sürurunu sizlerle paylaşacağım.

Mevlevihane, civar illerdekilere göre aslında çok eski tarihli değil. 1615’te Bursa’nın en güzel semtlerinden biri olan Pınarbaşı’nda, Sultan Ahmed’in emriyle inşa ettirilmiş. Cünûnî Ahmed Dede’nin ilk postnişini olduğu tekke aynı zamanda dervişlerin çileye girip 1001 gün kalabilecekleri ve dedegânla birlike yaşayabilecekleri büyüklükte. Cümle kapısından girildiğinde sağda türbeler ve mutfak, solda derviş odaları ve şeyh ve harem dairesi, tam karşıda on altı direkli nispeten büyük diyebileceğimiz semâhane, Sultan Abdülmecid’in istirahat etmesi için yaptırılan hünkâr dairesi, meydan odası ile birlikte surların hemen dibinde büyükçe bir tekke bugün artık özgür ve eski günlerine kavuşacak olmanın verdiği zevk içinde ziyaretçilerini bekliyor.

Mevlevihane, 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanun ile binlercesi gibi kapısına kilit vuruldu. Semahane bir müddet mescit olarak hizmet verdi ve tekkenin son şeyhi Mehmet Şemseddin Dede de imamlık yapar. Şemseddin Dede’nin vefatından sonra sahipsiz kalan tekke bakımsız da kalır. 1953’te dönemin belediyesi tarafından tekke su deposu yapılması bahanesiyle yıktırılır. Karakol ve depo olarak da kullanılan mevlevihanenin aslına rücu etmesi ise Prof. Dr. Mustafa Kara, Safiyüddin Erhan ve Prof. Dr. Hasan Basri Öcalan’ın gayretleri sonucu olur. Önce tekke Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından Mevlevihane olarak tescil ettirilir. Daha sonra planlar çizilir ve tekkenin eski haline döndürülmesi çalışmaları başlar. 10 yıllık bir çalışmanın sonunda da bugünkü halini alır. Restorasyon yapılan tekkede en çok etkilendiğim yer semahane oldu. Kapıdan girer girmez gördüğüm tavan işlemeleri ve ahşap oymalar adeta gözlerimi kamaştırırdı. Tek kelime ile büyüleyici idi.

Mevlevihane sahipsiz bırakılmasının bedelini tüm binaların harabeye dönmesi ve kısmen yıkılması ile ödedi. Tam 70 yıl sonra 2023’te dönemin Bursa Büyükşehir Belediyesinin himmetleriyle eski fotoğrafların yardımı ile aslına uygun olarak neredeyse yeniden inşa edildi.

Mevlevihanenin bu kadar başarılı bir şekilde restore edilmesinin ardında restorasyonu yapan mimar ve ustaların emeği kadar onlara yol gösteren Prof. Dr. Mustafa Kara ve Safiyüddin Erhan gibi değerli isimlerin danışmanlık yapması olmuş.

Mevlevihane Müzesi

Mevlevihane eşyaları kullanılarak mutfak-ı şerifin olduğu binalarda bir müze tanzim edilmiş. Bursa Mevlevihanesinin son postnişini Mehmed Şemseddin Efendi'nin dördüncü kuşaktan torunu olan Nesibe Günalp Kal Hanım’ın bağışladığı büyük dedesi Mehmed Şemseddin Dede'ye ait 133 eserin sergilendiği müze hayatında hiç Mevlevihane görmemiş ve Mevlevilik hakkında bilgisi olmayanlara ana hatalarıyla öğretecek şekilde düzenlenmiş.

Eski günlerdeki gibi

Mevlevihaneler tarih boyunca bir kültür, edebiyat ve musiki eğitiminin verildiği merkez olmuştur. Büyükşehir Belediyesi, dedegan hücreleri ve selamlık binalarını Uludağ Üniversitesi hocalarının katkılarıyla eskisi gibi şiir, musiki ve hat derslerinin verileceği bir merkeze dönüştürmeye çalışıyor. Haftalık sohbet programları, Mesnevi şerhleri, sema gösterileri, musiki ve hat dersleri ile aslî görevini ifa edeceği günleri çok yakında görmeye başlayacağız.

Bu muhteşem eseri yeninden ihya eden Bursa Büyükşehir Belediyesine, Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna, Prof. Dr. Mustafa Kara, Safiyüddin Erhan ve Prof. Dr. Hasan Basri Öcalan’a ve her bir taşının döşenmesinde, tuğlanın örülmesinde, çatısının dizilmesinde, boyanmasında, malzemelerin taşınmasında hasılı mimarından amelesine kadar emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Cenab-ı Mevla’dan gayretlerinin karşılığını katbekat vermesini niyaz ediyorum.




Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Orhan Camileri ve Özellikleri

Neden Orhan Camileri? Osman veya Beyazıt, Murat vs değil?
Orhan camilerini nerelerde görüyoruz?
Bu camilerin kaç aded olduğunu konusunda elimizde bilgi var mı? Kaçı günümüze ulaştı?
Orhan camilerinin müşterek özelliği nedir?
Orhan dönemine mahsus başka nelerden bahsedilebilir?
Bu camileri yapan ustalar Türk müydü?
Bu camiler daha sonra yapılacak Süleymaniye cami formuna giden cami mimarisi içindeki etkisi oldu mu?
Orhan camileri arasında kiliseden çevrilen var mıydı?
Çandı adı verilen sistem nedir?
Orhan camilerinin resterasyonu konusunda problemler yaşandı mı?
Orhan cami ile Cuma cami arasındaki ilişki verir?
Orhan camilerinin büyüklükleri arasında ciddi fark var mı?
Yıkılıp yeniden yapılanlar var mı?
Bugün köy camileri mimarisi için örnek olabilir mi?
Orhan camilerinin Cuma namazı kılınması dışında bir işlevi daha var mıydı?

Bir vaaz ve nasihat kitabı: Tenbihü'l Gafilin

Tenbihü’l-Gâfilîn vaaz ve nasihat kitabıdır. Maverâünnehir bölgesinde yaşayan ve Türk olması kuvvetle muhtemel olan Ebü’l-Leys, fakihliği ile öne çıkan ancak temel İslam ilimlerinin hemen her alanında eser vermiş velut bir âlimdir. Ehl-i sünnetten, Hanefi fıkhının en önemli ve öncü isimlerinden bir fakih, müfessir, mütekellim/kelamcı ve aynı zamanda bir sufidir. Semerkant ve Belh’te müderrislik yaptığı, ahlak ve irşada dair konularda vaazlar verdiği de eserlerinin üslubundan anlaşılmaktadır.

Ebü’l-Leys’in eserleri, üslubunun akıcılığı, dilinin sadeliği ve tasnifteki başarısı ile dikkat çeker. Halkın seviyesine inerek anlaşılması zor olan meselelerin daha kolay öğrenilmesini sağlar. Sadece ders vermekle meşgul olmamış halkın da eğitimine önem vermiş bir alim. Kitaplarını ayet ve hadise dayandıran Ebu’l-Leys halkın içinde olmasa böyle bir kitap da yazamazdı. Bu yüzden eserleri Endülüs’ten Endonezya’ya kadar yayıldı ve asırlar boyunca İslâm dünyasının birçok bölgesinde Müslüman toplumların İslâm anlayışlarını ve dinî hayatlarını derinden etkiledi.

ismailgulec.net