Mevlana’nın Eflatun’dan farkı nedir?

Eflatun, bilginin kaynağının hak olduğunu, buna da ancak filozofların, yani hikmetseverlerin ulaşabileceğini söyler. Bilginin üç aşamasını da şu şekilde izah eder:

Taklitçinin ne tabiatta olduğunu araştıralım. Üç çeşit yatağımız var. Biri nesnelerin tabiatında var olan yatak ki onu sadece Tanrı yapabilir, ikincisi marangozun yaptığı yatak, üçüncü de ressamın yaptığı yatak. Üç yatağın da üç hakimi var: Tanrı, usta ve ressam. Tanrı gerçekte var olan tek yatağı yaratmıştır. Bir ikincisini yapmamıştır. Marangoz ise yatağın yapıcısıdır. Tanrı bir yatak yaratmışken ustalar, Tanrı’yı taklit ederek binlerce yatak yapmışlardır. Ressam ise ustanın yaptığı yatağı resmeder. Dolayısıyla taklitçidir. Hakikatten üç defa uzak bir taklitçidir. Bir de resmin gerçeğin değil, görünüşünün taklidi olduğunu düşün. Taklit hakikatten çok uzaktır. Bir ressamın çizdiği yatak gerçek değildir, ona yatamazsın. (X. Kitap 596a-598c)

Verdiği bir başka örnek de flüt. Flütü en iyi çalan mı bilir, ustası mı, yoksa resmini çizen mi? Tabii ki en iyi çalan bilir. Çalan, ustaya gidip şöyle olsun, der, usta da çalanın tecrübelerini gözönünde bulundurarak yapar. Ressam da yapılmış flütün resmini çizer. En çok kullanan bilir, sonra yapan. Çizen ise flüt çalma hakkında hiç bilgisi olmayandır. Sadece şeklini bilir.

Biz bilginin bu üç düzeyini ilme’l-yakin, ayne’l-yakin ve hakke’l-yakin derecesi olarak isimlendiriyoruz. Ressamın flüt bilgisi ilme’l-yakin oluyor bu durumda. Çünkü o kendisine söylenenleri ve gördüklerini biliyor sadece. Ötesinde bir bilgisi yok. Ustanın bilgisi ise ayne’l-yakin bilgi oluyor. Bir flütün nasıl olduğunu ve nasıl yapılması gerektiğin biliyor. Hakka’l-yakin de kullananın, flütü üfleyenin bilgisi oluyor. İçlerinde iyi bir flütü en iyi o bilir.

Mevlana, Mecalis-i Seba’nın son kitabında Hz.Muhammed’i överken onun ilminden de bahseder. Ne kadar derin olduğunu ve kimsenin bilmediği bilgilere sahip olduğunu belirttikten sonra da bu bilgiye nasıl ulaşğı konusunda şunları söyler:

Muhammed a.s.m. dedi ki: Benim kimim-kimsem yoktu, yetimdim; kimsesizlerin kimsesi hocam oldu benim; "Rahman, Kur'ân'ı öğretti¨ hükmünce o öğretti bana. Yoksa bu bilgiyi halktan öğrenmeye kalksaydım yüzlerce, binlerce yıl gerekti; öğrensem bile bu bilgi, taklitle elde edilmiş olurdu; onun anahtarları, bilenin elinde olamazdı. Eklenti-bağlantı olurdu bu bilgi, özden meydana gelmiş bir bilgi olmazdı. Böylesine bilgi, bilginin yazısı, çizisi, şekli olurdu; bilginin gerçeği, özü-canı olmazdı. Herkes duvara bir şekil çizebilir; o şeklin başı olur; fakat aklı olmaz. Gözü olur; fakat görgüsü olmaz, eli olur; fakat vergisi-ihsânı olmaz. Göğsü olur; fakat gönlü olmaz. Elinde kılıcı olur; fakat kılıç vurması olmaz. Her mihraba bir kandil resmi yaparlar; ama gece oldu mu bir zerrecik bile aydınlık veremez. Duvara ağaç resmi yaparlar; ama silkilip meyvası düşürülemez, devşirilemez. Duvardaki resim böyledir.

Sizce Mevlana, Eflatun’un görüşlerini şerhetmiyor mu?

Son söz: Taklitlerden sakının.

igulec@sakarya.edu.tr





Bu yazıyı, Facebook'ta paylaşayım...

Bu yazıyı, Twitter'da paylaşayım...

Bu yazıyı, LinkedIn'de paylaşayım...

Bölümler

Yazılarım

Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.

Kitaplarım

Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.

Basında

Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...

Etkinlikler/Takvim

Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.

Videolar

Cudi Dağı ve Cizre'yi yakından tanıyalım.

Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi

Kısas-ı Enbiya

Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.

Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.

ismailgulec.net