Özgeçmiş
...
Bir sonraki karşılaşmamızda Abidin Bey bu kitabın benzerini Bulgaristan için yapıp yapamayacağımı sordu. Yardım edersen olur, dedim. O da seve seve deyince başladık çalışmaya. İlk olarak Bulgaristan’daki mevcut türbeleri tespit ettik. Birkaç liste vardı hazırlanmış. Biraz da biz ilave edip bulundukları bölgelere göre grupladık, günlere göre planladık ve yola düştük.
Bunun için iki sefer yaptık. İlkinde ekibimiz dört kişiden oluşuyordu. Tercümanımız ve rehberimiz Abidin Karasu, fotoğrafçımız Hüseyin Tunca, kendisini tariften aciz kaldığım ekibimizin her şeyi olan İhsan Ayal ve bir de fakiriniz.
Dört kişilik bu ekiple hayatımdaki en zevkli ve eğlenceli yolculuklardan birini yaptım. Durmak bilmeyen yağmurların altında Hasköy, Kırcaali, Orta Rodoplar, Koca Balkanlar, Filibe güzergâhını kullanarak Bulgaristan’ın kuzey doğusundan kuzey batısına kadar gittikten sonra Sofya üzerinden Türkiye’ye döndük. Sabah sekiz gibi otelden çıkıyor, hava karardıktan sonra dokuz gibi otele giriyorduk. Ben 4000 km yol yapmışız altı günde diyeyim, gerisini siz anlayın.
Listemizde yer alan türbeleri sırasıyla ziyaret ettik. Bazen saatlerce gittikten sonra vardığımız köyde türbe olmadığını öğreniyorduk, Karaevhadlar Köyünde olduğu söylenen Hafız Baba gibi. Bazen aynı isimle birden fazla köy olduğu için yanlış köye gittiğimiz oluyordu, Skobelevo köyü gibi. Bazen köyün dışındaki türbeyi ya bulamıyorduk ya türbeye ulaşamıyorduk, Yeşil Abdal türbesi gibi. Bazen de aldığımız notlardaki isim ile gittiğimiz türbenin isimleri farklı oluyordu, Sinan Köyü türbeleri gibi. Bazen de gittiğimiz köylerde ismi listemizde olmayan kaynaklarda görmediğimiz türbeleri buluyorduk, Umur Baba, Sardıran Baba gibi.
Türbeye vardığımızda ben gördüklerimi kaydederken Hüseyin Bey fotoğraflarını çekiyordu. Hemen ilk başta söyleyeyim, türbelerin durumu pek iç açıcı değil maalesef. Birkaçı istisna, önemli bir kısmı harap ve bakımsız bir haldeler. Bir kısmının türbelik durumu kalmamış, bir kısmının içi başka bir şeye dönüşmüş, bir kısmı da tüm olumsuz şartlara rağmen hâlâ ayakta durmaya çalışıyor.
Her iki seferde listemizde olmasına rağmen gidemediğimiz bir türbe vardı. Vidin’de bir hastanenin bahçesinde olduğu söylenen Selahaddin Bey türbesi. Maalesef ne gidebildik ne de hakkında iki paragraftan başka sağlıklı bir bilgi bulabildik. İsmini bilip de gidemediklerimiz dışında görmediğimiz ve kitaplarda ismi geçmeyen daha birçok türbe olduğunu düşünüyorum.
Döndükten sonra ses kayıtlarını fotoğralarla birlikte deşifre ettim ve kaynaklardan topladığım bilgilerle karşılaştırmakla birlikte gördüklerimi ve duyduklarımı yazdım. Yararlandığım kaynakları da en sonunda verdim. Abidin Bey’in Bulgarca kaynaklardan yaptığı tercümeler içerikleri zenginleştirdi. Birbirinden alıntılanan tekrar ve benzer mahiyetteki yazılar ise işimizi zorlaştırdı. İlk ziyarette derlediğim bilgileri yazarken yeni birkaç isim daha tespit ettim. Önceki seferde yağmurdan dolayı çıkamadığımız veya uzak olduğu için vakitsizlikten gidemediğimiz bir iki türbe daha vardı. Sayı yirmiye yaklaşınca ikinci bir sefer yapmak vacib oldu. Bu ilkine göre daha kısa bir tur oldu. Döndükten sonra da son halini verip basılmak üzere teslim ettim.
Elimden geleni yapmaya çalıştım ama kısa bir sürede bu kadar toparlayabildim. Sefer arkadaşlarım İhsan Ayal, Abidin Karasu, Hüseyin Tunca ve İsmail Şimşir’in çok büyük katkıları oldu. Güler Doğan A. Hanım da onca işi arasında tashihini yaptı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörlüğü, özellikle Prof. Dr. Mustafa Çiçekler’in desteğini burada özellikle zikretmem gerekiyor. İsimlerini zikrettiğim arkadaşlarımın ve hocalarımın hepsine can ü gönülden teşekkür ederim. Balkanlarla ilgili her türlü konu ile ilgilenen ve bu konuda ciddi yayınlar ve organizasyonlar yapan Balkan Medeniyet Merkezine ve onun değerli başkanı Dr. Halit Eren’e desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Teşekkür etmem gereken bir kurum daha var. Gönül coğrafyamız başta olmak üzere ihtiyaç duyulan her bölgeye yönelik kalkınma ve kültürel işbirliği çalışmalarıyla uluslararası alanda yüzümüzü ağartan TİKA'ya, onun kıymetli başkanı Sayın Dr. Serdar ÇAM'a teşekkür ederim.
Yukarıda isimlerini sıraladığım zevatın maddi ve manevi yardımlarına rağmen gördüğünüz eksiklikler ve kusurları iyi niyetime ve gayretime bağışlamanızı istirham ediyorum.
Bu kitabı hazırlamakla iki şeyi yapmaya çalıştım. İlki ilgililer ve meraklılar için bir seyahat rehberi olması. İkincisi de özellikle bölgeden Türkiye’ye göç etmiş ailelerin burada doğan çocuklarını oraları görmeye ve ilgilenmeye teşvik etmek.
Kitabın amacına ulaşması en büyük temennim.
(Kitabın önsözünden)
...
Yazılarımı okuyabileceğiniz sayfadır.
Kitaplarımı görebileceğiniz sayfadır.
Youtube videolarını izleyebileceğiniz, A'mâk-ı Hayal Sohbetleri, Kültürümüzde Şiir ve Mûsikî (TRT Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav Radyo), Enderun Sohbetleri (Vav TV) ve Mürekkep Damlaları (Vav Radyo)'ni dinleyebileceğiniz sayfadır.
Basındaki haberleri görebileceğiniz sayfadır...
Tüm etkinlik, toplantı ve konuşmalarımın haberini takip edebileceğiniz sayfadır.
Cudi Dağı ve Cizre'nin Kültür ve Tarihimizdeki Önemi
04:00 "Cudi- Nuh'un Gemisinin İzinde" Romanının Yazılış Serüveni
06:30 "Şeyh ve Kilise" Kitabının Yazılış Serüveni
16:00 Cudi Dağı İle İskender Paşa Camii Arasında Nasıl Bir Bağlantı Vardır?
17:30 Cizreli Şeyh Seyda Hazretleri Kimdir?
20:15 Diyarbakır Ulu Camii ve Cizre Ulu Camii'nin Ortak Yönleri
23:15 Cizre'deki Kırmızı Medrese'nin Önemi Nedir?
32:00 Cizre'deki Şikeft-i Cüz Mağarası'nın Manevi Önemi
34:30 Cizre'deki Cebrail Kapısı'nın Tarihi Önemi
36:30 Sefine Festivali, Kültürel ve Dini Açıdan Ne İfade Eder?
43:00 "Cudi Dağı, Hz. Nuh'un ve Ümmetinin Sığınağıdır"
45:30 Hz. Nuh'un Gemisini Arayan Gencin Hikayesi
Cevdet Paşa’nın ahir ömründe yazdığı bu kitabın tam adı: Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen peygamberlerin kıssalarından, İslâm dininin ortaya çıkışı, Hz. Peygamber’in hayatı ve Hulefâ-yi Râşidîn ile Emevî, Abbâsî halifelerinden, diğer Türk-İslâm devletlerinden ve Osmanlı tarihinin 1439 yılına kadar olan ilk devirlerinden bahseder. Bir nevi İslam tarihi de denilebilir.
Tanpınar’ın onun için söylediği şu sözler çok önemli: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya'da ve bilhassa da bu kitabın Peygamber'in hayatına ait olan kısmında nesrin kemal noktasına varmıştır. Türkçe'de Mevlid'den başka hiçbir kitap, bu kadar herkesin dilini konuşuyor hissini bırakmamaktadır.